Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ya ama yaaa!

Milliyet.com.tr sonunda bunu da başardı Erzincan-Sivas Karayolunu durdurabildi! Güzel gazeteci kardeşlerim, internet oynatıcısı gençler, hiç mi editörünüz düzeltmeniniz yok sizin ben anlamıyorum ki! Bu ne lan!
4.17. Gene tanıdığım bildiğim saatlerdeyim. Yok. Ben bir sabah insanı değilim, olamayorum. Sabahın dokuzu mesela çok anlamsız geliyor bana, kaldırılsın o saatler bence. Gerek yok. Daha çok gece saati olsun. Bazen gideyim İskandinavya'ya geceye denk geleyim bitmesin o geceler diyorum. Ama o da kar etmez, bir yerden sonra sabahını gecede yaşamaya başlamıştır sonuçta İskandinav insanı. Gürültü yapar, korna çalar, seyyar satıcı geçer orada da istemem. Ama bak şimdi ne güzel. Uzakta bir yerde durmadan öten alarmın sesi şimdi sustu. Gündüz olsa duyamazdım o sesi. Ya da bilgisayarımın havalandırmasının sesini. Düşük frekanslara aşinayım ben. Böyle sesler varken beynimi toplayabiliyorum. Karşı apartmanın dingil kapıcısı ve kızı merdivenlerin orda halay çekmeye başlıyorlar, yaz da geldi ya, gene Yozgat'ın kırlıklarında dolaşıyoruz maşallah. Onların konuşmasını duymak zorunda kalıyorum gündüz. Ama şimdi öyle mi? İkisi de osura osura uyuyorlardır. Uyusunlar. Kafam gidip gidip geliyor

Buyrun Burdan Yakın

Cebimdeki Matara alltaki yazıya bir yorum yazmıştı, ben de ona cevaben bir şeyler yazıyordum ki hadise cevaben olmaktan çıkıp doğrudan bir yazıya dönüştü. O yüzden buraya almaya karar verdim. Mataracan doğru dedin güzel dedin de işin bir de biz sıradan insanlara patlayan bir tarafı var, bir tarafta Hamas, diğer tarafa Bibi, burda da Recep taşı ateşe atıyorlar, kor kıvamına gelince getirip avcumuzun içine bırakıyorlar. Filistin meselesi uzun süredir uzakta "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" halinde gidiyordu. İşgaller, yerleşimciler, yerleşimcilere atılan roketler, o roketlere karşılık hava saldırıları. 2000-2006 yılları arasında 4000'den fazla Filistinli 1000'in üstünde İsrailli ölmüş. Ölüm bir yerden sonra kanıksanıyor. Dediğin gibi o insani yardım konvoyu gerçekten insani bir şekilde yerine ulaştırılmak için yola çıkmadı. Amaç bizi o kanıksama durumundan çıkarmak ve taraf haline getirmekti, pis oyun, ama işe yaradı. Kafa karışıklığının başladığı nokta da orası o

SADECE BENİM Mİ KAFAM ÇOK KARIŞIK?

Yaser ölürken elimize iki ucu boklu bir değnek bıraktı. O günden beri neresinden tutacağımızı bilemiyoruz. 70'lerde Türkiye'de ve dünyada Filistin davasını desteklemek kolaydı. Motifleri çok netti çünkü, anti-emperyalizm, halkların kendi kaderlerini tayin hakkı, haksız bir işgale karşı mücadele, seküler bir anti-semitizm. Arafat müthiş bir satranç oyuncusuydu çünkü. Yeri geldi mi Arapların kulağını çekiyor, Filistin davasının Arap davası olduğunu haykırıyor, yeri geldi mi Camp David'de Ehud Barak'ı kapıdan içeri itiyordu. Olabildiğince çok insanın desteğini çekebilmek belli noktalarda olabildiğince köşesiz olmayı gerektirir. Arafat bunu çok iyi biliyordu. Namaz kılıyordu ama Hristiyan bir Arapla evlenmekte sakınca görmüyordu. Arafat söz konusu olduğunda emin olabileceğimiz iki şey vardı. Birincisi müthiş gururlu Filistinli bir Arap olduğu, ikincisi 20. yüzyıl tarihinin en savaşçı liderlerinden biri olduğu. Nobelin garip cilvesi de onu barış için uğraştığı dönemde buldu

