Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bereketli Mart

Bu mart ne yazı yaptı be! Baştan bir baktım da bu ay uçmuşum valla. Neyse Nisan'da gene susarım ben zaten. Dengelemek lazım abicim, hem seçim sonrası kriz geliyo diyolar. Tuşlara daha az basıyim ki bilgisayar daha geç eskisin di mi.

Muhafazakar Proleterya

Bu cami Penyelüx'ün fabrikasının içinde, ya da bir zamanlar orada Penyelüx varmış. Örgütlenmiş işçi sınıfı her zaman sosyalist olmaz. Olmak zorunda değildir. Hatta muhafazakar ve milliyetçi partilerin kemik seçmenlerinin önemli bir kısmını işçi sınıfı oluşturur. Bu sadece Türkiya'da değil dünyanın bir çok melmeketinde böyledir. Kıbrıs Rum Kesimi'nde, Amerika'da... (Rum Kesiminde zaten solcu olmanın da birinci koşulu milliyetçi olmak olduğu için bir şey farketmiyor gerçi) Bizde de Penyelüx işçisi fabrikanın içine maket bir cami konduruverir... işte böyle.

Levent Nostra Salonu

yazmadı demeyin. Obama'nın başkanlığı bir dönem sürecek. Karakterindeki kararsızlıktan dolayı etkili bir başkanlık yapamayacak. Onun süresi bitince Amerika kendine yeniden muhafazakar bir başkan seçecek, Amerika'da ve dünyada muhafazakarlık, tek eşliliğe inanç, silikleşen sınırların yeniden belirmesi, global ticaretin daralmasını göreceğiz. Gelişmiş ülkelerin üretimlerini gelişmekte olan ülkeleren tekrar kendi topraklarına kaydırdıklarını, modest yaşamanın desteklendiği, üretmenin yüceltildiği, öte yandan bireyselliğin, kişisel korumacılığın şiddetle arttığı, rap'in yerini yeniden kitlesel rock'un aldığı bir döneme gireceğiz. Bu konudaki kehanetlerime devam edeceğim. İmza Nostradamsız

El İnsaf Gabriel!

"Anlatmak İçin Yaşamak"tan bir alıntı... "...Bakire ve çilekeş Fransisca teyze eskiden olduğu kadar emindi kendinden, ürkütücü bahaneler öne sürerek ne mezarlığın anahtarlarını teslim etti son gününe kadar ne de takdis için mayasız ekmek pişirmekten vazgeçti; Tanrı böyle isteseydi ona söylermiş. Bir gün o kusursuz patiskalarıyla odasının kapısına oturdu ve kendi kefenini dikmeye başladı, o kadar özenli bir iş çıkarıyordu ki, ölüm tam iki hafta işini bitirmesini bekledi..." Babacım el insaf ama ya! Ben de kendimce iki kelimeyi bir ipte çevirmeye çalışan bir insanım. Bunu okuduktan sonra moral kalmıyor ki! Yapma böyle şeyler. Anılarını yazıyorsun üstelik, roman filan da değil. "O gün uyandım, kahvaltı yaptım" filan yaz gözünü seviyim bu ne ama ya!

Selçuk'a Son Çağrı

Sevgili Selçuk, Uzun zamandan beri süren transfer görüşmelerinin bir türlü tamamlanmamış olması biz Fenerbahçelileri çok üzüyor. Biz seni takım yenilirken kulübede taşaklarını kaşıyıp kakara kukuri yapan Selçuk olarak tanıdık ve sevdik. Biz seni takım hücuma çıkarken orta sahada kaptırdığın toplar yüzünden gol yememize sebep olan Selçuk olarak tanıdık ve sevdik. Biz seni ceza sahasının önünde faul yaptıktan sonra götünü dönüp kaleye yürüyen, rakibin oyunu başlattığını bile görmeyen Selçuk olarak tanıdık ve sevdik. Biz seni karşında vızır vızır top yapan Arsenallileri bizimle birlikte tribündeymişcesine, pinpon maçı seyreder gibi seyrederken tanıdık ve sevdik. Biliyoruz ki dünyanın önde gelen bütün büyük kulüpleri seni kadrolarında görmek için ellerinde avuçlarında ne varsa vermeye hazır bir halde kapında yatıp kalkıyorlar. Ama sen birazcık fedakarlık yapıp Fenerbahçemizde kalmak istiyorsun. Buradan Fenerbahçe yöneticilerine sesleniyorum. Lütfen Selçuk'a ne istiyorsa verin. Aurelio

