Ana içeriğe atla

Sat Zülfüm Sat















                             



                                                                                



Vodafon reklamında alttan alttan "Ey özgürlük!" çalıyor farkında mısınız? Çocukken dilimden düşmeyen şarkı, bana "güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz" mısralarını hatırlatan, plak koleksiyonu yapmaya başlamama sebep olan ilk plağım Ada'nın defalarca dinlemekten bıkmadığım usanmadığım şarkısı. Zülfü Livaneli'nin değiştiğini biliyoruz. Evet daha önce de biliyorduk. Bu ülkede değişmeden kim kaldı ki o kalsın. Cem Karaca öldüğü gün Salih'i aramıştım. "Başımız sağolsun abi, Cem Karaca ölmüş" dedim. Salih'in cevabını hala hatırlarım. "Cem Karaca haziran 1987'de Türkiye'ye döndüğü gün benim için ölmüştü abicim" dedi. Timur Selçuk aksi bir ihtiyar ve azılı bir Kemalist oldu. Fikret Kızılok da aynı yolda ilerliyordu, ömrü vefa etmedi. Baba'lardan Rahmi Saltuk ve Sadık Kızılağaç sanırım vazgeçmediler, haberlerini öldükleri gün alırız büyük ihtimal.

Ama Zülfü... Zülfü'nün yeri ayrıydı be abi! Sabah gazetesinde ilk yazmaya başladığı zamanlarda "hah" demiştim! Görün şimdi Zülfü abiyi... Olmadı... olamadı. Okumayı bıraktım ben de. Dinlemeye devam ettim. "Neylersin" albümüne kadar. O albümle kapattım defteri, bir daha da açmadım. Uzaktan uzaktan takip ettim, yazdıklarını okumadım. Şahmaran'dan sonra "n'apıyor ki bu herif?" dedim. Küsmedim, kızamadım bile bir yerden sonra. Değişti demek de yanlış belki. Aslına rücu etti demek daha doğru belki. Ama aslını değil hayalini sevmişim demek ki ben bu adamın.

Tamam Zülfüm sen değiştin, dünya değişti, Türkiye çoook değişti, ama yaptığın oldu mu şimdi? Venceremos'u da Şilicell alsın o zaman! Ciao Bella'yı da Pizza Milano'nun reklamlarında görelim!

Her şeyin ve herkesin dönüştüğü, boktanlaştığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Benim kendime göre bir anı sandığım var değişimden sakladığım. Arada açıp açıp baktığımda 1986'ya dönebilmemi sağlayan. Sen bir şarkı yaptın, aldık onu gönlümüzün nadide bir yerine koyduk, bizden bildik, o şarkı senden çıktı, bizim oldu, yüzbinlerce kişi birlikte söyledik, artık senin olmayan bir şarkıyı satıverdin Zülfüm oldu mu?

Ha, bana da yazıklar olsun tabi bu arada! Bir aydır dönen reklamın cingılını tuvalette duydum da aklıma geldi bu yazı, daha önceleri nerelerdeydim, buralarda değildim elbette.

Neyse sonuç olarak, sat Zülfüm sat, daha sende ne cevherler var, kafası karışık adamın kafasını daha da karıştıracak. Tanesini ellibin dolardan satsan milyoner olursun, para lazım sonuçta. Bu yazı da böyle oldu, akışıyorum idare edin. Bir ekleme de benden olsun bu arada, Zülfüm zorlanmasın.

3 G yeli çık dağlara


Kontör topla benim için

Mesaj ilet dört bir yana

Kontör topla benim için.






not: Bu konuyla ilgili daha da eski kuşaktan güzel bir yazı için buraya tıklayınız

Yorumlar

Adsız dedi ki…
aynı konuda bir yazı da ben yazmıştım ağustos ayında.
aşağıdaki linkten bakabilirsin.
yorumları da görsen ağlayabilirsin...
:)
http://mugemmell.blogspot.com/2009/08/ey-ozgurluk-mus.html
Gökhan dedi ki…
Aynı duyguyu bir çok insan paylaşıyor, ben onu gördüm bu yazılardan. Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın Zülfü demek istiyorum

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!