Beklemek

Beklemek benim çok iyi yapabildiğim bir halt değil. Beceremiyorum. Hayatta en iyi bekleyebildiğim yer zıpkın yaparken kendimi sakladığım oyuk. Oraya geçip biraz sonra köşeyi dönüp şişleneceklerinden habersiz balıkları bekleyebiliyorum. Yaz kış. Soğuktan ve hareketsizlikten içim titrese de, susuzluktan gebermiş de olsam bekliyorum... bazen saatlerce. Bazen önümden büyük bir çaba sarfederek geçen daha tırnak ucum kadar olan sinarit yavrularını seyrederek, bazen derinleştikçe koyulaşan maviye kilitlenerek. Ama o mavinin içinden ara sıra parlak gümüş rengiyle gözümü alan bir balık çıkar, bir anda konsantre olurum, elim tetiğe yapışır ve atışımı yaparım. Alırım ya da alamam o ayrı. Ama beklerim. Mavi Boncuk filminin birbirinden güzel kahramanları hafta sonları maç kuyruğunda beklerler mesela. Değnekçileri de Zeki Alasyadır. Kafaladığı adamı getirir, bekleyenin yerine koyar, üç beş ne atarsa alır, eyvallah der çıkarlar sıradan. Böyle bir mesleğin niye hala varolmadığını anlayamıyorum mes

Bugünlerde Kendimi...

Bugünlerde kendimi Fırt dergisindeki karikatür gibi hissediyorum. İlla üstteki gibi değil ama herhangi bir karikatür gibi. Bundan yirmi sene önce güncel olan, o gün belki de keskin bir zekanın ürünü olan, gündemi çok iyi süzmüş ve espriyi tam yerine koymuş oturtmuş, belki bir gülümsemeyle belki de yerlere yatarak atılan kahkahalarla karşılığını bulmuş, belki hafta başında okulda "Fırt'taki karikatürü gördünüz mü oğlum!" diyerek anlatılmış ama tamamen tüketildikten sonra unutulmuş, yirmi yıl küflü bir bodrumda bekledikten sonra sahafa çıkmış meraklısını bekleyen bir sayının içindeki artık sikindirik olmuş bir karikatür gibi... Saltanatı on beş dakikadan ibaret olan bir karikatür... Bu duygu, oldukça pis bi şeymiş...

Bu yazıyı kendime yazdım

Ben hep hayalperest bir adamdım. Çocukken de böyleydi bu. Çoğu çocuk karanlıktan korkar ya, ben odamın kapısını kilitler, bir mum yakar, gözlerimi kapar ve dinlerdim. Karanlığın sesini, Üçkuyular çukurunun seslerini dinlerdim. Dışarıda bir gerçek hayat vardı. Beni kıran, hırpalayan, acıtan. Bir de hayallerimdeki hayat. Ben hayallerimin peşinden koştum hep. Hayal dünyamı gerçek dünyaya tercih ederim. İlkokulun bahçesinde sarı kalın plastikten yağmurluğumun boynunu ilikler, kapüşonunu başıma geçirir, kollarımı iki yana açar, dandiriden oyunlar oynayan, (şimdiye çoktan dandiriden adamlar ve kadınlar olmuşlardır) çocukların arasında uçardım. Tepe açı, bahçedeki siyah önlüklü çocuk kalabalığının arasından geçen sarı bir leke. Tevfik Fikret'in hazırlığına başladığım gün aşık oldum. Kendini bilen tombalak, çirkin, doğru düzgün kirpiği bile olmayan bir çocuktum. Dün bir arkadaşla konuşuyorduk. "Platonik benim olayım değildir" dedi aşktan bahsederken. Platonik benim olayımdı.

Rahat Bırakın Lan Gızııı!

Önüne gelen Scarlett'i öpmeye başladı sevgili günlük! Bunun gelenek haline dönüşmesinden korkuyorum. Çekin lan elinizi ayaaanızı tutaanızı Scarlett'ten azgın gahpeler!