Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Memleketim, memleketim

Bugünkü Milliyet'te alt alta duran iki haber... Birincisi Ömer Çetin'le ilgili. Muğla'da okuyor, Ağrılı, para kazanıp ailesine göndermek için İstanbul'da inşaatta çalışırken düşüyor ve ölüyor. " İki gündür açım " demiş Ömer ninesine telefonda. İkincisi Seren Serengil'in mucize diyetiyle ilgili. Hamilelik sürecinde 80 kiloya çıkan Seren'in 45 günde nasıl 12 kilo verdiğini fotoğraflar eşliğinde anlıyoruz. Dişlerinizi ve dilinizi fırçalamanız lazımmış önce, sonra da büyük bir bardak su içmeniz. Su içmeyi sevmiyosanız limon katın içine canım efendim! Memleketim... güzel memleketim... yetenek olsa sen bana ne romanlar yazdıracaksın ama yok a.q. yok!

Pazar Yazısı

Bu pazar kahvaltısını Çırağan Four Season's Oteli'nde yaptık ailecek... Boğaz'dan geçen Malta Bandıralı tanker Manda'nın geçişini seyrederken California şarabında nemlendirilmiş şeftalilerimi yerken ülkemin son otuz yıllık macerası gözlerimin önünden bir power point sunumu gibi geçti... Otuz yıl önce Boğaz'dan sadece Sovyet Bandıralı gübre gemileri geçerdi... Romantik devrimcilerdik o zamanlar... Ben ve arkadaşlarım... Beşiktaş iskelesinde kar yağardı... parkalarımız delik deşikti... "Beni de al ey şanlı gemi! Halkların kardeşliğine götür beni!" diye bağırırdık... İçimizden elbette... asker kol gezerdi soğuk ve boş Beşiktaş sokaklarından... göt isterdi gerçekten bağırmak... o da biz de yoktu... darbe zamanıydı... boş Beşiktaş'ta dolaşmak bile göt isterdi çok afedersin... Boş beşik... sanat yaptım... evet ben bunu yapıyorum bazen... evde California şarabımla tüttürdüğüm cohibanın dumanına bakarak... bazen dumandan delikler yaparak sanat yapıyorum.

Sabah Saçmalamaları

Nefrit olmaktan nefrit ediyorum!  (Hiç olmadım o ayrı) O değil de, insanın idollerinin kendini bozması kadar kötüsü yok be... Kimseye güvenemiyosun bu hayatta. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden gerçek idol kendini bozmaya fırsat bulamadan ölen idoldür. Gözünün yağını yiyim Jim Morrison'un ve diğer 27'liklerin. Kendimi kaybedercesine dolaşmak istiyorum New York sokaklarında. Amerika Irak'taki muharip askerlerinin sonuncusunu da bugün geri çekmiş bulunuyor. İşte asıl eğlence bundan sonra başlayacak. Yeni çıktı bu "bebek" modası. Gülben Ergen'in çocuğundan çıktı sanıyorum. Hülya'nın Zehrasına neden hiç Zehra bebek demedik? Ayıp olmayor mu? Şimdilerde 5 yaşına kadar bütün çocuklara Kıl Bebek Tüy Bebek deniyor haberlerde. Baby Jesus sen nelere kadirsin. Bir kere daha anlıyor ki deli gönül, bir dil sözcüklerden bozulmuyor. Türkçe pratik dildir, yabancı dilde bir kelimenin karşılığını bulamıyorsa, şak diye alır içselleştirir ama o kelimeyi kendi cümle yapısının

Vedağğğğğ!!!

Biraz önce Veda'yı seyrettim. Başlangıçta bir beş dakika filan normal hızda, sonrasında hızlandırarak. Film hakkında bir kaç notum var. 1) Lisede inkılap tarihi görmüş herhangi bir vatan evladı bu filme niye gider? Onun yerine Bayram Bayraktar'ın inkılap tarihi kitabını aç oku, bir de arkasından Sarı Zeybek patlat tamam. Ne ki şimdi bu? 2) Eğer farklı bir yerden bakmayacaksan, resmi tarihin sınırları içinde, ne etliye ne sütlüye bulaşmadan film çekeceksen Cin Ali'nin maceralarını çekseydin be Zülfüm! 3) Hadi bunların hiçbirini yapamadın, bari savaş sahnelerini yüklenseydin diyeceğim ama onlar zaten oofff offf! Pankreas güreşçileri bile filmdeki figürasyondan daha iyi rol keser. "Hain düşman al sana bombe!" kıvamında takılan bir takım elli liralık figürasyonları kameranın önünden geçirmekle savaş sahnesi çekilemeyor. Ziya Abi'den hiç mi ders almadın Zülfüm? Niye yiyemeyeceğin havucun altına yatıyorsun ben onu bir anlasam! 4) Niye ki bu film yani şimdi? Niy

Nasıl Okuyorum

Belki de bu kendi şahsen öz çabalarımla bulduğumu sandığım ama bir çok insanın uyguladığı bir metoddur. Bana çok olur bu, çırpına çırpına bir pratik yöntem bulduğumu düşünürüm, birileriyle paylaşırım, "Aaa o mu, onu biz yıllardır yapıyoruz, hatta Amerika'da sırf onu yapan bir alet geliştirimişler!" gibi cevaplar alırım. Yıllar önce, üstünde Sapık filminin kült sahnesi olan perdenin arkasındaki bıçaklı gölge olan bir duş perdesi tasarlamanın eğlenceli olacağını düşünmüştüm, bunu da lisedeyken şimdi Barcelona'nın en sevilen vatandaşlarından olan can kardeşim Sinan'a anlatmıştım. Sinan yıllar sonra elinde bahsettiğim duş perdesiyle çıkageldi. "Aha da yapmışlar" diye. Bu da onun gibi bir şey olabilir, uyarmadı olmasın. Uzun yıllar yoğun bir tempoyla çalıştığım, işim de beynimin çok büyük kısmını elinde tuttuğu için kitap okumaya ya da film seyretmeye ayırdığım zaman hep kısıtlı oldu. Öte yandan tüketici zihniyeti yeni kuşaklara göre daha az gelişmiş bir ar