Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Feedjit'ten Devam

Yılbaşında altında öpüşülen cicek nedir? Ökseotudur. Midilli Sarlıca: Midilli Adası'nda Sarlidza adında bir köy var. Burada da Osmanlı'dan kalma bir otel var, yıkılmak üzere, içi boşaltılmış. İngiliz-Osmanlı tarzında yapılmış fotosunu blogun geçmiş sayfalarına koymuştum. Bahçesinde çok güzel bir de çeşmesi var bu yıkık haldeki otelin. Otelin adı Sarlıca imiş. Mübadeleden sonra boş bırakılmış. Geçtiğimiz yıllarda bir girişimci oteli alıp restore ettirmeye kalkmış ama bahçeden Roma kalıntıları çıkınca devlet durdurmuş restorasyon işini. Otel 19. yy'da Avrupa'dan çok müşteri alıyormuş çünkü bir kaplıcanın üstüne kurulu. Hemen arkasındaki kaplıca havuzu hala kullanılmakta bu arada. Sarlidza'yı/Sarlıca'yı araştırınca kelimenin esasında Sarı Ilıca'dan dönüştüğünü öğrendim. Sanıyorum suyun içinde kükürt olduğu için üstünden geçtiği taşları sarımsı bir renge dönüştürdüğü için "Sarı Ilıca" adını almış. kafam çok karışık magnus: Benim de be birader! so

Feedjit'ten İnciler

Feedjit sayesinde google'dan kim ne aratmış da bu salak bloga düşmüş anında görüyorum. Arkadaşlara elimden geldiğince buradan yardımcı olmaya çalışacağım Maymun bokundan kahve: Böyle bir şey yok ya da en azından ben bilmiyorum, dünyada da henüz kimsenin denediğini sanmıyorum. Ama enteresan olabilir tabi. Başka bir arkadaş "kahve sıçan kedi" ararken düşmüş. Kedi kahve sıçmıyor, kahve çekirdeği sıçıyor. O çekirdekten yapılan kahvenin adı Kopi Luwak onu sıçan kedinin adı da Paradoxurus hermaphroditus. Dünyanın en pahalı kahvesi olduğu söyleniyor. Toyiki Su Mataları: Ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Google manyağı bunu ararken seni niye benim siteye yönlendirdi hiç bilmiyorum canım kardeşim viyana kızlar: Viyana çok güzel, kızlar taş gibi. Ben Almanca bilmiyoru, ayrıca sadece müze gezdim, karıya kıza da bakmadım! Gül gibi zevcem varken de bakmam! o köy bizim köyümüzdür şiiri komple: Virgilius bir kısmını 6 ekim tarihli yazıya yazmıştı ama "komple"

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Takım Çantası

ben anneyim orospu çocukları! suyu kaynağından içtim an yaladım bir tek işim bile rast gitmedi ben anneyim orospu çocukları! siz henüz kovuklarınızdan çıkarken çoktan sildim süpürdüm yuvamı yavrularımı yuvarladım tepeden aşağı taşlara çarpa çarpa öldüklerini gördüm kanım çekildi, al yuvarlarım toprağa karıştı. ben anneyim orospu çocukları! yavrusunu öldürmekten korkmayan tanrısından korkar mı!

N'olayor bunlara?

Bergüzar Korel karnındaki minik yavrı için "Bu noktadan sonra biri ona zarar verecek bir şey yapmaya kalksa dünyayı yıkarım gibi hissediyorum" demüşler Haluk Bilginer de kucağındaki minik yavrı için "Uğruna ölüp, öldürebileceğiniz tek varlık. Katil olabilirsiniz ve bir saniye bile düşünmeden kendinizi feda edebilirsiniz" diye buyurmuşlardu N'olayor bu teatoracılara? Bırakın çocuk dünyaya zarar vermeden büyüsün, yıkılmasın dünya, insanlar ölmesin yahu bi durun! Bu ne şiddet bu celal!

Gene Zevcemden İnciler

Dün gece Maya'yı yataktan kaldırmaya çalışırken: "Maya gel buraya! Bak bi kere daha "zevcemden inciler"e konu olmak istemiyorum senin yüzünden! Gel buraya!"

Zevcemden İnciler

Telefonda konuşuyoruz, arkadan kızımla Maya'nın havlamaları geliyor. Zevce: "Susun beaaa!" Ben: "Ne bağırıyosun köpeklere ya. Bırak havlasınlar, onların işi bu!" Zevce: "Havlamasınlar. Zaten başım ağrıyor, yorgunum. Onların bir havı bana hav! hav! olarak geri geliyor." Zavallım zevcem ben şehirdışındayken hasta düştü, kulaklarında yankılanan "hav!" seslerine böyle bir yorum getirdi. Kendisine acil şifalar diliyor, ona açılan terbiyesiz ağızları cart diye yırtacağımı belirtmek istiyorum. Ama gene çok güldürdü beni, o ayrı

Gene Hürniyet!

