Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Siportifs

Binicilikti, pentatlondu derken bir olimpiyatı da böylece bitirdim, geriniyorum filan ama bu sopayla n'apılıyor onu da bilmiyorum, golf müydü bu, neydi? Acaba eşofmanı çıkarıp da mı oynasam! Daha çok ilgi çeker mi ki... Yok bu olimpiyatlarda da parlayamazsam "Yemekteyiz"e katılıcam başka çaresi kalmadı! (Fotoğraflar Hürriyet'in internet sitesinden alınmıştır)

Siportifs

-Nihat'tan alsam, Enver'e versem... Olmaz Nihat'a da borç taktım geçen ay... -Hocam... -Kredi kartı borcu da var... onu da hanımın altınlarından... -Hocam... -SSK'ları da yatırmamış şerefsizler! Ulan şeytan diyo al başını git Brezilya'ya, Riyoydu karnavaldı, kalçalardı... -Hocaaam! -Ne var Sevil! -Üstüme oturdunuz! -Ha pardon...

Siportifs

-Çocuklar siz bana bakmayın, yarışın. Ben yengenizden kaçıyorum! Ebemi sittin kırk yıldır Nazmiye! Elvedaaaaa!

Siportifs

-Tam çıkıyorum müşteri geldi, namaza gidiyorum da diyemedim, çok oldu mu başlayalı? Brrrş -Yok gel gel, hoca daha sala okuyo.

Siportifs

- Cemal! Puçççuk hehehe! -Ulan havada bari el şakası yapmayın be kardeşim! Ne pis insanmışsınız siz ya! Bi daha gelmiycem lan sizinle halı saha beyzbolu oynamaya!

Sportifs

- Evet çok kalifiye bir atış yapıcak şimdi, kırılgan, naif fakat içten içe de güçlü (İç Ses: Şimdi o vuruşu yapınca o kase jöle gibi bıngıldamazsa ben de adam değilim)

Siportifs

- Ben sana dedim Mars'ta güreş tutmayalım diye! Yerçekimi bizimkine benzemez çeker dedim! Kafamı kaldıramıyorum götünden! -Ne var ya! Türkler bir ilki gerçekleştirsin istedik! Fena mı ettik! Bu arada çok fena gaza geldim haberin olsun! -Ne manada -O manada...

Siportifs

-Lan oğlum ödiycem dedim lan! Borcumuz borç! -Yeter lan! Bütün takımın iliğini kemiğini emdin sömürdün! Bu sana ders olsun bi dahaki sefere topuğuna sıktıracaz! -Durun lan atmayın! Aaaaaa!

Bir Takım Akışıklıklar

Eskiden seskenlerde babamgilin kullandığı bir takım cümleler, kelimeler vardı, onları kullananlar varsa hala bana haber versin lütfen. Zerre kadar hazzetmemek mesela ... bunların yanında bir takım cümleler de olurdu, zerre kadar hatırlamıyorum şu anda :) Ama olurdu işte, bizim nasıl şimdi kullandığımız ve yirmi sene sonra hatırlamayacağımız bir jargonumuz varsa onların da vardı o dönemde, sonra onlar da unuttular bu cümleleri, bizim cümlelerimize uyum sağladılar filan yani. Mesela bakın bu filanı büyük ihtimalle unutucaz bir süre sonra, ya da ne biliyim... "ne biliyim"i mesela. Eski kitapları okuyunuz, 60'ların 70'lerin kitaplarını, bu jargon meselesinin izini o dönemde sürersiniz. Vedat Türkali'nin dilinde bulunur mesela. Ama 80'lerin başında orta yaşlarını yaşayan, örgütlü solcu olmayan, yani edebiyata dahil olmaya değer bulunmayanların, yani bugün, bütün o süreçlerden çok uzakta, bambaşka bir hayatı yaşayanların ataları olanların dili kayıptır. Kimse onları

