Ana içeriğe atla

Türkler Geliyor!

Henry Wilson CİA Başkanı’nın odasına daldığında Langley’de saat dördü geçiyordu. Başkan Jameson geceyi odasında patronu Bush’la konuşarak geçirmişti. Başı fena halde ağrıyordu. Eğer önlem almazsa çok yakın zamanda koltuğundan olacağını biliyordu. Bu durum, baş ağrısının daha da azmasına sebep oluyordu.

Henry Wilson Başkan Jameson’un odasına girme hakkı olan üç kişiden birisiydi. Diğer iki kişiden biri sürekli Rusya’dan gelebilecek bir nükleer saldırıyı izlemedeydi. Diğerinin gözü ise Çindeydi. Ama son birkaç yıldır onlar yan gelip yatarken Wilson neredeyse saat başı Jameson’un odasındaydı. Henry Wilson teşkilatın Türkiye sorumlusuydu.

Jameson, onu görünce derin bir nefes verdi.
“Gene ne var Wilson?” diye sordu.

Wilson çaresizlik içinde konuşmaya başladı:

“Türkler efendim… Gene yapacaklarını yaptılar. Facebook’da bu sefer de ‘Haydi Türk Genci! İddia Ederim Atatürk’ün İzinde 100 Milyon Kişi Bulurum’ grubu kurmuşlar. Katılım çığ gibi büyüyor, şu ana kadar sadece Wyoming’den dörtyüz bin kişi bu gruba katılmış durumda. Ajanlarımız ‘Lan oğlum saçmalamayın! Siz Türk bile değilsiniz’ diye ajitasyon çalışması yapmaya çalışıyorlar. Hemen bir sürü karşı grup kurduk, “Washington, Atatürk’e on basar!” “Abraham Lincoln’üm benim biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim!” “İddaya girerim Kennedy’yi seven 200 Milyon koç Amerikalı bulurum!” bu gruplardan bazıları. Fakat hemen karşılığı geldi. “Şşş Cia orda kal, Washington dediğin portakal”, “İddiaya girerim Abraham Lincoln de Türktü” “Vefa İstanbul’da bir semtin, Kennedy de Ankara’da bir caddenin adıdır, aksini idda eden şerefsizdir” grupları kuruldu. Maalesef baş edemiyoruz efendim!”

CİA başkanı öfkeyle haykırdı ama içten içe söylediklerine kendisi de inanmıyordu:

“Bana baş edemiyoruzlarla gelme Wilson! Ruslarla, Çinlilerle, hatta kendi zencilerimizi bile altettik biz! Türkler de kim oluyor!”

Wilson karşısındaki CİA’nın başkanı olmasa vereceği cevabı çok iyi biliyordu. O kadar uzun zamandan beri Facebook’taki Türk gruplarıyla uğraşıyor, Türkleri o kadar yakından tanıyordu ki, kimseye itiraf edemese de Türk gibi hissetmeye başlamıştı kendini.

Herkesten gizlediği özel ofisinde, başkasının adına çıkarttığı kredi kartıyla Ligtv.com.tr’den Beşiktaş’ın maçlarını izliyordu. Ofisindeki “Carsi her seye karşi!” yazısının ne anlama geldiğini soranlara Latince’de “Bilgelik aklın kendine acı çektirmesinden başka bir şey değildir” anlamına gelen bir cümle olduğunu söylüyordu. Bazen kendini tutamayıp toplantılarda “Ertuğrul’la Sinan’la olucak işler diil bunlar abicim!” diye başlıyor, herkesin kendisine baktığını görünce “…diyor Türkler” diye düzeltiyordu.

Emekliliğine çok az kalmıştı, Ayvalık’tan aldığı yazlığın bahçesine ektirdiği domatesler ve hıyarlar bu yaz ilk meyvelerini vereceklerdi onsuz. Emekli olduktan sonra “come out of the closet” meselesini de halledecekti. Artık kurban bayramına denk gelen günlerde mahallesindeki insanlara dört aile birleşip Buffalo’ya girme teklifi yaptığında, insanların yüzünde oluşan garip ifadeyi görmekten çok sıkılmıştı.

Wilson bütün bunları kafasının içinde çevirirken odada uzun süren bir sessizlik olmuştu. CİA başkanı Jameson’un aklına o sırada Pippa Bacca meselesi geldi. Heyecanla Wilson’a seslendi.

“O tecavüz ettirip öldürttükten sonra da bir tarlaya gömdürdüğümüz İtalyan sanatçı ne oldu?” diye sordu hevesle.

Wilson olumsuz anlamda başını sallayarak:

“Maalesef efendim. O meseleyi de çözdüler.”

Jameson kükredi. “Fuck! Bu sefer kim!”

