Ana içeriğe atla

Kıyılara Gitmem Lazım

Şekilde gördüğünüz kişi ben değilim. Şekilde gördüğünüz kıyılar Ege kıyılarıdır. İzmir ve civarının kıyılarıdır, karakteristiği vardır. Bir burada bir de Yunanistan'da vardır, başka yerde yoktur. İngiltere'nin toprak falezleri, Antalya'nın kayalık falezleri, İstanbul'un Boğaz kıyıları gibidir. Marlin Monro'nun resmini nerde görsen tanırsın, benim için de Ege kıyıları böyledir. Nerde görsem tanırım, iç çekerim aheste aheste.

Otuz yaşından gün almamış her erkek İzmir çocuğu kıyılara gider, gitmediyse de gitmelidir. Bira eşliğinde olabilir, sigara olmazsa olmazdır. Yazın bile kimsenin olmadığı bir kıyı bulabilmek mümkündür, kışın ise zaten bütün kıyılar boştur. Götüne, başına, dizine çingene dikenleri batar, toprak zaten kaymak için bahane ararken üstüne basarak eline fırsat verirsin, dengen bozulur, düşersin, bazen düşeyazarsın bazen de düştüğün yerde düşe yatarsın. Kıçını bıçak kadar sivri uçları olan kayalara koyar, inleyen rüzgarın yaptığı fon müziği eşliğinde çok nadir rahat duran denize bakar, dalar gidersin.

Munis değildir Ege denizi, kışın hatta, çoğunlukla hırçındır. Eğer yüreğin pırpır ediyorsa, taşikardi yaşıyorsan sık sık, kafan karışıksa, denizde aksini (zıt değil akis, ulan ben bu türkçeyi bulanın!) görürsün. Uzaktaki kara silüetine bakarsın, "orası bizim mi? onların mı?" diye sorarsın kendi kendine, o kadar içiçe geçmişsindir ki "onlarla" aslında, çok da önemi yoktur o karanın kimin olduğu. İnsan sesi duymazsın o anda, şehir sesi duymazsın, dikenlerin çıtırtısını duyarsın, sigaradan çektiğin nefesin sesini duyarsın, üflediğin dumanın bile sesini duyarsın anasını satayım!

İstanbul'da bunu yapabileceğim bir yer bilmiyorum ben. Nereye baksan şehir görmek, şehrin mide gurultularını duymak, insan görmek, insanın kürü gurultularını duymak, benim istediğim bu değil.

Kıyılara gitmek istiyorum, kıyılara gitmem lazım. Su geçirmeyen elbisemle 15 derece suya dalıp, yalnız kalmam lazım. Balık avlamam lazım. Üşümem lazım. Yabani olmam lazım. Eskiden, her sene eylülde son kez suya girdiğimde bir tören yapardım kendimce, dört ana yöne döner, teşekkür ederdim denize, beni o sene de yalnız bırakmadığı için, beni rahatlattığı, yorduğu, nereden geldiğimi hatırlattığı için. Şimdi 7 mm'lik neopren elbisemle yaz kış demeden dalabiliyorum beni hiç reddetmeyen kollarına. Denize dönmem lazım.

Özledim

Yorumlar

polente dedi ki…
Ege'nin yerini tutmaz ama yakın cenahlarda Kilyos var, madem neopren mevcut, denenebilir.
Gökhan dedi ki…
Kilyos kesmez be güzelim, Karadeniz coğrafyası orası, benim yazlığın yolunda radyo ararken sirtaki sesi duyasım var :)
polente dedi ki…
O zaman vurunuz kendinizi yollara...
Kim tutar sizi efem.
an(ı)lık dedi ki…
denizden uzak bir yere gittiğimde ilk özlediğim şey oluyor deniz..deniz olmayan memleketler daracık geliyor bana..ahh be bende öledim kulaklarımı sağır eden denizin sesini...
Gökhan dedi ki…
gidiciim efenim az kaldı
an(ı)lık dedi ki…
gitmeler cok hep guzel...

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

Mahur Beste

Fizy'den Mahur Beste'yi dinlerken aklıma geldi de, benim hiç Müjgan diye arkadaşım olmadı. İçinde J harfi olan isimlere ayrı bir sevgim, saygım vardır zaten ama Müjgan'ın yeri ayrı. Aranızda hiç Müjgan var mı? Arkadaş olsak onunla. Mahur beste çalınca ağlaşsak karşılıklı? İçinde J geçen başka hangi isimler var bu arada? Jale, Jülide, Müjde (Janset Jülyet onları saymıyorum) Nejat var erkeklerden. Başka aklıma gelmedi, var mı bilen hatırlayan? edit: Burju SıdqıSıyrıque'dan Tijen ve Nejdet geldiler efenim Ojuz'da Ojuz'un nesi kötü annamıyorum ki diyerek katıldılar :) edit 2: Baskıyı durdurun! Ceren'den çok önemli bir ekleme geldi! Ajda! Bu nasıl unutulur, nasıl ilk akla gelenlerden olmaz! Halbuki en çok duyduğumuz J'li isimdir herhalde kendileri. Bravo Ceren. edit 3: Akşam baskısına girin! JoA'dan Tanju geldi. Var mı başka arttıran? edit 4: İhale JoA'da kalmak üzere. Tanju, Ejder ve Ajdar'la fırtına gibi bir giriş yaptı JoA. Jidden