Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kıyılara Gitmem Lazım

Şekilde gördüğünüz kişi ben değilim. Şekilde gördüğünüz kıyılar Ege kıyılarıdır. İzmir ve civarının kıyılarıdır, karakteristiği vardır. Bir burada bir de Yunanistan'da vardır, başka yerde yoktur. İngiltere'nin toprak falezleri, Antalya'nın kayalık falezleri, İstanbul'un Boğaz kıyıları gibidir. Marlin Monro'nun resmini nerde görsen tanırsın, benim için de Ege kıyıları böyledir. Nerde görsem tanırım, iç çekerim aheste aheste. Otuz yaşından gün almamış her erkek İzmir çocuğu kıyılara gider, gitmediyse de gitmelidir. Bira eşliğinde olabilir, sigara olmazsa olmazdır. Yazın bile kimsenin olmadığı bir kıyı bulabilmek mümkündür, kışın ise zaten bütün kıyılar boştur. Götüne, başına, dizine çingene dikenleri batar, toprak zaten kaymak için bahane ararken üstüne basarak eline fırsat verirsin, dengen bozulur, düşersin, bazen düşeyazarsın bazen de düştüğün yerde düşe yatarsın. Kıçını bıçak kadar sivri uçları olan kayalara koyar, inleyen rüzgarın yaptığı fon müziği eşliğinde çok

Cüara

Eski solcu kelimeler de eski solcular kadar değişti. Cigara, sigaranın sosyalist haliydi, artık Ertuğrul Özkök kadar solcu. Bugün cigara, sigaranın kafa yapan hali, ama bu halde bile Ertuğrul’dan daha az liberal. Sigaranın beş hali var, yalın hali, yanık hali, sönük hali, sosyalist hali, kafa yapan hali. Çok esrarlı bir şey sigara… ya da cigara. İlk başlarda, yani tütün Eski Dünya’ya ilk geldiğinde puro yapraklarının artıklarından yapılırmış, fakirler içermiş. Marlboro ilk defa kadın sigarası olarak üretilmiş, sonrasını hepimiz biliyoruz. Bir bitkiyi yakıp dumanını içine çekmek ilk defa kimin aklına geldi hep merak ederim. Kesinlikle düz akıllı biri değildi. Düz akıllıların kafayı düzlemek gibi bir sorunları olmaz zaten. Kesin benim gibi bir daldı bu büyük kaşif. Ben de perdenin yakınında pamuk yakmanın ne gibi bir sonucu olduğunu denemiştim, buradan sigara gibi büyük bir icat çıkmadı tabi, yangın çıktı. Ama olsun, denemekten korkmadım, bu da bir şeydir. Nihayetinde bu boku bulan arkad

Vole

Vole diye bir bira var ya… Üretilirken iki kere dinlendiriliyormuş. Nasıl oluyor bu şimdi? Arpaları mı dinlendiriyorlar? Bu demektir ki önceden iyi bir yoruyorlar. Vole Mühendisi: Arpalar! Geçin sıraya! Hadi abicim hadi! Bırakın kakara kikiriyi! İşimiz gücümüz var…. Hah! Geçtiniz mi. Tamam şimdi ezilin! Arpalar: Hınk… Hımınk! Ihh! Yavaş lan ayaama basıyosun! Pardon… Hınııınk… Vole Mühendisi: Evet süper! Devam! 1.Arpa: Hocam biraz ara verelim, suyumuz çıktı! Vole Mühendisi: Hah! Suyunuz çıktıysa tamam, dinlenebilirsiniz şimdi… Evladım otur dedim mi ben? Aktif dinlenme! Ayakta! Bacakları salla! Salla bacakları! Ben terli bira içmek istemiyorum arkadaş!

Beyoğlu'nda bir palyaçonun elime tutuşturduğu ilan

Üzerine tıklayıp büyüterek okuyunuz. Sonuna kadar!