Son Gazi Öldü

Kurtuluş Savaşı'nda savaşan son adam da öldü. Son kahramanımız. Kahramanların en büyük özelliği kahraman olduklarının farkında olmamalarıdır. Band Of Brothers diye bir dizi vardır, Er Ryan'ı Kurtarmak filmi Şipilbörg ve Hanks'e yetmemiş, "baba biz burdan bir de dizi attırırız be ya!" diyerekten bu diziyi çekmişlerdir. İyi de yapmışlardır. Döner döner izlerim arasıra iyi iştir. Bu dizinin finalinde bir takım 2.Dünya Savaşı gazileri çıkar ve bir takım şeyler söylerler. Onca vıdı vıdının arasından bende kalan duygu bu yukarıdaki olmuştur. Kahraman olduğunun farkında olmadan kahraman olmak. Bize bir görev veriliyordu, biz de bir takım insanlardık, gidip onu yapıyorduk, onu yaparken kıçımızı kollamaya çalışıyorduk ama aramızdan bazıları ölüyordu her seferinde, ama birlikte bir şey yapıyorduk, bir hedefimiz vardı. Şu araziyi ele geçirin, geçiriyorduk, şu hattı dağıtın, dağıtıyorduk. Bu kadar. Bütün bunların toplamı, 2. Dünya Savaşı'nın büyük tarihini yarattı. Bu sav

mim koyanlar utansın

Borsalino kişisinin mimini mimlemek amacıynan bugünlerde sinir olduğum on adet şey bulup yazıyorum. Bizim arabanın üstüne otoparkın çatlağından damlamak suretiyle tavanı bembeyaz yapan, oto yıkamacıların geçiremediği, beni arabayı pasta cila vs.ye vermek zorunda bırakacak olan beyaz lekeler Linççiler, bugün gene bir haber vardı, tacizciyi ütülemişler Linççilere halk kendini koruyor diyerek çanak tutan kişi ve onun partisi Ona senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu demeyen ana muhalif kişi ve onun oyuncağı Uykusuz'u açıp da Fırat'ı görememek Durum 3-1'ken Güiza'nın kaçırdığı gol. Hala mı? Evet hala. Ne güzel gidiyodu maç 6'ya 7'ye Havanın soğumaya başlaması. Kış diye bi şey geliyomuş ondan oluyomuş öyle dediler. Bir zamanlar gitti gidiyor'dan ne bok yemeye aldıysam aldığım iki adet kameranın bir kamera etmemesi Koltukta sızarak uyumak fakat yatakta da uyku tutmamak Hayatımın gene fena halde tekdüze hale gelmeye başlaması Üper koklar

mana mou ellas

ta pseitika ta logia, ta megala mu ta ’pes me to proto su to gala ma tora pu xipnisane ta fidia esi foras t’ archaia su stolidia ke den dakrizis pote su, mana mu ellas pu ta pedia su sklavus xepulas ta pseitika ta logia ta megala mu ta ’pes me to proto su to gala ma tote pu sti moira mu milusa eiches ntithei t’ archaia su ta lusa ke sto pazari me pires, giftissa, maimu ellada, ellada, mana tu kaimu ta pseitika ta logia, ta megala mu ta ’pes me to proto su to gala ma tora pu i fotia funtoni pali esi kitas t’ archaia su ta kalli ke stis arenes tu kosmu, mana mu ellas to idio psema panta kuvalas ---- yalancı sözlerini, o büyük (sözleri) bana ilk sütünle beraber söyledin, fakat şimdi yılanlar uyandığında, sen eski süslerini giyiyorsun, ve sen hiç ağlamıyorsun annem yunanistan, çocuklarını esir satarken... yalancı sözlerini, o büyük (sözleri) bana ilk sütünle beraber söyledin, fakat o zamanlar ben kaderimle konuşurken, sen eski güzel kıyafetlerini giymiştin, ve pazardan bana bir çingene may

sabah sabah aklıma gelenler

Sabah kahvemi koydum, sigaramı yaktım, sonra bilgisayarın başına geçtim, sonra bilgisayarın kapağını kapattım -laptop da bilgisayar değil mi?- çünkü bir kaç haftadır günün sadece bana ait tek on dakkasını kendime ayırmak yerine gazetelere filan bakarak geçiriyordum. İnternette ne yapıyorum. Vikipedi diye bir müessese var mesela. Bildiğin ansiklopedi. Ben eskiden, yani çocukken hayat ansiklopedisi okurdum diğer çocuklar çocukça şeyler yaparken. O zamandan bu zamana biriktirdiğim binlerce şey var beynimde. Sonra yazı yazmaya başladım. Binlerce sayfa yazı yazdım bugüne kadar. Ama hiçbiri o binlerce şeyi beynimden atmama yarayacak yazılar değildi. Çok güzel fikirler buldum, iyi film hikayeleri, iyi öykü konuları, roman projeleri. Hepsi de beynimde birikenleri dışarı fırlatıp atabilmenin yollarıydı. Ama hepsi daha çekirdek halleriyle duruyorlar. Zamanım yok dönüp onları geliştirmeye. Bu da bende bir alışkanlığa sebep oldu. İyi fikirlerden, hikayelerden, sadece bulduğum ve ilk haliyle kağıda

bunları biliyor muydunuz?

