Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tekin Alitüre

Ali Tekintüre büyük söz yazarı evet. Ama bir de onun sözlerini besteleyenler var ki onlara da rispekt. Bütün günü senaryo revizyonuyla geçirdikten sonra youtube'da kendime Ali Tekintüre çenılı yapmaya karar verdim. Ekşiye girdim, verdim Ali Tekintüre'yi döşedim gidiyorum. Arabesk'te nefis bir intro kültürü var. Orhan Gencebay'ın Neşet Ertaş'tan apartıp arabeske kattığı sonra da herkesin taklit ettiği bir kültür bu. Bozlakların girişinde bağlamayı döver ya Neşet Ertaş, onun sofistike versiyonu bu işte. Bergen'den dinliyorum şimdi "Benim İçin Üzülme". Kesinlikle Funda Arar'dan daha iyi söylüyor. Bu müzik beni babamın tekstil atölyesine götürüyor. Kumaş tozu, sigara dumanı ve dev çaydanlıklarda demlenmekten kararmış çay. Yemekhanedeki metal tabldotlar. Ne zaman gitsem mutlaka mutfağa uğrardım. Ne var ne yok diye. Acımasızca tatlı yerdim olduğu zamanlarda. Hala da tatlıya düşkünüm. Kahretsin. Çalışan insanlar, terleyen insanlar, çaktırmadan birbirle

Sabaha Karşı Caput Magnus

Mavi Sakal'ın en sevdiğim şarkısı hatta tek sevdiğim şarkısı "İki Yol". Çok sık aklıma geliyor bugünlerde. Nedenini bilmiyorum. İki yol var demiştin. Hepsinin sonu aynı zaten. Sabah dört buçukta kalmamalı insan. Hele ki ev ahalisinin uykusunu bölmek istemiyorsa. Minik börülcem ufak ufak uyanıyor. Dönüp duruyor yatağında. Gece görüşlü kameramız var boru değil, takipteyiz. Birdenbire boşalan yolların ortasındayım. Yollar bomboş, bir amca hızlı adımlarla sabah namazına gidiyor. Gerçek müminin disiplini hiçbirimizde yok. Allah'a inanmanın kuvvetidir bu. İnanmanın kuvvetini reddetmek belki de bu hayatta yaptığım en büyük hataydı. Sorunumun ne olduğunu çözdüm geçen gün. Bir sonraki seansta psikiyatristimle bunu tartışmayı planlıyorum. Kısa süreli hafıza ve duygusal depo gündelik olayların, durumların ve duygulanımların toplandığı bir lavabo gibi diyelim ki. Gün içinde musluğu açarsın kısa bir elini yıkar geçersin ya mesela, ya da uzun uzun akıtırsın suyu traş olurken ya d
2011 yılında yazdığım ve "allah bilir ne zaman yayınlanır, yayınlanmazsa burada tefrika ederim" dediğim kitap yarın sahneye çıkıyor. Şaşkınım, mutluyum, nişanımızda sizi de görmekten mutluluk duyarız Babası Caput Magnus Confusus

Günlerin Köpüğü

Gezi zamanı yazacak bir şey yok hayat kendini yazıyor yazmış bir kenara çekilmiştim. Bugünse yazacak o kadar çok şey var ki. Ama kafam çok karışık, uzun uzun yazamayacağım kadar karışık kafam. Birden çok tarafın bu katliama “oh olsun!” demesi meselesi var bir tarafta. Faşistler diyeceğim, milliyetçilik değil çünkü bu, faşistlik. Ama o amına kodumunun da bir adabı vardır aslında o yüzden bu siktimin memleketinde faşistlik bile o kadar sakil ki… neyse o değil de şu aslında, insanın cahili vardır dayanamam, ama okumuşun gözünde at gözlüğüyle dolaşanı kadar değersizi yoktur benim için. Ulan amcık ağızlı el insaf lan! Bi ağzından çıkanı kulağın duysun be! El insaf! “On binlerce şehit verilirken nerdeydiniz” diyor. Burdaydım kavun beyinli, onda da burdaydım. Bingöl Katliamı’na da hüngür hüngür ağladım ben göt! Sen kim köpeksin benim içimin neye acıyıp neye acımayacağına karar veriyorsun beton! Buna deli oluyorum deli! Bir de işin diğer tarafı var. Birilerinin, bu yukarıda söylediğim malt

Alçaklara Kar Yağıyor Üşümedin mi Sen Bu İşin Sonunu Düşünmedin mi ?

