Benden yazmam istendi.
Bir okurum varmış meğersem. O üşenmedi bana mail attı. "Neden yazmıyorsunuz?" dedi. Ben de sordum aynı soruyu kendime. Ona verdiğim cevapları bir tur da buraya yazamayacak kadar üşengeç bir insanım. O yüzden yazmıyorum.
Kırkıncı yaşıma yaklaşırken hızla, can kardeşim, ruh ikizim, BFF'im Salih Nazım'la konuşmalarımızdan çıkardığımız bir şey var. İnsan yaşlandıkça orta sahanın biraz ilerisinden çıkarılacak sert bir şutla skoru lehine çevirme beklentisi de azalıyor. Sürpriz ögesi yavaş yavaş rafa kalkmaya başlıyor insanın hayatında. Sınırlarını bilmeye başlıyorsun. Nedendir bilinmez zamanın da daha değerli hale geliyor. (Ha, zamanı hala fena halde çarçur eden bir yazar olduğum gerçeği su götürmez, o ayrı) Bir yandan da blog/boşa yazı yazmak -boşa yazı tabi, kitap yapamazsın bir şey yapamazsın öylece durur burda, ne kadar daha burda olacağı belli olmadan- gerçekten zaman isteyen bir uğraş. İki arada bir derede, işerken, vapurda ya da yürürken tivit atabilirsin ama blog yazmak zaman ister. Zamanın değerli olması meselesine gelince, elbette hala bir sürü konuda bir sürü fikrim var ve birikiyorlar. Ama buraya yazdığında da yazdığınla kalıyorsun be annem. Kimse okumuyor ki...
Diyordum ki işte,
İstek parça geldi...
Bundan sonra daha fazla yazacağım. Blog yazmanın bir avantajı da yazma pratiğini kaybetmeme oluyor ki son bir kaç ayda o pratiği fena halde kaybetmiş olduğumu görmeme sebep olacak iki tane senaryo yazma durumum oldu. Ağzıma sıçıldı çok afedersin.
Neyse durum böyleyken böyle. Bakalım neler olacak önümüzdeki günlerde. Hep birlikte göreceğiz.
Tabi hala oradaysan ey okur!
Bir okurum varmış meğersem. O üşenmedi bana mail attı. "Neden yazmıyorsunuz?" dedi. Ben de sordum aynı soruyu kendime. Ona verdiğim cevapları bir tur da buraya yazamayacak kadar üşengeç bir insanım. O yüzden yazmıyorum.
Kırkıncı yaşıma yaklaşırken hızla, can kardeşim, ruh ikizim, BFF'im Salih Nazım'la konuşmalarımızdan çıkardığımız bir şey var. İnsan yaşlandıkça orta sahanın biraz ilerisinden çıkarılacak sert bir şutla skoru lehine çevirme beklentisi de azalıyor. Sürpriz ögesi yavaş yavaş rafa kalkmaya başlıyor insanın hayatında. Sınırlarını bilmeye başlıyorsun. Nedendir bilinmez zamanın da daha değerli hale geliyor. (Ha, zamanı hala fena halde çarçur eden bir yazar olduğum gerçeği su götürmez, o ayrı) Bir yandan da blog/boşa yazı yazmak -boşa yazı tabi, kitap yapamazsın bir şey yapamazsın öylece durur burda, ne kadar daha burda olacağı belli olmadan- gerçekten zaman isteyen bir uğraş. İki arada bir derede, işerken, vapurda ya da yürürken tivit atabilirsin ama blog yazmak zaman ister. Zamanın değerli olması meselesine gelince, elbette hala bir sürü konuda bir sürü fikrim var ve birikiyorlar. Ama buraya yazdığında da yazdığınla kalıyorsun be annem. Kimse okumuyor ki...
Diyordum ki işte,
İstek parça geldi...
Bundan sonra daha fazla yazacağım. Blog yazmanın bir avantajı da yazma pratiğini kaybetmeme oluyor ki son bir kaç ayda o pratiği fena halde kaybetmiş olduğumu görmeme sebep olacak iki tane senaryo yazma durumum oldu. Ağzıma sıçıldı çok afedersin.
Neyse durum böyleyken böyle. Bakalım neler olacak önümüzdeki günlerde. Hep birlikte göreceğiz.
Tabi hala oradaysan ey okur!
Yorumlar