Malezya'da çok sevilen, baya ciddi ciddi stad konserleri veren ve hiç de fena olmayan bir melodik rock yapan "Fantasia Bulan Madu" (galiba adı bu) diye bir grup olduğunu biliyor muydunuz? Ben de yeni öğrendim. Benim de elimde bir Malezya Saykedelik Rock grubunun CD'si var mesela. Dünya ne kadar büyük ve ne kadar çok şey var bilmediğimiz, öyle değil mi sevgili dostlarım

Hürriyet'in İnternet Sayfası

Ayhan Sicimoğlu'nun deyimiyle "Hastasıyım" Fatih Çekirge'nin girdiği yerde ot bitmezmiş. Sabah uyanıyorum memlekette dünyada neler olup bitmiş öğrenmek için. İlk sayfada şöyle bir haberle karşılaşabiliyor insan. "Şok! Amerika'nın bir atom bombası kayıp!" Anam n'oluyor! El Kaide filan mı kaçırdı acaba, dur hemen tıklayayım da bakayım ahvalimiz ne olacakmış! Tıklıyoruz ve ne çıkıyor karşımıza. Hadise 40 yıl önce Grönland'da olmuş. Ce-eeee. Ya da misal şöyle bir haber. " Şok! Recep Tayyip Erdoğan'ın Ayağını Kaydırdılar!" Anam darbe mi oldu! Açıyorsun haberi, Malatya Gezisinde Recep Tayyip yöresel ayak kaydırmaca oyununu oynadı. Ayağını kaydırdılar. Bir de şu var. Ana sayfada üç cümlelik bir haber var mesela. Bıdı bıdı vıdı vıdı.... haberin devamını okumak için tıklayınız. Tıklıyorsun, yeni açılan sayfada aynı üç cümle ve altında bir tıklama yeri daha. Ulan ben bunu okudum ve tıkladım zaten! Beni neden bir kısır döngünün içine sokuyorsu

hürniyetli okuyucu yorumları

Hürriyet, Milliyet ve bilumum gazetelerin internetteki sayfalarına yorum yapanlara bayılıyorum. Ben de bundan sonra blogumu bu niyetle kullanmaya karar verdim. OBAMA BAŞKAN SEÇİLDİ: Kendisine başarılar diliyorum ÜMİT ÖZAT YOĞUN BAKIMA ALINDI: Kendisine acil şifalar diliyorum SON GAZİ DE ÖLDÜ: Kendisine Allah'tan rahmet yakınlarına da başsağlığı diliyorum KARIM BENİ DÖRT ERKEKLE ALDATTI: Kendisine geçmiş olsun diyorum

Fergie'nin bakımevi

Fergie uzun zamandan beri kendini bir köşeye atılmış hissediyordu. Üstelik artık bulvar gazetelerine götünü başını yakalatacak kadar da genç değildi, yakalandığında da zaten aynı gazeteler "Fergie'nin götü ne kadar büyümüş!" diye manşet atıyordu, şerefsizler! Kendisinden çok daha genç kadınlar Güney Afrika'yı filan kurtarmaya çalışıyorlardı. Oradaki yoksullukla ve açlıkla uğraşıyorlardı. Fergie'nin de bir yeri kurtarması gerekiyordu. Böylece bir halk kahramanı olarak hiçbir zaman sevilmediği ülkesinin sıradan fishandchips insanlarının gönlünde taht kurabilecekti. Haritayı önüne açtı ve gözleri kapalı, mini mini mayni mo oynayarak kendisine bir ülke seçti. Türkiye! Süperdi. Hemen Türkiye'ye gidecek ve oradaki açları doyuracak onlara Güney Afrikalılık bilinci aşılayacaktı. Ve fakat bir gazeteci alması gerekiyordu yanına. Yanına aldığı gazeteci bu amacı beğendi, fakat bir takım değişiklikler yapmasını söyledi ona. Bir kere Türkiyelilere Güney Afrikalılık bilinci

