8 Haziran günü hızlı verilmiş bir kararla Evropa’ya çıktık. Hedefimiz Paris’e arabayla girip trafiğin anasını belleyen ilk Türk çift olmaktı. Kaldırımlara park edip, yaya geçitlerinden geçmeye çalışan yayaların ayaklarını ezecek, yeşil ışığın yanmasına fırsat vermeden önümüzdeki arabaya korna çalmaya başlayacak, sola ya da sağa dönerken sinyal vermek yerine pencereden çıkardığımız sigara tutan ellerimizin işaret parmaklarını kayıtsız bir rahatlıkla “bi saniye canım” der gibi kaldıracaktık. Amacımız Paris’te görülmemiş bir infial yaratmaktı. Üstelik bütün bunları Fransızlar’ın hala gece yatağa yattıklarında “Bu Pöti Nikola’ya ben oy atmadım, bizim hanım da atmadı, biliyorum. Peki kim seçti ulan bu herifi?” diye düşündükleri bir dönemde yapacaktık. Zaten Sarkozi’nin gelişiyle çöküntüye uğrayan sıradan Parisli’nin huzur ve güven ortamını sıradan bir takım İstanbul trafiği numarasıyla iyice sarsacak yavaş yavaş evlerini terk edip güneye göçmelerini sağlayacak, böylece kiraların düşmesinden...