Kısa bir Sefaköy-Taksim sürüşünden sonra, benim gene bir yerlere gidesim geldi. Zevcemle birbirimizi kesme noktasına geldiğimiz "haydi arabayla Nice'e gidelim" kampanyamızın üstünden iki yıl geçti. O zamandan beri doğru dürüst uzun yol yapmışlığım yok arabayla. Çalıştığım geceler, sabaha doğru, ilk kuşların cıvıltısının gelmeye başladığı, bu cıvıltıları duymamı engelleyecek üst perde sesler daha sahneye çıkmamışken, "Haydi gidelim" diyorum içimdeki tüm Gökhanlara. Şimdi suyun altı ne güzeldir. Dalacak bir yer bulalım, ölmeden mezarımıza girelim bir kere daha. Döngüyü seyredelim balık avlama ayağına.
Ama ondan önce uzun bir araba yolculuğu. Yola, arkadan gelen arabaya, önde fren lambaları görünen arabaya, ağaçların rüzgarla savrulmasına bakalım. Kafamızın içinde yolda olmasak da dolaşacak binlerce tilkiyi rahat bırakalım. Çünkü öyle bir an gelecek ki bütün sesler silinecek, tilkiler sakinleyecek, yoldaki kasisler sakız gibi yumuşayacak ve herşey bir olacak. Ben, araba, yol, yüzünü asfalttan yapılma kara bir usturayla çizik içinde bıraktığımız yeryüzü... Ommmmmmm.
Gitme zamanım geldi gene.
Yorumlar
Sakın yerleri değiştirelim deme, yanarsın, yıkılırsın! Keşke demeseydim dersin :)
Yalnız kahve makinesini hep unutuyorsunuz abicim, make sure it's off.