Evdeki Huzur, Mutluluk Budur

Bu sabah erken kalktım. Kızları dolaştırdım, mamalarını verdim, bıcı bıcı yaptım. Şimdi ben bunları yazarken arkamdaki koltukta birbirlerini ısırma oyunu oynuyorlar. Oyun oynarken onları seyretmeyi seviyorum, bücür kızım ve onun yanında devanası gibi kalan Maya, kızım Maya'yı kulağından yakalamaya çalışıyor, Maya da sırf o yakalasın diye eğiliyor, sonra çekiyor kulağını filan. Böyle zamanlarda iyi ki almışız Maya'yı diyorum, önceden kızım koltuğun arkasından çıkmazdı. Şimdi de koltuğun arkasından çıkmadığı zamanlar oluyor, özellikle de ikisine aldığım kemikleri toplayıp oraya depoladığı zamanlarda. Ama onun dışında sürekli böyle bir oyun bir eğlence halinde. Maya, benim gibi götüyledağdeviren familyasından olmasına rağmen hala bebekliğindeki gibi sevimli olduğu için bütün hatalarını affettiriyor. Özellikle de başını dizime yaslayıp uyumaya başladığında. Bugünlerde yaşadığım bütün kafa karışıklıklarına, negatif beklentilere rağmen, bu sabah erken ve pozitif uyandım. Hatunum içer

Marla Singer ya da post-modern Havva

Fight Club, finaliyle gönlümün orta yerinde taht kurmuş bir kaç filmden birisidir. Bundan yedi-sekiz sene önce girdiğim mağaradan çıkarken humanizma'yı içerde unutmuş, anarşinin A'sını yanıma almıştım. "Yakalım yıkalım amına koyim bu insan denen hayvan adam olmaz, vezir olur bundan ama adam olmaz" diye bağırıyordum içime içime. Sonra kendi anı galerimde dolaşırken buldum yeniden Fight Club filmini. Ben bu filmi çok sevdim evet. Ama Marla Singer'ı ayrı sevdim. Özellikle de bahtsız bedevi 'nin de kendisine profil fotosu olarak seçtiği bu pozdan sonra. Sinema tarihinde çok az kadın kahraman bırak kadını erkek kahramanı da bu kadar ağır ve afili bir giriş yapmıştır bir filme. Bütün boş vermişliği, daha doğrusu sikine takmazlığı, cool duruşu ve karizmasıyla girer Marla. Ağır çekim bir giriştir bu. Öyle bir hissiyat yaratır ki daha ilk anda alaşağı eder insanı. Sigaranın dumanı olayım dedirtir bu duruş. Yemişim Travis'ini, Taylır'ını ben seni istiyorum ul

kendime notlar-4

yenilenen tünel tramvayı. niye? illa yeni mi olacak herşey. elin oğlu eyfel'i yeniliyor mu? niye bu kadar korkuyoruz geçmişimizi hatırlamaktan. bir yerlerde bir tecavüze uğradık da hatırlamıyor muyuz?

fenerbahçem, arızalı sevgilim

Ben yazacaktım ama uğur meleke bu yazısıyla benden önce davrandı. ben gene de araştırmacı gazetecilik görevimi yerine getireyim. Şimdi efendim bu Porto maçını seyrettikten sonra insanın kafasını duvardan duvara vurmaması mümkün değil. Roberto Carlos'un 25 milyon fenerbahçeliyle birlikte seyrettiği ortadan sonra yediğimiz ilk gol beni düşüncelere gark etti. Ne güzel sol bekte aslanlar gibi bir Carlosumuz var diye düşünürken geçen sene Sevilla maçından sonra Carlos'u bir daha göremez olduk. İçimize gömdük kuşkularımızı. Yaptığı hataları kalbimize gömdük. Ama Porto'nun ilk golüyle takke düştü, Carlos'tan başlayarak Fenerbahçe takımının komple takkesi düştü, keli göründü. Carlos'un yedeği var mı? Yok. Uğur Boral'ın yedeği var mı? Sakat. Gökhan Gönül'ün yedeği var mı? Var ama o da Edu'nun yerinde oynuyor. Peki Edu nerde? Sakat. Volkan Demirel'in yedeği var mı? Var, onun da adı Volkan ama herkes sanki el bombası taşıyormuş gibi korkuyor ondan. Sonra n'

kendime notlar 2

Marc Jacobs satın alınabilir bir sanat eseri midir Tasarım, sanat ve kapitalizmin birleştiği yerde duran ayakkabılar. Afford edilebilir ve çabuk tüketilebilir sanat eseri olarak kadın ayakkabısı. ya da daha geniş olarak fashion business. birleşenlerini çöz. kadının toplayıcılık arzusu, geçicilik hissi yaratmak, statü göstergesi. Rönesans'ta resim sahibi olmak ve bugün ayakkabı sahibi olmak.

kendime notlar 1

bunlar hakkında yazmayı düşünüp de bir türlü oturamadığım meseleler. o yüzden buraya not alayım ki aklımda kalacağına burada kalsın ki ben bunları bir yazıya dönüştürebileyim. Mohikanların sonuncusu Deniz Baykal. Sen ne zaman gideceksin ve CHP'nin temsiliyet sorunu.