“Sayın müdürüm adamların bütün yöneticileri çok zeki. Üstelik sezgileri de çok kuvvetli. Bu seferkini Denizli Valisi Hasan Canpolat çözdü. Basına yaptığı açıklama aynen şöyle:"

Türk milletine yakışmayan birisi ortaya çıkıyor. Turizm sezonunun başında bu kişi belki kandırılmış, belki de kullanılıyor. Onu da bilemiyoruz ama öyle de, böyle de olsa, Türkiye ve Türk turizmine açtığı yara çok büyük.”[1]

Jameson derin bir nefes verdi. Artık istifa etmesinin zamanı geldiğini anlamış, garip bir rahatlama hissetmeye başlamıştı. Wilson’a döndü, sanki emri altındaki bir memurla değil, barda iki tek attığı arkadaşıyla konuşur gibi:

“Meslek hayatım boyunca Amerika’nın değerlerini korumak için her şeyi yaptım Wilson. Vietnamlı çocukları eroine alıştırdım. Sudan’da aşırı İslamcıların zikir ayinlerini Metallica eşliğinde yapmalarını sağladım. Meksikalıları Taco’nun bir Amerikan yemeği olduğuna, Fransızları Fransa’nın Amerika’dan sonra keşfedildiğine bile inandırdım. Ama bu Türkler… onlarla baş edemiyorum”

Wilson memnuniyetini saklayamadan

“Valla ne deseniz haklısınız müdürüm. Adamlar çok fena geliyorlar, engellemek mümkün değil” dedi.

Jameson, dikkatle Wilson’a baktı.

“Valla ne demek Wilson? dedi.

Wilson artık kendisini saklayamıyordu. Cep telefonunu çıkardı, herkesten gizlediği bir dosyayı açtı ve Ozan Doğulu’nun düzenlemesiyle “Onuncu Yıl” marşını söylemeye başladı. Jameson CİA’yı da kaybettiklerini ancak o zaman anlayabildi. Ama artık çok geçti…


[1] Denizli Valisi’nin yaptığı bu açıklamayı http://www.haberler.com/denizli-valisi-hasan-canpolat-tan-oldurulen-haberi/ adresinde bulabilirsiniz.

Yorumlar

Tugc dedi ki…
Mizahi dille anlatılmış bu yazıyı çok beğendim valla.
Valla nedir Wilson?
Gökhan dedi ki…
eyvallah :)
fish dedi ki…
amerika nın sonu amerikalıların elinden olacak :PP

eee allaaan sopası yok hocam...


sapığımızı bile amerikadan biliyoruz yaaa amma paranoyak millet olduk biz de :PP

türkler yapmaz öyle şey abisi ...
Gökhan dedi ki…
fish o göz ne profil fotoğrafındaki ya!
fish dedi ki…
pörtlemiş halim...badem gözlerime nazr değdi :P


ABD sebebimdir..
PuCCa dedi ki…
Onların gökyüzünde uydusu var, herbişeyi görüyolar.. Bu tecavüzüde görüp engelleyebilirlerdi!!! Depremleride onlar yaptı zaten.. O gece Amerikalı amcalar dolanıyomuş deniz kıyısında...
Hatta tecavüz eden pislik Türk değil, Türkler böyle birşey yapmaz çünkü biz misafirperver hürmetkar insanlarız.. Bütün dünya bize diz çöker korkar falan filan neyse işte bu adam kesin o soyları kızılderililere ulaşanlardan. Yani bizden değil :P

Ben severim ya Canpolat'ı garibimin ilk gafı değildir bu :P
Gökhan dedi ki…
ne olursa olsun bizi durduramazlar!
polente dedi ki…
Ben acaba Türk olmayabilir miyim? benim neden her duruma uygun bir açıklamam yok, sen sırrını söyle valla kimseye söylemiycem Gökhan abii
Gökhan dedi ki…
benim de yok ki be güzel aplam, olanlara bakıp afal afal afallıyorum. bir yandan da gerçekten aynı ülkede mi yaşıyoruz bu insanlarla diye düşünüp duruyorum
denizanasi dedi ki…
ah gökhancığım.. dünya ne küçükmüş:))
La Santa Roja dedi ki…
"Bir Türk dünyaya bedeldir" diye temelsiz böbürlenmeler haklı mıdır yani? :)
Gökhan dedi ki…
bir türk dünyaya bedel zaten ya n'olacağdı
Gökhan dedi ki…
denianasıcığım dünya küçükmüşdür tabi :O

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

Mahur Beste

Fizy'den Mahur Beste'yi dinlerken aklıma geldi de, benim hiç Müjgan diye arkadaşım olmadı. İçinde J harfi olan isimlere ayrı bir sevgim, saygım vardır zaten ama Müjgan'ın yeri ayrı. Aranızda hiç Müjgan var mı? Arkadaş olsak onunla. Mahur beste çalınca ağlaşsak karşılıklı? İçinde J geçen başka hangi isimler var bu arada? Jale, Jülide, Müjde (Janset Jülyet onları saymıyorum) Nejat var erkeklerden. Başka aklıma gelmedi, var mı bilen hatırlayan? edit: Burju SıdqıSıyrıque'dan Tijen ve Nejdet geldiler efenim Ojuz'da Ojuz'un nesi kötü annamıyorum ki diyerek katıldılar :) edit 2: Baskıyı durdurun! Ceren'den çok önemli bir ekleme geldi! Ajda! Bu nasıl unutulur, nasıl ilk akla gelenlerden olmaz! Halbuki en çok duyduğumuz J'li isimdir herhalde kendileri. Bravo Ceren. edit 3: Akşam baskısına girin! JoA'dan Tanju geldi. Var mı başka arttıran? edit 4: İhale JoA'da kalmak üzere. Tanju, Ejder ve Ajdar'la fırtına gibi bir giriş yaptı JoA. Jidden