Bu hürniyetin indirnet sitesi beni öldürüyor. Sabah sabah neşe kaynağım oldu gene. Olay şu: Türkan Saylan'ın Meltem Cumbul'a imzaladığı kitap sahafçıda çıkmış. Sahafçıda evet. Sahaf, eski ya da kullanılmış kitap alım satımıyla uğraşan kimseye verilen addır. Sahafçı da eski ya da kullanılmış kitap alım satımıyla uğraşan kimselerin alım satımıyla uğraşan kimseye verilen addır. Eski ya da kullanılmış kitap alım satımıyla uğraşan birine mi ihtiyacın var, gidiyorsun sahafçıya, boy boy sahaf duruyor rafta, bütçene göre alıyorsun bir tane götürüyorsun koyuyorsun dükkanına, o senin yerine eski kitap satıyor. Böyle bir hizmete uzun zamandan beri ihtiyaç vardı gerçekten EDİT: Hahahaha! Hürniyet'ten birileri benim blogu okuyor galiba. Haber düzeltildi
Şiir bir süre önce hayatımızdan  sessizce çekildi. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. 300 kelimeden öteye yürümüyor cümlelerimiz. Aynı 300 kelime içinde dolaşıp duruyoruz. Hadi buna bir 50 kelime de marka ismi vs, ingilizce kelimeleri ekleyelim. 350 kelime, 50'si bizim değil zaten. Oysa benim kendimi bu ülkeye ait hissetmemi sağlayan az şey vardır. Bir yolları, bir denizi, bir Fenerbahçesi, bir de şiirleri. Şiiri hayatımızdan çıkardıkca cümlelerimizi de fakirleştirdiğimizi farkediyorum. Duyduklarımızı, sezdiklerimizi, hissettiklerimizi hep aynı kelimelerle ifade eder olduk. Ayrımları, kontrastları belirginleştiremiyoruz artık, birbirine benzeyen her duygu bir ana renkle anlatılır oldu. Acıktım, azdım, pişman oldum, özledim, hata yaptım.O kadar... O yüzden bugün bu blogu açanlar bir şiir okusunlar istedim. Gerçek bir şiir, benim zırvalarımdan değil. PIRAĞ'DA VAKİTLER V. GECE Doktor Faust'un Evi Gecenin bir geç vaktında, kulelerin dibinde, kemerlerin altında,    

Zevcemden İnciler

Maya'yı odadan çıkarmak için benim çorabımı top yapıp dışarı attı. Maya ağzında çorap topuyla geri gelince kıyamadı tekrar içeri aldı. Sonra da Maya'nın ağzından çorabı alıp yeniden dışarı atabilmek için uğraştı durdu. Bu sırada: Maya ver çorabı Allah aşkına... Bak Allahın adını verdim, ver artık... Ve ben yataktan düştüm.

Yorumsuz

Bülent Uygun ...Yunus Emre'nın "Yaradılanı severim, Yaradan'dan ötürü' sözünün kendisi için her zaman hayat felsefesi olduğunu belirterek, "Artık ayrılmamızın zamanı geldi. Kaçınılmaz son ne zaman yaşanacaksa o zaman yaşayacaktık bu anı. Belki bu kelimeler yetersiz kalacak, belki kifayet etmeyecek duygularıma tercüman olmaya. Ancak sevdiklerimin içinde en değerli olanı bırakacağım artık sizlere. Benden bir parça, benden bir can alacaksınız bugün. Hepinizin oğlu, kardeşi, ağabeyi kabul ettiği bir kimliğin şerefiyle yaşadığım bu şehirde, sizleri daha fazla üzmemek adına görevimi bırakıyorum. Benim için bu kavga hiçbir zaman bitmedi, bitmeyecek. Biliyorum ki, hep Don Kişot'u olduğum bu kavganın yel değirmenleri de tükenmeyecek. Ama inançlı mücadelemi hep sürdüreceğim. Aldığım her görevin kutsal olduğunu inancımı yitirmeyeceğim, inanın bu ayrılık bir nebze bile bu inancıma zarar vermeyecektir.Benimle birlikte görev yapan tüm ekibim, tüm arkadaşlarım aynı özveri

İnci Pastanesi Notu

İstiklal Caddesi'ndeki İnci Pastanesi'nden profiterol yemeyiniz. Yani yiyiniz tabi fekat sıkıldıysanız İnci'nin çok entresan başka spesiyalleri var. Uludağ yiyiniz mesela. Israrla Uludağ isteyiniz, ne olduğunu sormayınız, içinde ne var diye mıncıklamayınız, deneyiniz. Meraktan ölmek üzere olanlara not içinde not: İçinde Uludağ gazozu yoktur.