Ver Örümceğimi, Al Batman'ini

Dark Knight’ı seyrettim. Beyenmedim. Evet beyenmedim. Örümceğin ilk iki filmi yeterince hayal kırıklığı yarattığı için sonuncusunu da seyretmedim. Önce Dark Knight hakkında birkaç kelime. O filmin Kara Şövalyesi kimdi arkadaş? Bence tek kelimeyle Joker’di, Heath Ledger denen rahmetliydi. Pis adam! O kadar fena oynanır mı yahu! Orada sadece Christian Bale dingili yok ki. Abilerin var senin orda (Gary Oldman), amcaların var hatta (Morgan Freeman, Michale Cane). Bir yavaş di mi canım kardeşim. Sanki öleceğini biliyormuş gibi oynanmaz ki bir Joker. Öyle bir haşmetle çıktı ki Joker sahneye, bir daha da inmedi. Batman’in kendisini yakalamayı başardığı yerlerde bütün set-up’ı Joker’in kurduğunu ve Batman’i göt ettiğini gösterirsen sen, o zaman ben Batman’e nasıl kahraman olarak bakabilirim ki sevgili Christopher Nolan? İstediği kadar duvardan duvara post-it etsin, bacaklarından ters assın filan. Sen madara ettin bir kere Batman’i bir daha toparlaman mümkün değil ki. Hikayenin, yani çizgi rom

Martı Jonathan Bach ve Heykel

Martı Jonathan Bach: Kafana sıçıyim senin kafanaaa! Aldırmadın bana şu arsayı! Neymiş Marmara Ereğlisi'nde yazlıkmış! Yazın çocuklarla gidermişiz! Ulan almadığımız arsaya gökdelen kurdular gökdelen! Marmara Ereğlisi'ni alırdım ben sana o parayla kafasız karı! Heykel: Jonathan iner misin lütfen kafamdan! Martı Jonathan Bach: İnmiycem! Önce sıçacam ondan sonra inecem! Heykel: İğrençsin tamam mı! İğ-renç-sin! Martı Jonathan Bach: Şimdi iğrenç olduk di mi! Altımda inlerken öyle demiyodun ama n'aber!

bizim evin önünden geçen arabalar

bizim evin önünde dar ve tek yön ve de üstüne sola doğru kıvrılan bir yol var, bu yol dik bir yokuşun başlangıcıdır aynı zamanda. gece saat 1'den sonra bu yoldan bir takım arabalar geçer. bu arabaların özelliği gecenin biri-ikisi-üçü-dördü olmasına aldırmadan bangır bangır bir müzik çalmalarıdır. şaşırtıcı olan bu bangırdatan abilerin dinlediği müziklerin çeşitliliğidir. biraz önce "aynadaki yansıman benim" filan gibi bir slow türk hafif müzik parçası eşliğinde bir abi geçti mesela. hadi bu lümpen ve de normal, peki gecenin üçünde bana hayatta en nefret ettiğim seslerden birisi olan kemençe sesini dinleten taksicilerin derdi ne? ya da bağırtarak ilahi dinletenlerin? bu gavur mahalleyi imana mı getirmeye çalışıyorsunuz güzel kardeşim? bitti mi? hayır tabi! ayaklı diskolar, mehter marşıyla geçenler, kibariye bağırtanlar, ahmet kaya coşkusu yaşatanlar, türk sanat müziği bangırdatan bile oldu. bir derdiniz var anlıyorum ama bunu niye böyle ifade ediyorsunuz onu anlayabilmiş d

Meseller-3

Ve İsa dedi ki "Aranızdan günahsız olan kimse, ilk o atsın taşı" Ve kalabalık bir anda duruldu. Ve İsa devam edecekken bir ses geldi "Tamburacııı! Bıyığını sktimin Tamburacısııı!" Ve İsa tiskinerek yüzünü buruşturdu bu sözü söyleyene ve dedi "Ne pis bi insanmışsın sen ya!"

