Ana içeriğe atla

Bir Bülent Ersoy Kadar Olamadım Be!



Bülent Ersoy, yıllar önce kestirmiş olmasına rağmen hepimize, hepimizden daha taşaklı olduğunu gösterdi.




Bu kadınadamdan korkanlar grubu vardı Yüzkitabı internet sitesinde. Bendeniz de oraya üyeydim efenim. Çünkü çocukluğumdan beri kafa karıştırıcı, gittikçe daha ürkütücü bir imge olarak taşıyorum Bülent Ersoy'un resmini kafamda. Gözlerini belerterek "yavrucuum" dediği zaman çıkmaz bir sokakta üstüme doğru geldiğini hayal eder, iyice tırsardım.


Hemen bir de resmin öbür tarafından bakalım. Zeki Müren gibi kaypak değildir Bülent Ersoy. Bir kere Klingon savaşçısından daha büyük vatkalar takarak, etek giyme sevdasını, kostümünü Roma askerlerinin üniformalarına benzeterek gidermemiştir. Sahnede yüzüne dikkatle dalıp cinsel tercihini çözmeye çalışan seyircinin yüzüne, "ne münasebet efendim!" diyerek bakmamıştır. Homoseksüel olmak bir tercihtir. Her türlü günahı işlemenin serbest, söylemenin yasak olduğu bir ülkede yaşamanın zorluğunu en çok onlar bilirler. Hele ki bir de gözönündeyseler. Ama bunu "çok nazik, efendi bir sanatçı" kalıbının içinde yutturmaya çalışmak, işte o ibnelik. Peki şimdi sorayım bir kez. Kim daha taşaklı?



Bülent Ersoy çok acılar çekmiş bir figürdür. İki alttaki yazıda bahsettiğim Süleyman Demirel'den, Adnan Menderes'ten, Turgut Özal'dan bir farkı yoktur aslında. Bu ülkede hiçbir tanınmış homoseksüelin yapmaya cesaret edemediğini, hem de 12 Eylül günlerinde yapmış, cinsiyetini değiştirmiş, bunun ceremesini çekmeye razı olmuş, yıllarca ülkesine geri dönememiştir.


Cem Karaca da yıllarca ülkesine geri dönememiştir. Ama döner dönmez "Turgut Özal Beyefendi ve Semra hanımefendi"ye saygılarını sunarak benim gibi post-12 Eylül romantik ergen solcularının kafasındaki yeri göğü inleterek "Parka"yı söyleyen koç Cem Karaca efsanesini yerle bir etmiştir. Salih'e Cem Karaca öldüğü gün ne hissetiğini sorduğumda "Benim için Cem Karaca 1987 yılında zaten ölmüştü baba" demişti. Peki şimdi sorayım bir kere daha. Kim daha taşaklı?

Dönelim Bülent Ersoy'a. Bülent Ersoy da Semra Özal'ın kucağına oturarak şarkı söylemedi mi? Söyledi. Peki ona niye kızmadık? Çünkü onun zaten politik bir iddiası yoktu. Hayatımızın orta yerinde hakettiği yere yavaş yavaş oturuverdi. Hepimizden daha yırtıktı, istediğini aklında tutmadan söylüyor, hiç bekletmeden yapıyor, sahneden yakışıklı Armağan'ı kaldırıyor, bir başka Armağan'ı susturuyor, yakışıklı Armağan'la sonunu önceden bildiği bir maceraya atılıyor, yine kazık yiyor ama sineye çekebiliyordu. Seçtiği yolun, hele ki bu ülkede, kendisine hayatının sonuna kadar mutsuzluk getireceğini bildiği için, "sonsuza kadar mutlu yaşadılar" cümlesine baştan metelik vermediği için, Armağan'ın kendisine kazık atmasından önce geçireceği sınırlı zamanda doyasıya mutlu olmaya çalışıyordu. Oldu da...


Sonra bir gün gündemin ortasına "bam" diye düşüverdi. Bir kaç yıl öncesine kadar düşündüğüm ama söyleyemediğim, bir kaç yıldır ise düşünmeyi bile unuttuğum bir repliği bir Pazar akşamı Türkiye'nin göbeğine bırakıverdi.


Brecht'in bir dizesi vardır. "Duvara 'savaş istiyoruz' yazan ilk önce vuruldu" diye. Onu hatırlayıverdim birden. Duvara savaş istiyoruz yazanlar vuruldu mu bilmiyorum ama ben hiç "barış istiyoruz" diye yazamadım. Barış istemek taraf olmakla eş anlamlı hale getirildi ve susturuldu. Barış istiyorsan onlardansın. Onlar da hemen bu fırsatı kullanıp destek verdiler Bülent Ersoy'a. Ama o olmayan sikine bile sallamadı bu desteği. Çünkü gencecik insanların ölmemesini istemenin tarafı olmaz.