Günün Sözü

Yine, yeni, yeniden. Bir gün sokakta yakalarsam ayağını yalayacağım bu adamın! Evet yapacağım bunu kararlıyım! Günün sözü Gençlerbirliği maçından sonra kardeşimden geldi. "E böyle puan hesaplamak da çok kolay oluyor yau. Kaç maç yaptık 8, çarp üçle 24. Heh heh heh...

Gelmiş Geçmiş Gelecek En Seksi Erkek

Borsalino kişisi gelmiş geçmiş on seksi erkeği sıralamış ama "The God" yok aralarında. Ölümünün üstünden 38 değil 338 yıl geçse de unutulmayacak olan! Modern çağın antik Yunan tanrısı! Önünde saygıyla eğiliyorum. Aynı dönemde yaşamış olsam vereceğim adam! Son dönemlerindeki kilo almış ve sakal bırakmış haline benzediğim (Evet lan! Ben beni benzetiyorum kime ne!) kafası bir dünya kişi! The One, The Only, Jim "Jimbo" Morisson! He is the lizard king! He can do anything!

Metamorfoz

Leon'u seyrettiğimizde hepimizin içindeki Humbert uyanmamış mıydı? Hepimiz Lolita'nın ete kemiğe bürünmüş halini görmedik mi onda? Ben şahsen kendim olaraktan "Oy anam anam! Bu büyüyünce nasıl bir şey olacak allam! Takip!" diye düşünmüş idim. Sonra yıllar geçti. Leon'un o meleksi güzelliği yerini bu aşağıdakine bıraktı. Hayal kırıklığı kelimesinin ete kemiğe bürünmüş hali. Tamam güzel kız hala, ama yukardaki ne aşağıdaki ne be abi! Bir de bu örneğe bakalım. Aşağıdaki paçoz kız da Scarlett Johansson 'a dönüşüyor sonrasında. Yani buna! Adına gurban olduğum! Beni yaratan seni nasıl yarattı anlamıyorum ki! Hepimizi yaparken harcadığı mesaiden kırpıp sana fazla mesai harcamadıysa ben adam değilim. Burnu estetik diyecek bir takım Borsalinolar. Olsun be ya! O kadar hata kadı kızında da olur. Natalie Portman'ın güzel kuğu yavrusundan çirkin ördeğe dönüşümünü gördükten sonra... Bi de utanmadan asılmış dudaklara gahpe! Çek ulan ağzını çikin! İnsanın bazen Wo

Translate hadisesi

Gördüğünüz üzere yan tarafa bir çevirici koymuş durumdayım. cebimdeki matara  isyan etmiş bu çeviri hadisesine, (Bu arada onun blogundaki Jesus Saves'e bir göz atın uzun uzun baktım uzun uzun güldüm, kara sineğe de ayrı güldüm uzun uzun) haklı da, ben düz bir türkçeyle yazmadığım için çeviri de şinanay oluyor. (bakınız bu şinanayı direk şinanay diye bırakıyor mesela google translate) Fakat ben bu çeviri hadisesi beni çok heyecanlandıran bir nane olduğu için destek halindeyim. Ben geçen gün bir Malezyanın sitesinden su motorunun çalışma esaslarını malezyacadan çevirttirdim bu google translate'e ve açık ve net çözdüm hadiseyi. Hatta bir Endonezyalı'nın anne ve babasına yazdığı şiiri okudum ve "Allahım ne mutlu! Sadece bizim ülkemizde kötü şiir yazılmıyormuş demek ki!" diyerek sevindirik oldum. Öte yandan daha emekleme aşamasında olduğunu da kabul ediyorum programın. Ve fakat bir yandan da zerre kadar anlamadığım, hatta alfabesini bile çözemediğim bir dilde yazılar o

Unutamadığım Laflar Serisi-1

Anıl'la maç seyrediyorduk, bundan beş sene kadar önce. Anıl o zamanlar Arsenal taraftarı (Artık Fenerli kendisi) Arsenal deplasmanda oynuyor, ManU'ya karşı. Neyse efenim, Arsenal'e üç ya da dört çaktı ManU. Anıl her golden sonra "Oy oy oyy!" diyerek dizlerini dövüyor. En sonunda maç bitti. "N'oldu Anıl? Fena çaktılar." dedim. Anıl yenilgiye bozuk "Bi şey olmaz abi!" dedi. "Biz gösteririz bunlara! Bunun bi de Highbury'si (Arsenal'in eski stadı) var!" dedi. Türkiye'deki futbolun kalitesizliğinden yakınarak bir İngiliz takımını tutan kaardişim yenilgiye tam bir Türk gibi tepki vermişti. O ne söylediğin idrak ederken ben yerde katıla katıla gülüyordum.