Pazar gününden beri sürekli kafamda bu şarkı. Allam sen yüzümüzü tekrar yere baktırma yaleppi! (Baktırdı)

Kafamdan Ortaya Karışık

Dün gece çok geç yenilen bir akşam yemeğinin arkasından uyumamak için kendimi Vincent Gallo'nun başrolünü oynadığı Essential Killing filmini seyrederken buldum. Uzun zamandır beni teğet geçen, başına oturmaya üşendiğim filmlerden biriydi. Film digiturk muvistarmtarprömiyer kanallarından birinde oynuyordu. Film Afganistan'da yakalanan ve -sanırım- Polonya'daki koalisyon hapisanesine götürülürken içinde bulunduğu minibüsün şarampole yuvarlanması sonucu serbest kalan ve allah ne verdiyse kaçmaya başlayan bir taliban töroristinin "Polonya Dağları toz ile duman" türküsü eşliğinde önüne gelen insan türünden bütün canlıları öldürmesi üzerine kurulu. (Kendime not: Bi daha bu kadar uzun cümle yazma sıçma ihtimalini de göz önünde bulundur) Şimdi google'dan bakanda filmin Venedik'te en iyi film aldığını gördüm, evropalının aklına bir kere daha tüküresim geldi. Çünkü Gallo bir Taliban'ı oynayan bir oyuncuyu çok iyi oynamış aslında. Bir de üstüne böyle bir ada
Benden yazmam istendi. Bir okurum varmış meğersem. O üşenmedi bana mail attı. "Neden yazmıyorsunuz?" dedi. Ben de sordum aynı soruyu kendime. Ona verdiğim cevapları bir tur da buraya yazamayacak kadar üşengeç bir insanım. O yüzden yazmıyorum. Kırkıncı yaşıma yaklaşırken hızla, can kardeşim, ruh ikizim, BFF'im Salih Nazım'la konuşmalarımızdan çıkardığımız bir şey var. İnsan yaşlandıkça orta sahanın biraz ilerisinden çıkarılacak sert bir şutla skoru lehine çevirme beklentisi de azalıyor. Sürpriz ögesi yavaş yavaş rafa kalkmaya başlıyor insanın hayatında. Sınırlarını bilmeye başlıyorsun. Nedendir bilinmez zamanın da daha değerli hale geliyor. (Ha, zamanı hala fena halde çarçur eden bir yazar olduğum gerçeği su götürmez, o ayrı) Bir yandan da blog/boşa yazı yazmak -boşa yazı tabi, kitap yapamazsın bir şey yapamazsın öylece durur burda, ne kadar daha burda olacağı belli olmadan- gerçekten zaman isteyen bir uğraş. İki arada bir derede, işerken, vapurda ya da yürürken tiv

Dis İz Sparta!

Akciğer filmime baktı doktor Çok sigara içiyorsun Lekeler va! Dis iz mednıs! Yok dedim doktor Delilik filan yok ortada Dis iz Sparta!

Uzun Zaman Sonra

Gene biz bize oturuyorduk, sen ben bizim oğlan. Bizi kimse anlamıyordu, dostumuz yoktu bizden başka Bir elim sıcak bir elim soğuk Böyle saçmalık olur mu? Bizim oğlan işte Çok iyi anlıyordu bunu. Farsilere özeniyordum ben olmayan bir Farsça konuşuyordum Şevket Arapları severdi. Ama atlarını. Hele ki kum zeminde. Türker’in ikimizle de işi olmazdı. Onun genelde işi vardı. Mesaili. Gene de otururdu bizimle, ben o bizim oğlan. Çay içiyorduk, kimse çayı bizim gibi demleyemiyordu. Kaçak çay içiyorduk, bir de kapalı alanda sigara Kaçak kaçak Kaç ak güvercin uçurmuştu Şevket. Hiçbiri de geri dönmemişti Şevket’in bu hayvan sevgisine bir türlü anlam veremiyorduk. Ben veremiyordum. Türker genelde vermiyordu. Türker hesap da vermezdi zaten. Biz öderdik hep. Evde de vermezdi karısına. Karısı bunu doğal karşılardı üstelik. Gene biz bize oturuyorduk sen ben bizim oğlan. Uzakta da başkaları oturuyordu. O, o, onun oğlan. O sırada vapur gelmesin mi… Bir kız inm