Estetik Ameliyat

Estetik ameliyat nedir? Sağlığı düzeltme amaçlı yapılmayan ameliyattır. Estetik uzmanı doktorlar kimdir? 21. yüzyılın kuaförleridir. Eskiden sadece saçlarının şeklini, rengini değiştirebilen kadınlar ve erkekler bu adamların sayesinde vücutlarının ve yüzlerinin şeklini değiştirebiliyorlar. Şimdi on puanlık uzman sorusu soruyorum Ne zaman fiziksel varlığımız bize bu derece batmaya başladı? İkinci on puanlık uzman sorusu Mevlana'yı ben mi yanlış anlıyorum onlar mı? "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" cümlesi, ne zamandan beri "git çeneni düzelttir pis çirkin! Git memelerini şişirt pis tahta göğüs!" şeklinde algılanıyor? Peki bir gün kim olduğumuz gerçeğini de değiştirebilecek miyiz? Yani bir gün 64 yaşında bir japon kadını, 64 yaşında bir japon kadın olmaktan sıkılıp, 32 yaşında Liberyalı, zenci (Liberya'nın neresi olduğunu bilmeyenler için yazdım, atlamayın Sinan, Oğuz ve hatta Eda) bir çete lideri ya da ingilişçesiynen war lord olabilecek mi? Bu

Fermuar

Ben eline ayağına hakim olabilen bir insan değilim, bir şeyi durup dururken kırabiliyorum farketmeden, ben genelde bu boku kırana değil kırılana atıyorum. Eskimiş olduklarını söylüyorum ama insanlar benimle aynı fikirde olmuyorlar. Farkında olmadan eşyalara kaldıramayacakları miktarda güç uyguluyorum sanırım. Fermuarımın sürgüsünün tutulacak yerine de (bunun için bir kelime var mı bu arada, fermuarın sapı denmez herhalde di mi) aynı şekilde aşırı güç uyguladım herhalde, koptu. Son bir kaç gündür fermuarın sürgüsüne soktuğum bir firketeyle (böyle durumlarda kendimi Mak Gayvır gibi hissederim) idare ediyordum. Bugün en sonunda dükkanıma giderken montu satın aldığım mağazaya gidip tamir ettirmeye karar vermiştim. Olacakları biliyordum, montumu alacaklar, bana bir makbuz imzalatacaklar, iki gün sonra geri getireceklerini söyleyecekler ve karşılığında da 10-20, bir miktar para isteyeceklerdi. Normal olan budur değil mi? Yolda bunu düşünerek yürürken ara sokakta konfeksiyon malzemeleri satan

Akıyorum Öööyle

Mad Men'i arada bir seyrediyorum. Sıkı iş. 60'ların müreffeh Amerikası ve reklam dünyasıyla ilgili. "Aşk bizim naylon kadın çorabı satmak için uydurduğumuz bir kavramdır" gibi bir laf ederek beni nakavt etmiştir esas adamımız. Sadece bu cümlenin üzerine bir saat konuşulabilir mesela. Altı dolu. Cümlenin altı doluysa, fokurduyorsa, kendisi de iyi oluyor. Slogan oluyor. 68'in en akılda kalan sloganı. "Gerçekçi ol, imkansızı iste!" Altı dolu, bir dönemi bir cümleyle özetleyiveriyor. Biz ise hayata sıkı bir başlık atmanın bütün başağrılarımızı gidereceğini düşünüyoruz. İyi cümleler bulmanın yeterliliğine inanıyoruz, içini doldurmana gerek yok, bir tek şey söyle şarkı sözü olsun, dillerde dolaşsın, bir cümle et dillere destan olsun. Vergi dairelerinin, hipodromların, hastanelerin girişine yazılacağını bilmeden cümleler etmişti. O sadece konuşmuştu, biz onun ağzından çıkan herşeyi not ettik. Bir gün bir kafe açarsam ben de Mustafa Kemal'den bir cümle asaca

Children of Man

Megavizyonun dandik raflarında, eve gidince seyredip biraz kafa dağıtmak için ortalamanın biraz üstünde bir filme razıydım. Clive Owen denen ütü kafalı İngiliz’i, zevcemden farklı nedenlerle de olsa beğeniyorum. (O “Ohş yavrum! Ütü kafam benim” şeklinde beğeniyor, ben sadece sanatçı kişiliğini beğeniyorum) Aslında bulmayı umduğum film “Shoot’Em up” (“Analarını Belle” adını taktım ben çevirmen olaranktank) idi. Paul Giamatti de sevdiğimiz, Sideways’deki oyunuyla Al Pacino, Robert De Niro, Marlon Brando gibi oyuncuların oluşturduğu en üst tabakanın bir altına, Clive Fırın, Javier Bademgözlü, Robert Carlyle (buna uyduramadı kusura bakmayın) gibi oyuncuların arasına koyduğumuz bir abimizdir. Aksiyon sever bir insan olarak, iki güzel insan olan ütü kafa Clive’ın burnundan konuşan Giamatti’nin bir aksiyonda nasıl bir kimya tutturmuş olabileceklerini merak ediyordum, hala da ediyorum. Çünkü uzun uzun bahsettiğim “Analarını Belle” nam filmi bulamadım. Ama üzerinde Clive Owen resmi olan başka b

