Ana içeriğe atla

Türkiye'den Belgrad'a Trenle Gideceklere Tavsiyeler

Birinci tavsiyem, gitmeyin!

Eğer Evropa'nın bir kısmını trenle dolaşacağım ama interrail yapacak kadar genç ve serseri değilim, hele ki yalnızım filan diyorsanız ilk tavsiyem İstanbul'dan Belgrad'a giden ve müthiş ucuz olan (140 TL civarında) trene binmeyin.Sözde 22 saat sürüyor. Ama hiçbir zaman 22 saat sürmüyor. Üstelik TCDD, yazın nasıl bilmiyorum ama havalar soğuyunca, nasıl olsa kimse gitmiyor diyerek en dandik vagonlarını veriyor bu hatta. Giderken alafranga, dönerken alaturka tuvaleti vardı vagonun, ama ikisinin de sifonu yoktu. En büyük rahatlık perdeleri kapatıp sigara içebiliyor olmak, diğer trenlerde bu mümkün değil. Ama bunu 60'lardan beri değişmemiş, üstelik büyük ihtimalle temizlenmemiş vagonlarda yapmak çok eğlenceli olmuyor tabi. Üstelik vagon yataklı da değil, kuşet. "Bana farketmez, tanımadığım bir takım insanlarla 22 saat yol giderim" diyorsanız o zaman sorun yok. Gerçi tren çoğu zaman boş gidiyormuş bir yandan da. Giderken de dönerken de sadece turistler ve Sırplar vardı trende.

Ama sadece bununla bitmiyor tabi çile. O 22 saat içinde Türkiye-Bulgaristan ve Bulgaristan-Sırbistan sınırları geçiliyor. Bu sınırlar geçilirken genelde yolculuğun yorgunluğuyla uyumuş oluyorsunuz. Zaten akşam 10'da yola çıkıldığı için büyük ihtimalle sabah saat 4 ya da 5'te sınıra gelinmiş olunuyor, tıngırtı ve sallantı ve ani frenlerle tavşan uykusu uyurken bir de çıkılan ülkenin pasaport kontrolü için zart diye uyandırılıyor insan. Sonra aşırı sıcaktan uyuyaklıyor tekrar, zurt bu sefer de gelinen ülkenin pasaport kontrolü geliyor. Kısa uykulardan uyandırılma deneyine dönüyor hadise. Sinir yükseliyor, uykunu alamamanın getirdiği salaklık hali bir yaşam biçimine dönüşüyor.

Bitti mi? Bitmedi. Eğer hazırlıksız çıkarsanız -ki biz hazırlıksız çıktık, iki şişe su ve dört beş tane gofret vardı sadece yanımızda- trende restoran ya da herhangi bir büfe vs. olmadığı için aç ve susuz kalıyorsunuz. Aç karnına sigara içmenin de bir yerden sonra tadı tuzu kalmıyor. İstanbul'dan giderken Sofya'da 4 ila 8 saat arasında vagonun Belgrad'a gidecek trene bağlanmasını bekliyorsunuz. Çünkü İstanbul'dan gelen tren genelde hep geç geliyor ve bağlanması gereken Belgrad trenini kaçırmış oluyor. Bunun bir avantajı var günahını almayayım. Eğer daha önce Sofya'ya gitmediyseniz Sofya'yı da görmüş oluyorsunuz. Ama Sofya da 4 saatte rahat rahat gezilen bir yer zaten. Daha uzun bir bekleme, gerçek bir beklemeye dönüşüyor ve bekliyor bekliyor bekliyorsunuz. Biz giderken tren Çerkezköy'de üç saatlik bir rötar yaptı. Daha sonra öğrendik nedenini, karşı istikametten gelen bir yük treninin bazı vagonları raydan çıkmış. Çerkezköy tren istasyonunu ezberledim bunun sayesinde.

Bilmiyorum, eğer kendi başınıza kalıp, içsel bir yolculuğa çıkacaksanız belki en iyi ihtimalle 22 saatlik bir boşluk insana iyi gelebilir. Ama yanınızda biri varsa bir yerden sonra yıpratıcı olabiliyor. Evde bile sevgilinizle, eşinizle 22 saat boyunca karşı karşıya oturmazsınız ama burada oturmak zorundasınız. Sohbet ediyorsunuz, kitap okuyorsunuz, şarjınız bitene kadar bilgisayarda film izliyorsunuz -ha bir de o var, TCDD vagonlarının kompartmanlarında sarj yok- uyuyorsunuz filan ama en fazla dört metrekarelik bir yerde bir insanla kapalı kalmak gerçekten bir yerden sonra hücre hapsinde olma hissiyatı vermeye başlıyor. Klostrofobik.