12 Eylül

yıllar önce bir abime Kenan Evren'i çocukken bir kahraman olarak gördüğümü söylediğimde çok şaşırmıştı. ama benim için öyleydi. anarşi diye bir şeyden bahsediyordu televizyon bu kötü bir şeydi (o kelimenin ne güzel ne tatlı ne mayhoş olduğunu ben yıllar sonra öğrendim o ayır) ve Kenan Evren de çıkıp onu bitirdiklerinden bahsediyordu. televizyonda habire onu görüyordum muhtelif askeri kıyafetler içinde, süpermen görseydim süpermeni kahraman bellerdim ben de. baskın oran bugün Taraf'ta gençler 12 Eylül'ü bilmiyorlar, bilen çıksın damarımı keserim filan demiş. yazının devamını bile okumadım, sadece bu başlık bile canımı sıkmaya yetti. hayır efendim biliyoruz. bir takım inlerden çıkarılan un çuvallarını biliyorum ben mesela. bir takım kötü adamların "kırsal"da elleri enselerinde birleşmiş bir şekilde bir yerlerden çıkarıldıklarını biliyorum. bir başka takım kötü adamların da şehirlerde aynı şekilde hapishanelere götürüldüklerini biliyorum. bunlar sadece işçi sınıfının

ben benden çok sıkıldım

ben bu blogu sizin için açmadım kardeşim! kendim için açtım! ister yazarım ister yazmam! ben fena halde sorumluluk sahibi bir insanımdır, şu anda bile ünlemlerden sonra büyük harfle başlamamanın sorumluluğunu içimde hissederken, bu blogu açtığımda her seferinde bana melul melul bakan yan yatmış sureti görmek, üstüne bir de altında iki satır yazı görememek ne gibi hissiyatlara garkediyor beni biliyor musunuz! ben bu blogu kendim için açtım. arada bir dandiriden şiyirler yazarım, bir şeyi unutmayayım diye buraya not ederim, her güne dair notlarımı alayım, nefret ettiğim, tiskindiğim insanlara öfkemi burdan kusayım istedim. günlük sandım ben burayı tamam mı! ama diyilmiş işte allah kahretsin diyilmiş! böhü! zaten hayatımızın her alanında kendimizi kısıtlamak zorunda kaldığımız şu modern zamanlarda bir de aklıma eseni yazma özgürlüğüm olmayacaksa, bir takım yazılar planlayıp, kendimi muhtelif otosansürlerden geçirip, bir de üstüne edebi sanatlardan bir demet sunma gayreti ve de sıkıntısıyl

Yazamıyorum

Çok garip bir dönemdeyim, elim kaleme ya da klavyeye gitmiyor. Oturup yazmaya kalksam bir sürü şey var aslında. Ama hiçbirini yazamıyorum, yazıyorum, olmuyor, aman ya boşver kim uğraşıcak diyorum ve daha bir sürü şey. Yazamıyorum

Meseller-2

Ve İsa dedi ki "Aranızda günahsız olan kimse, ilk o atsın golü" Ve iki takımın oyuncuları da başlarını öne eğdiler utanç içinde Ve İsa ekledi "Kuponun son maçı sizinki, beraberlik yazdım, gol atanı çarmıha gererim haberiniz olsun"

Meseller

Ve İsa dedi ki "Aranızdan günahsız olan kimse, ilk o atsın taşı" Ve masadakiler sinir oldular ve kalktılar masadan "Seninle de okey oynanmıyor be abicim aaa!"

Kıskanç Ülkenin Çocukları

Sigarayı bırakmayı bıraktım ya kafa yeniden çalışmaya başladı anasını satayım! Şimdi efenim öncelikle şu linke tıklayıp şu haberi hep birlikte okuyoruz http://www.hurriyet.com.tr/dunya/9655947.asp?gid=229&sz=70033 Okumaya üşenenler varsa ben kısaca özet geçeyim. Bu Maykıl Felps denen süper-çimici abinin çimmeye nasıl başladığını anlatan bir haber. Hiperaktifmiş bu, anasına demiş ki doktor "atın bunu havuza yorgunluktan geberene kadar yüzsün, oğlan o gün bugündür yüzüyormuş. Önemli olan o değil, önemli olan altındaki yorumlar. Aynen aktarıyorum: "iste fark bizler neynen ugrasiyoruz elin oglu neyle,70 milyon turkun icinden bir tane yuzucumuz yokya yaziklar olsun bize bizde kapkac taciz dururken niye baska bir sey yapayimki turke spor deme ne dersen de ama sakin spor yap deme " "Elin oğlunun amacı madalya almak. Bizimkilerin ise gezip tozmak. Milletin parasıyla sakat sakat oraya gidip sondan birinci oluyorlar. Bari sakatlığınızı söyleyin de geriden gelen yetenekler