İlyas ki

İlyas ki katkısıdır Vichy Laboratuarlarının bu zalım dünyaya Nemini versin diye kuru Harput toprağına Kökünden koparılıp alınmıştır. O günden beri aloe ve ra O günden beri imam ve hatip O günden beri tutmaz ayaklarından altı Çırak başladı bir sıfır mağlup Elaziz'in Uzun Çarşısı'nda Söküğünü kendi diken terzi babasının yanında Puroya daha yakın sigaradan Günahları hepimizden küçük Fönlü saçlara minnet etmedi en ahir zamanında Bir kere bile düşünmedi Neden geldim İstanbul'a? Şimdi sektörel bazda bir bazalt şirketi sahibi Geçti babasını Geçti mi babasını? En cesur şutlarda imzası var halı saha maçlarında Kronometreler doksanı gösterse Alsak rahat bir nefes Pres İlyas! Pres! Bu üç dakika geçmek bilmes bir sıfır geriden gelip bir sıfır öne geçmek İlyas bilir Sen bilirsin Roberto Carlos bilmez

Ben Başka Biri Olabilir Miydim?-1

Bu sabah erken uyandım. 8 benim için erken bir saat. Diğer faniler genelde Cumartesi günü erken kalkmamayı kutsal bir ayrıcalık olarak görürler. Benim için o mesele liseyi bitirdiğim gün bitti. Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Perşembe farketmiyor. Genelde işim gerektirmediği sürece erken kalkmak gibi bir zorunluluğum yok. O yüzden insanlar öğle yemeğini yerken ben daha bir gözüm açılmamış halde Kızım'ı gezmeye çıkarırım. Bu sabah erken uyandım. Erken uyandığımda, ya da genellersek her gün, uyandıktan sonra geçen ilk yarım saat benim için çok özeldir. Çünkü son bir kaç saati, geçirdiği günün düşüncelerini gerekli yerlere hızlı bir şekilde yerleştirip gerekli kategorizasyonu yaptıktan sonra kahve eşliğinde internetten indirdiği okey oyununu oynarken dükkanın açılmasını bekleyerek geçiren beynim bir anda çalışmaya başlar. Fakat bu yarım saatlik bir süreçtir. Ben bu sırada kafamda dolaşan düşüncelere, imgelere, sözlere, bazen de dizelere hayret ederim. Her seferinde kendime uyanır uyanma

Ben Başka Biri Olabilir Miydim?-2

Şimdi bu kadar uzun bir girizgahtan sonra "bilmem kaç tane filmin, romanın, hikayenin konusu olmuş artık içi boşalmış ucuz bir cümleye neden geri döndün sevgili kardeşim?" diye sorabilirsiniz. Ama bu sorunun farklı bir soru olduğunu düşünüyorum ben. Yüz Kitabı sayesinde, yıllardır konuşma fırsatı bulamadığım ilkokul ve lise arkadaşlarımla, daha da sevdiğim yazışma ilişkisine girdiğim son birkaç aydan beri fark ettiğim bir durumdan bahsetmek istiyorum sadece, yani çok iddialı değilim aslında. Biraz daha açmak gerekirse, ilkokulda bile bu oğlanlar, kızlar büyüyünce ne olurlar acaba diye sorardım ama lisede bu sorunun cevabını kafamda kuruyordum. İçlerinden bazıları tam da beklediğim insanlar oldular. Ama bazıları da tahminlerimin çok dışında yollar çizdiler kendilerine. Tabi bu benim gibi bir stajyer müneccim için şaşırtıcı bir durum. Ben çok iyi kahve falı bakarım. Kahve falı bakacağım insanla oturup bir on dakika muhabbet etmem yeterlidir. Aslında baktığım kahve falı değildir