Demem o ki gidin Macaristan'a uçakla. Atlayın trene oradan nereye istiyorsanız gidin. Ama gittiğiniz yerde bir beş on gün kalmadan tekrar trene binmeyin. Yanınızda ağır bagaj olmasın, gittiğiniz her yerde butik mutik bir şeyler bulunuyor. Eski giysilerinizi atın, yenilerini giyin devam edin. Çok fazla kıyafet taşımak hammaliyeye giriyor. "Bir süre sonra niye taşıyorum lan ben bu kirlileri sürekli yanımda!" diye düşünmeye ve günahsız kirlilerinize kızmaya başlıyorsunuz. Schengen sınırları dahilinde pasaport kontrolü sıkıntısı yaşanmadığı, biraz fazla euro vererek yataklı vagon tercih edilebildiği, yataklı vagonlar da gayet yaşanası olduğu içün Macaristan'dan ya da Avusturya'dan başlayan bir tren yolculuğu, trenlerin arasına biraz zaman koymak kaydıyla yapılası olabilir. Ama büyük Türk düşünür RTE'den araklayarak, rahatlıkla "Bir daha da binmem Belgrad trenine!" diyebilirim.

Yorumlar

Fifi Croissant dedi ki…
Belgrad'a o trenle bir basima gidip gelmisligim vardir. Sene 1998. Parasizliktan da degil ha. Tren romantiktir, binicem diye tutturdugumdan... O zamanlar 1. sinif kompartman vardi yalniz - ben 2 yatakli bir kompartmanda kendi basimaydim, gerci neredeyse vagonda da kendi basimaydim :) Yemekli vagonun olmadigini onceden annem soylemisti, o yuzden nevalem de vardi. Ama mal oldugumdan ne yaptim, Bulgar sinirinda beklerken camin altina sokak kopekleri geldi, al yavrum al canim diye diye sandviclerimi tuketiverdim... Sonrasinda bayagi ac kaldim. Yol 32 saat surmustu. Indigimde pesmergeler gibiydim.

:)
sarya dedi ki…
22 saat belki daha fazla eşimle aynı vagonda mı?.. tamam sarya sakin ol unut gitsin artık yok böyle bir hayalin. :)
Gökhan dedi ki…
Peşmerge çok doğru bir tanım gerçekten Magissa. Biz de bir uçak kazasından kurtulmuş gibiydik.

Hahaha Sarya, nasıl, çok güzel değil mi!? :)
Adsız dedi ki…
Ay okurken darlandım, öyle diyeyim sana. Allah yazdıysa bozsun.
Adsız dedi ki…
Ha, bir de şu geldi aklıma. Hani taşınmanın bile bir estetiği vardı? Seyahat etmenin yok belli ki. Hahahahaha! (Biliyorum, sıçıcak bunun için ağzıma. Bana ne, bana ne, doğru bir kere.)
Gökhan dedi ki…
Seni çok andık zaten Müge merak etme.

"Belgrad'a giden İstanbul treni bir kadın yüzünden devrildi!"
"Trende cinnet geçiren kadın görevlileri yoldu!"
"Bulgaristan'la Türkiye arasında diplomatik kriz! Herşey Belgrad trenindeki bir kadının delirmesiyle başladı. Bulgar sınır polisine seri halde laf sokan kadın bütün sınır devriyelerinin istifa etmesine sebep oldu!"

gibi
Adsız dedi ki…
Hahahaha! Seri laf sokmak bir sanattır arkadaşım, lütfen. Nazar etmeyin n'olur, çalışın sizin de olur.
Hakkımda yine iddiaya girdiğinizi de biliyorum. :)
Gökhan dedi ki…
alakası yok. ben idda bile oynamam iddiaya girmek de nesi!
Serap Unal dedi ki…
Tam olarak aradığım yorum! Teşekkürler..
Gökhan dedi ki…
Bir şey değil, yardımcı olduysak mutluyuz :)
Adsız dedi ki…
Merhabalar.
Her ne kadar oldukça negatif yorumlarla bezenmiş olsada,yine de bu berbat tecrübeyi yaşamak isteyebilirim diye düşünüyorum bu ara :).

Benim tek sorum şu yalnız;Bulgaristan vizesi olmazsa,herhangi bir sorun çıkıyor mu bu gezide?Bundan önce Bulgaristan'da 1,5 yıl kaldım,ve tam tabiriyle karış karış gezdim.trenden inmeme bile gerek yok aslında.O açıdan,vizesi ile uğraşmak istemiyorum.
Bu konuda bilgilendirirseniz sevinirim.
Teşekkürler.
Gökhan dedi ki…
selam, tek başına yaşayacaksan o kadar da berbat bir tecrübe olmayabilir. tabi yanında oyalanacak yeterince malzeme varsa. bir de yaz olduğu için daha kolay olacaktır. fakat bulgarların seni kapıdan vizesiz geçireceklerini sanmam. yani bu onların elinde olan bir şey değil sonuçta, pasaportuna bakacaklar, vize olmadığını görünce seni içeri almayacaklar.
Adsız dedi ki…
Anlıyorum.
Bu gerçekten handikap.Bulgar vizesi için en azından 10 gün daha kaybedeceğim o durumda,vize masrafını filan söylemiyorum bile.
Ezik vize prosedürlerimiz yüzünden bir tren gezim daha iptal oldu sanırım :).Jat Airways ile direk Belgrad'a gitmeyi düşüneceğim o zaman.
Teşekkür ediyorum Gökhan.
Adsız dedi ki…
Ben de şuan beograddayim dönüşte trenle dönme fikri vardı ama nasıl olur bilmiyorum kimse yok mu iyi bişeyler söyleyecek bu arada direk İstanbula giden bir sefer yok sanırım sofrada tren mi değiştirmek gerekiyor

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!