Sevgili Sevgilim Sigara

Seninle dokuz gün süren ayrılığımızın sebebi benim artık seni istemediğime olan inancım. Yeter artık bu bağımlık demem. Ben ve ekip arkadaşlarım hep birlikte seni bıraktığımızda, ötmeyen ciğerlere, kokmayan parmaklara, koku alan bir burna sahip olacağımıza inanarak çok sevindik. Fakat dokuz günün sonunda anladık ki sen aynı zamanda insanın konsantrasyonunu da sağlayan bir bokmuşsun. Bunca yıllık meslek hayatımda (dikkat! Gökhan ilk defa yazmaktan mesleği olarak bahsediyor!) bir çok kereler gavurun "Writer's Block" dediği şeyle karşılaştım. O yüzden bu dokuz günlük süre zarfında yaşadığımızın yazar tıkanması olmadığını bilecek kadar tecrübeliyim. Sana bu kadar göbekten bağlı olmanın acısını içimde taşırken bir yandan da sana geri dönmemin mantıklı açıklamasını yapmaya girişecek değilim. Şöyle diyebilirim mesela, (ki diyeceklerim yanlış değil ama bulunduğum noktada yani sana yenildiğimi hissederken bu söyleyeceklerimin hiçbir anlamı yok) Kendimizi acıtmak, aşağılamak bizim

Aklıma Takılanlar-2

Gittiğim her ülkede kumarhanelere uğrarım. Kumar tutkum olduğu için mi? Asla! Ama şehirlerin iç yüzünü çarşıları kadar kumarhanelerinin de gösterdiğine inanıyorum. Aklıma takılan soru ise şudur. Neden Türkler ve Araplar bir kumarhanenin olmazsa olmazıdır? İçinde bir Türk'e ya da Arap'a rastlamadığım kumarhane olmadı benim bugüne kadar. Kendi ülkelerinde yasak da ondan gibi bir cevapla gelmeyiniz çünkü bu Araplar ya da Türkler kumarhanenin olduğu ülkelerde ikamet ediyor genelde. Yani elin Fransızı Paris'te nerde Blackjack oynanacağını bilmezken elin Arap'ı neden o mekanı kendine mesken tutuyor mesela? Benim aklıma takılıyor kardeşim böyle şeyler!

Vi vi vi Vİyana

Son Heviz yazısını yazdığım günden beri Viyana’dayım. O kadar çok sevdim ki bu şehri her şeyi bırakıp yerleşmeye karar verdim. Hayatımın geri kalanını Viyana’da geçireceğim. Viyanalılar da beni çok sevdiler. Onlarla birlikte Müzeler Bölgesindeki sosyalist-anarşist-sendikalist gösterilere katılıyorum. Kaçak göçmenlere kucak açmamız gerektiğini, onları geldikleri koşullara göndermenin insanlıkdışı olacağını bağırıyorum var gücümle. Avusturya polisi beni sevmiyor biliyorum ama yapacak bir şey yok, birilerinin Avrupa’da devrime katkıda bulunması gerekiyor. Her gün yürüyüşlerden sonra onlarla birlikte parti merkezine gidiyor bir iki buğday birası içtikten sonra masaların üzerinde uyuyorum. Eski zamanlarda, yaşı yetenler hatırlar “Bağlantısızlar” diye bir toplaşma vardı dünya ülkelerinde, ne Doğu Bloğu’na ne Kapitalist Bloğa bağlıydı bunlar. Ben de öyleyim işte şu anda. Bağlantısızım, mutluyum. Viyana’da da, Paris’te ve Barselona’daki gibi belediyenin ana arterlere bıraktığı bisikletlere saa