Ben Başka Biri Olabilir Miydim?-3

Geçen gün Polente, Borsalino-Borsalino, ben ve daha bir çok genç ve bunalımlı bünyenin “psihiyatrist”i olan güzel insan Cüneyt kişisinden çıktım. Her zamanki gibi bana her şeyden ve herkesten önce kendimi düşünmem gerektiğini söylemişti. Birkaç dakika öncesinde bu gaza getirici cümlelerle egom şişmiş bir halde dışarı çıkıp her zaman yaptığım üzere kendimden önce zevcemi düşünerek ona çok sevdiği dikenli, ucunda kırmızı yenmeyen yemişleri olan yılbaşı çiçeklerinden aldım. Çakma ökse otu diyorum ben onlara. Memleketimizde altında öpüşülecek miktarda -yani hiç- ökse otu yetişmediği için ananemlerin keçi yemesin diye fidanların etrafını çevirdiği dikenli otların tepesine ne idüğü belirsiz bir kırmızı meyveyi kırmızı iplerle bağlayıp demedini beş liradan kaktırıveriyorlar. Bu rasyonalizasyonun tükendiği nokta bu çakma ökse otlarının zevcemin yılbaşı/krismıs ruhu dahilinde en sevdiği çiçekler olması. Çingene ablaya dört adet vermesini söyleyip paket yapmasını beklerken arka arkaya patlayan

"Ben Burdayım Ey Okur Sen Nerdesin?"

Efendiiim. Şu ana kadar anketi cevaplayan dokuz kişi oldu. Demek ki sekiz kişilik bir okur grubum olduğunu düşünebilirim. İçlerinden üçünü de tanıyorum zaten. O üç kişinin dışında birileri daha var demek ki. Minik bir gezegenin minik bir prensi değilim demek ki. Allam çok mesudum. Şimdi sizleri gözardı ederek içime dönüyorum, bir ara görüşürüz. Bir süreden beri dişe tırnağa dokunur bir şeyler yazamıyorum. Sadece bu-loguma değil. Yazmam gerekenleri de yazamıyorum. Film senaryosu melul melul bana bakıyor. Nefis bir vicdan azabıyla uyanıyorum her gün, alışık olduğum üzere. Yazacak bir şeyim olmasa bile kendime bir vicdan azabı bulabiliyorum uyanır uyanmaz. Bugün de dükkana gitmedim mesela, rahatlıkla bir azap yaratabiliyor bu bende. Sabahın beşinde ne olursa olsun erken uyanacağımı söyleyerek yatıp gene öğleden sonra ikide uyanıyorum. Kalkar kalkmaz yol alabilenlerden de değilim. Kızımı dolaştırıp Maya'nın gazetelerini değiştirince Louvre'un altındaki galerilerde bulunan doğaya çı

Biten Bir Anketin Ardından

Anket tamamlandı uzun bir süre önce. Ben de ne zamandır şuna bir yazı yazıp kaldırayım yerinden diye bekliyorum ama bir türlü fırsat olmadı. Şimdi sonuçlarını yorumlamak gerekirse, Türkiye'de her 9 kişiden 3'ünün sigara tiryakisi olduğunu görüyorum ben ilk olarak. Bunu tabi çakmak tiryakisi ya da kültablası tiryakisi olarak da yorumlamak mümkün. Benim mesela tanıdığım bir takım çakmak tiryakileri var. Kendilerini biliyorlar kendileri. borsalino-borsalino.blogspot.com adresinde yaşayan bekar bir kadın var mesela o bir çakmak tiryakisidir. Çalışma masasındaki ilk çekmeceyi açtığınızda ondörtbinsekizyüzyirmibeş tane çakmak bulabiliyorsunuz. Öte yandan kültablalarına karşı da bir garip nefret besliyor, dolu kültablaları mutfağa gidiyor bir daha geri gelmiyor mesela. Ha bunun anketle ne alakası var diye soracak olursanız ıssız bir adaya bu dişi kişiyle gidecek olursanız yanınıza birden çok çakmak alın ve çakmakları adanın muhtelif yerlerine gömün derim ben. Gelelim ikinci şıkka. Kat