İnsanların ölmemesini istemek uzun zamandan beri günah bu toplumda. Düşünebilirsin, hiçbir şey yapmadan izleyebilirsin, ama söyleyemezsin. Bu ülkede çok ciddi bir ot tüketimi vardır ama hep "kayıp gençlik"e atılır boku. Bu ülkede ensest ya da çocuk tacizi ciddi bir sorundur ama herkes yokmuş gibi davranır. Bu ülkede barış isteyenlerle, ibneler arasında da bir fark yok artık. Sen kimseye söylemeden barış istemeye devam edebilirsin, ibneler kimseye söylemeden ibneliklerini yaşamaya devam edebilirler, yeter ki sesinizi çıkarmayın.


Hayatı boyunca istediğini yapan, söyleyen Bülent Ersoy gene yaptı yapacağını. Lafı ağzımızdan, hatta iyice derinlere kaçtığı nefes borumuzdan aldı. Yüzkitabı internet sitesindeki "Bülent Ersoy'dan korkanlar" grubu yöneticisi tarafından kapatıldı. Kapatılma sebebi benim bu yazıyı yazma sebebimle aynı. Rap diliyle söylersem RESPECT!
Şimdi "Bülent Ersoy'a haddini bildirelim", "Bülent Ersoy'u vatandaşlıktan atalım" "Şerefsiz Bülent Ersoy'a askerlik hakkında söylediklerine tepki gösterelim (aynen bu türkçeyle)" "DTP ve PKK'nın cinsel tercih sözcüsü Bülent Ersoy'u kınayanlar" veeee son olarak "Papaz ölünce Hristiyan, Dink ölünce Ermeni olduk. Allahım Bülent Ersoy'u koru" grupları var. Niye? Kendi sözleriyle tribünlere oynamadığı, tabuları yıktığı için. O buna o kadar alışkın ki. "Erkek değilim lan ben kadınım!" demek ne kadar taşak istiyorsa, "oğlum olsaydı askere göndermezdim" demek de o kadar taşak ister. Peki şimdi sorayım son kez? Kim daha taşaklı?
Ben değilim. Bir Yüzkitabı solcusu, bir internet aydını olarak hayatımda ilk defa önünde saygıyla eğiliyorum Bülent Ablamın. RESPECT!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Helal kardeşim...
insan çıktı babalar gibi 'birileri sanaryoyu yazıyor bizler oynuyoruz bu tiyatroya ben neden çocuğumu figüran olarak göndereyim' dedi. Yazıcı bal gibi de ABD (emperyalizm) o çok yıldızlı bayrağı kan gölü içerisinde dalgalanan bir yapı!!!

doğru kardeşim neden göndereyim. yani kim ister siktiriboktan satrantça piyon olmayı?. BİTTİ!!!

ya birşey söyleyeyim, şu tabloyla Türkiye Cumhuriyetinin nasıl kuruldruğu da şaibelidir...

ABD, ABD ABD insanlar İSTİHBARAT dendiğinde her taşın altından pırtan 'mızrak' gibi kardeşim!!


ben soruyorum!!; şu tablo karşısında manda olmaktan başka bir çare var mı?

ee anasının hojesi!!! yo yo anasının pedi!!...

bu ne yaaa!!

ABD yetkilisi açıklama yapıyor bir sabah hemen akabinde güçler geriye çekiliyor kandilden-zaptan!!!

çekilme kararı tamamıyla genel kurmaya ait olabilir, be kardeşim çekileceğinin kararını almışken genel kurmay nasıl oluyorda ABD yetkilisi çekileceği gün açıklama yapıyor ' süre bitti' dercesine!!!!

yo yo anasının pedi !!!

yani şu memlekette bırakılsında insanlar yiğitçe vatanını savunsunlan ölme pahasına...

çıksınlar birileri 'arkadaş bizler ABD ye güdümlüyüz, bizler yeni dünya düzeninde ABD nin maşasıyız, ortadoğuda ABD ye tamponuz... desinler de tüm taşlar yerine oturtulsun...

mücadeleyse mücadele, teslimiyetse teslimiyet..

nedir bu oyunun adı???

havlu atılacaksa ringe atılsın, atılmayacaksa tarih sahnesinde dansözlüğünr bir mantalitesi yoktur!!!!

bu ne yaaa!!!!

anasının pedi (çok afedersin) yani..
Adsız dedi ki…
ben kim miyim??

hiç de önemli değil.
bu memlekette her kim ben buyum diyorsa yalan söylüyor!!!!

soru 'biz kimiz?...' olmalı.

biz BİZ değiliz arkdaş...

biz BİZ olduğumuzu sanıyoruz hepsi bu...

benzemek 'Onunum , ondanım' anlamına gelmez!!!!!!!!!!!!

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!