Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

30/11/2011

Boyun ağrısı ve kulak çınlamasıyla uyandım. Yorgunum. Burun bandı nedense bugünlerde işe yaramıyor. Dinlenmiş kalkamıyorum. Sanırım ilerleyen saatlerde biraz daha uyuyacağım. Nebula bir başağrısı sürekli peşimde bugünlerde. Ya dördüncü sigaradan sonra geliyor ya da akşama kadar boynumda saldırmaya hazır bir halde duruyor. Kulak çınlamasına çözüm doktor gitmek. Doktora gittiğim gün çınlamanın kesileceğini biliyorum. Vereceği ilaçları da o yüzden kullanmayacağım. O yüzden gitmiyorum.  Saçlarım ve sakallarım gereksiz bir şekilde uzadı. En sonunda bugün berbere gitme şansım var. Umarım bu şansı iyi kullanırım. Kahvaltıda üç gün öncesinden kalma pastayı yedim. Bir şeyler hazırlamaya mecalim yok. Espressoyla birlike üçüncü sigara boğazımı yakıyor. Büyümenin en önemli avantajı özel günler haricinde de pasta yiyebiliyor olmak bence.  Kızlar gözümün içine bakıyor onları dolaştırayım diye. Dolaştıracağım evet! Bugün vaktim var. Hafta için 10 toplantıları yapıyorum bir zamandır. Bu toplantılar

bundan sonra bir süre böyle

bir süre seni günlük gibi kullanacağım ey okur. özel günlerden geçtiğimi düşünüyorum son zamanlarda çünkü. bu blog bir süre içe içe yazılacak sanırım. şimdiden uyarıyorum sıkılabilirsin. noktalama işaretlerini ya da büyük harf ayrımlarını atlayabilirim. bir daldan öbürüne atlayabilirim. bilinç akışı ya da bilin çakışı çok fena bugünlerde. sürekli temiz saçmalıyorum. en son attığım twit polonyadan ithal edilen polonyalı mendiller üzerineydi gerisini sen düşün. madem ki yazmak kendini bir çeşit ifşa etme mekanizması, madem ki ben bugünlerde içimdeki trafiği anlamakta zorlanıyorum, o zaman gönder gelsin, ver gelsin. aklımdan sürekli açılış cümleleri geçiyor. "Soyunmaya küpelerinden başlamıştı. Yatağın kenarına kıçımın kenarını kondurmuş, rahatsız, gergin ve tedirgin bir halde onu izliyordum. çok garip bir meslek bu. çapa yapan köylü kadının alışkın hareketleri sinmiş soyunmasına. o farkında değil ama ben farkındayım. onun farkında olmaması normal. çünkü onun işinin bir kısmı da s

anlamsız diyaloglar

Tayfun: Alo Serap nasılsın canım... Serap: İyiyim hayatım sen nasılsın? Tayfun: İyi benden de... karakoldayım işte... Serap: Hii! Ne işin var karakolda Tayfun! Bak doğruyu söyle kavga mı ettin biriyle! Yok yok! Kaza! Kesin kaza! Belediye otobüsü mü? Tayfun belediye otobüsüyse hiç uğraşma, şikayetçi filan olma, astarı yüzünden pahalıya geliyomuş... Aman Allahım! Hayır! Sen birine çarptın! Çarptın sonra da kavga çıktı! Bıçakladın di mi adamı! Kendimi savundum de! Anama karıma küfretti dayanamadım vurdum de Tayfun! Ay deliricem söylesene ne işin var karakolda! Tayfun: Salak karım benim! Polisim ben! 

Geliyorum! Geliyorum! Geldim!

Yaz gene bitti. Gene kış geliyor. Dengeli bir sonbahar yaşanmakta. Ne güzel yağmurlar yağdı. Şehrin biraz olsun bulut görebildiğimiz bir yerine taşındık. Sabahları pencereden dışarı bakıp ne kadar ince/kalın giyineceğime karar verebiliyorum bu sayede. Bir de bahçemiz var. İncir önce yemişlerini döktü, şimdi yavaş yavaş yapraklarına geçmiş durumda. Ceviz daha önce meyvelerini  dökmüştü, yaprakları bitmek üzere... Pastırma yazında güller bir kere daha açmaya cesaret ediyorlarmış bunu öğrendim. "Güz gülleri gibiyim hiç bahar yaşamadım" anlamlı bir şarkı sözü oldu artık benim için. Eylül'de başlayan bir çalışma sezonu olunca insanın, yıl sonu muhasebesini de bugünlerde yapıyor. Bir kitap bir de film senaryosu sıkıştırdım bu yıla. Kitap basılmadı, film çekilmedi ama olsun. Artık eskisi kadar sabırsız değilim sanırım. Madem bu sezonun reklamını erotik temayla yaptık devamın getirelim. Eskiden ön sevişmeyi filan siktiredip direk içine girmeye çalışırdım hayatın, acemi bir sevi