Resimdeki On Hatayı Bulunuz

Bu foto bugünkü Milliyet internet sayfasında "İran'da günlük yaşam" adıyla yayınlanan bir seriden alındı. İranlı kadınların muhtelif fotoları arasında bu nedense dikkatimi çekti. Ama o "neden"i bir türlü bulamadım.

My Country

Dear Foreigner or non-Turk, To understand the turkish state of mind, you have to accept that you and Turks does not live in your universe. We, the Turkish people have a parallel one. İn that universe a 15 year old Turkish ergen (search it from internet dictinaries) takes place in Lost. Because we, Turks are the "conditio sine qua non"s of that parallel universe. Without us there will be no Lost, even no TV. But you have to understand that this is not because of our schizoid minds. The jeopolitical and strategic importance of our country made us like that. To be a western but muslim country is much more difficult than you can understand. To be the indispensable in that parallel universe is a gift... and a curse. You can not imagine the responsability of being Turkish! No my dear foreigner, my dear non-Turk! None of your deep Freuidan psychoanalysis or post-modern political theories can explain the Turkish inferiority complex, as I said, this is not personal, this is a Turkish

Bir Sezon Böyle Geçti

Maçı seyrediyoruz, kendi aramızda yorumluyoruz. "Abi Uğur çok yoruldu çıkarması lazım." O sırada yedeklerden biri kulübeye geliyor. "Ahan da Vederson! Tamamdır Uğur çıkıyor." Vederson kenara gelir. Tabela kalkar. "Lan! Alex diyo lan! Manyak mı bu herif!" Alex çıkar, Fenerbahçe berabere kalır. Bir sonraki maç "Abi David çok sırıtıyor, iyi diil bugün" O sırada yedeklerden biri kulübeye geliyor. "Lan Kazım olmaz! Manyaklaşma Dede! Yanarız lan! Emreciksin duruyo orda diri diri!... Mına koyim Kazım girdi!" David çıkar, Kazım girer, Fenerbahçe yenilir. Dünkü maç "Gökhan kenara beni değiştirin dedi." "Hah biri çıkıyor!" "Ulan David niye çıkıyor! Gökhan sakat!" Bir değişiklik daha "Hah! Bu sefer Gökhan'ı çıkaracak!" "Dede senin kafana sıçayım Uğur'u çıkarıp Vederson'u aldı ya!" Bir değişiklik daha "Al artık lan şu Gökhan'ı sağ taraf kevgir oldu beeeee!" "Anam Semih

Ve

A: Ben çok severdim küçükken Derek Jarman'ı Düşünce balonu: Nasıl bir küçüklüktür o ben annayamadım.

Hastasıyım Örümceğin

İstiyorum istiyorum istiyorum! Göbeemin üstünde nefis durur bu, istiyorum bana ne bana ne! Şişman örümcek olamaz mı kardeşim! Belki Türküm! Belki zor bir coğrafyada yaşıyorum! Belki stres katsayım yüksek! Belki kalıtımsal yüksek kolesterolüm var! Bütün bunlar bu dövmeyi kıllı göğsüme yaptırmama engel mi! Örümceklerin özgürleşmesi heteroseksüellerin özgürleşmesini de sağlayacak belki! Bana ne! Bana ne! Dipnot: Foto kolaj.org'dan alınmıştır.