Viz viz viz Heviz-2

Bisiklet turu sırasında anayollardan sıkılıp toprak yollara dalıyoruz. Biraz ilerleyince beyaz, upuzun boynuzlu Macar mandaları çıkıyor karşımıza, hemen arkasından da zincirlerini kırmaya çalışarak havlayan köpekleri görünce daha da toprak yollara dalıveriyoruz. Ulan nereye gidiyoruz biz diye düşünüyorum bir yandan, bir yandan da burada kaybolsan ne yazar, sonuçta bütün yollar Heviz’e çıkar anasını satıyim. Bir yerden sonra toprak yol toprak olmaktan çıkıp otlak yol halini alıyor. Uzun zamandır kimse geçmediği için yolu ot bürümüş. Yolun sonunda minik bir köprü, köprünün ucunda duran bir de motosiklet görüyoruz. Yakınlaşınca köprünün aynı zamanda, altındaki dereyi durduran minik bir baraj olduğunu görüyoruz. barajın diğer tarafında insan boyunda derinliği olan suyu müthiş berrak minik bir gölet var, içinde biraz önce gördüğümüz motosikletin sahibi yüzmekte. Maalesef erkek. Kısa bir süre için tip tip bakışıyoruz kendisiyle. Birbirini hiç tanımayan erkeklerin etrafta başka kimse yoksa ya

Viz viz viz Heviz-1

Heviz, Balaton gölü yakınlarında bir kasaba. Kasabaya girişte solda küçük, sanırım insan yapısı bir göl, gölün üstüne kurulmuş çok güzel otel gibi bir yer var. Otel gibi diyorum çünkü içeride bir hayat belirtisi yok. Bisikletle etrafını dolaştık buranın, gölün etrafındaki çimlere atılmış şezlonglar var, saat dört-beş filan olmasına rağmen kimseler yok. Sanki geçen hafta tadilat için kapatılmış da daha işçiler çalışmaya girmemiş gibi. Sağda bir otopark, otoparkın etrafında bir iki mağaza ve restoran var. Akşam 7’den 10’a kadar filan burada bir restoranda canlı müzik yapıyor çingeneler. Macar ve Alman şarkıları çalıyorlar, gene bir takım yerli ve yabancı, kırkını aşmış çiftler dansedip bira içiyorlar. Çok eğlendikleri belli. Ben onları seyrederken nasıl bir yere geldiğimi sorgulamaktan başka bir şey yapamıyorum. Yaş ortalamasını düşürenler gençler değil on iki yaşından büyük olmayan çocuklar. Heviz’in ana caddesi bir yokuş, sağlı sollu tek tük kafeler, restoranlar var. Bir yokuş. Ve Bu y

Leyleği havada gördüm ben

Ukalalık olsun diye değil ama yıllardır hayalini kurduğum bir şey olduğu için yazıyorum bunu, kendime not olarak. Dün sabah Viyana'da uyandım. Öğlen Güney Macaristan'da Heviz'deydim, akşam Budapeşte'deydim, gece İstanbul'daydım. Bugün sabah İzmir'deydim, şimdi Sakız Adası'nda önümdeki Kordonboyu'ndan geçen insanları seyrediyorum. Ben böyle yaşamayacaksam öleyim daha iyi zaten. Viyana hakkındaki izlenimlerimi önümüzdeki günlerde yazacağım. Bir tek şey söyleyebilirim şimdilik. Viyana'ya gidiniz. Mutlaka gidiniz. Üzgünüm Polente :)

Budaaa Peşteee Budaaa Peşteee Alışmalısın Alışmalısın Alışmalısıın

Yazının başlığındaki söz oyununu anlayan arkadaşları tebrik ediyorum. Çok yorgun olduğum zamanlarda çağrışımlar uçuşuyor beynimde. Son bir haftadır farkettim ki bu sadece beynimi yormakla alakalı değil, fiziksel yorgunluk da aynı etkiyi yapıyor bende. Geçen gün Anıl'a bir mail attım "Anıl şunu şunu ediver" şeklinde sonra da arkasına "ya da Halide Edip Adıvar nihahahaé!" yazmışım. O derece fena olabiliyorum. Gene geçen gün Ekin eski sokağımızdan köpeklerimize atlayan ve bizi üç buçuk attıran keneleri hatırladı ve "Gökhan kene var mı?" diye sordu. Ben de boş bulunup "Yok ama istersen getirtebilirim" dedim ve yere düşüp bir saat kadar güldüm. Ekin nefret etti benden ama n'apıyim o anda acayip komik gelmişti ve itiraf ediyorum hala da çok komik geliyor. Anlatılmaz yaşanır. Bir yandan taşınma dertleriyle uğraşırken bir yandan da Macaristan’da yapacağımız kamp için hazırlık çalışmaları yapıyordum pazartesi günü. Şeytanın dürtesi geldi beni. İst