Nuri Bilge'ye

Neden mi yalnız ve güzel ülkem? Aha da işte bu yüzden! Recep Tayyib'in ifadesine dikkat. "Lan! N'oluyo! Van minit! Kafanı da al git ulan"

Çeeekkkh Eliniii!

İndir elini indiiiir! Tolunay Kafkas'ım ulan ben! Fatih Terim cunyorların sonuncusuyum ulan been! Atomu parçalar gibi parçalarım seni! Karadeniz fırtınası hırçın Tolunay'ım beeen! Çeeeekh! Sen Real Madrid'de kısa pantalonla tek kale oynarken ben jübile yapıyordum oolum! Kim olduğunu sanıyorsun seeen! İnnnndir ulan elini innnndirrrr!

Le Jockey Perdu namı diğer Kayıp Jokey

Resme bir on dakika bakınca sen de kaybolacaksın. Sonra da Gebze'ye doğru giderken denizi göreceksin sakın şaşırma.

Bu Arada

Tekirdağ'dan ve Mersin'den takipçilerime selam ediyorum. Tekirdağ'a Mersin'den cezerye, Mersin'e Tekirdağ'dan rakı gönderiyorum. Pelikanlar hala duruyor mu acaba kıyıdaki balıkçı barınağının orda?

Bahar Temizliği

Karalar bağlamaktan sıkıldım. 15 yaşında olsaydım 15 sene daha kara bir sayfa görebilirdiniz. Ama insan yaşlandıkça umut istiyor, açıklık istiyor, ferahlık istiyor hayatında. İçten içe kararmaya başlayan bir şeftali olduğunu anlıyor çünkü. Bundan sonra bir süre böyle, sonra yeşil bir format buldum onu deniycem. Artık kafam kadar bir kafa resmi de yok. Daha sade, daha da sade, blogger.com transvestite diye bir format çıkarırsa anında çakarım, alacalı bulacalı, fosforlu, retro filan bir şeyler olursa anında. Eeeh yeter be! Kadınlığımı yaşayamadım sizin yüzünüzden aaayh!

Beynim

Saybinden bir ev gördüm bizim sokakta. Sahibinden az kullanılmış bir Türkçe, daha da az kullanılmış bir el yazısıyla anlatıyordu bu derdi. Nusaybinden bir ev gördüm sonra bizim evde... İnternet sağolsun. Ve Nü saybinden bir ev gördüm nihayet. Perdeleri çektim, kapıları sıkıca kapadım. Beynimden çıktım. Alarmı çalıştırmadım. Nasıl olsa kimse girmiyor benden başka.

Vladimir Vissotsky

Bir zamanlar hayatımızın göbeğinde Engin Ardıç diye bir adam vardı hatırlar mısınız? Ergenliğimin bütün fırtınalarını yaşarken bile o emmi kadar hırçın olma ihtiyacım duymadım ben. Şekeri varmış gibi gelirdi bana, kendi kendini gaza getiren konuşmasıyla ekrandan fırlayıp yakana yapışacakmış hissiyatı verirdi. Hala bir yerlerde bir şey ama eskisi kadar bir şey değil şu anda. Sevmezdim, artık nerede yaşıyor ve yaşatılıyor onu da bilmiyorum. Ama bana bir katkısı vardır ki belirtmeden geçemeyeceğim. Ben bu bloga ne niyetle başlamıştım? Günlük tutma alışkanlığı edinmek gibi bir ihtiyaç değil miydi? Öyleydi lan, doğru hatırlıyorum, arasıra seninle didişirim ya sevgili okur, bu meseleyi ancak şimdi çözebildiğin için aslında. Yani ben bu blog alemine girmeden önce, soğuk olduğunu bilmediği denize girmeye çalışan bir mal gibiydim. Sanıyordum ki ben yazacam ben okuyacam. Buraya rahat rahat kimin bacağını sıktığımı yazacağım tramvayda, gördüğüm rüyaları not edeceğim unutmamak için, doya doya küfr

Kız Babası Olmak Çok Zor

Hele ki kızışmışsa. Her sokağa çıkışımızda Karabaş denen şerefsizin tacizlerine uğruyorum son iki haftadır. Maya denen gahpe ilk başlarda masum kız ayağıyla Karabaş'la boğuşmaya çalışıyor, Karabaş denen-dediğim Kangal iriliğindeki burnundan başka hiçbir yeri kara olmayan itoğlu it de kızımın arkasına geçip üç puan almaya çalışıyordu. Ben de "Gızııım! Yettim gızııım! Kendini teslim etmeeee!" diyerek elimdeki tasmayı Karabaş'ın gafasına gafasına vurmak suretiyle kendisini olay mahallinden uzak tutmaya çalışıyordum. Başlangıçta sakindim, Karabaş'a medeni iki insan gibi anlaşabileceğimiz, çiçeğini, köpek çikolatasını ve de sahibi olan otoparkçı abilerden birini alıp gelirse belki de kızı verebileceğimi ama bunlar olmadan gerdeğin mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyordum. Baktım beni dinlemiyor hayvan, önce bağırmaya, sonra itmeye, sonra da gafasına gafasına vurmaya başladım. Mayam, güzel kızım herşeyden habersiz kuyruğunu sallarken, son günlerde kuyruğu sallamamaya, b

Ben Kötü Kedi Şerafettin Gördüm

Sabahları ve akşamları Gümüşsuyu'nda biri küçük ve çaçaron, diğeri büyük ve tırsak iki adet köpek dolaştıran birini görürseniz ona acıyınız. Biraz kül, biraz duman, o benim işte! Fındıklı yokuşunun sonunda illegal bir kedi barınağı var. Bizimkiler her seferinde kollarımı çıkarırcasına çekerler beni oraya, var güçleriyle havlayarak eski plastik dolaplardan yapılmış olan barınaklara dalıp kedi kaçırtmaca oynarlar ben de arkalarında sürünürüm. Geçen gün çok acayip bir şey oldu. Bu bahsettiğim dolaplardan bir tanesinden medeniyet dediğin tek gözü kalmış bir Kötü Kedi Şerafettin fırladı. "Daalın lan!" der gibi bir tısladıktan sonra önce Kızım'a (küçük ve çaçaron olan)sonra Maya'ya (büyük ve tırsak olan) cırmık darbeleriyle girişti. Kızım'ın zaten cırtlak olan sesi iyice tizleşti. Bana bakarak "kaiii! kaiii!" nidaları atmaya başladı. Ulan baba dayak yiyoruz kurtarsana diyor gibiydi. Ama sayın okur, itiraf ediyorum ben bile tırstım kediden. Ben mi dedim sa

En Bayık Şarkı Kontest

Bendeniz ne zaman kendimi bazı şarkıları mırıldanırken duysam dilimi ısırmak suretiyle koparmak isteğine garkoluyorum. Bunlar genellikle ecnebi parçalar oluyor. Bazıları da Türkçeleştirilmiş ecnebi parçalar. "Sütü seven kamyon şoförü" gibi mesela. Amma velakin yıllardan beri kaçındığım bir lanet vardı ki bir saat kadar önce kendimi onu söylerken buldum ve kendimden soğudum, ayrılmak istediğimi söyliycem kendime, fırsatını kolluyorum. Bu şarkı ne miydi? Heaven is a place on earth. Bu lanetli şarkı aynı mısraın iki farklı melodiyle arka arkaya söylenmesi suretiyle sakız gibi yapışır insanın diline. Ve bir bakarsın ki spastik oluvermişsin, on beş gündür aynı iki dizeyi söylemektesin ve insanlar yanından yörenden uzaklaşmış, senden tiskinmiş. Haydi kafamçokkarışık okurları, şimdi de sizleri hayattan soğutan nameleri duyalım. Bu bir mim olsun, dünyayı dolaşsın, bana geri dönsün, veleddalin amin!