Ana içeriğe atla

CHP

Başlangıçta CHP vardı. Bu ülkenin kurucu partisiydi. CHP=Devlet idi. İlk kez ona karşı toplumsal muhalefet gelişti. DP ilk kurulduğunda aralarında Can Yücel'in olduğu sol aydınların bile destek verdiği bir parti olmuştu.

Sonra 27 Mayıs darbesi yapıldı. CHP bir kenarda durup sessizce bekledi. Asker gelmişti. Kardeş değilse de kuzen. Elbette kışlasına geri dönecekti. Onun görevi devleti ve rejimi korumaktı sadece. Yönetmek CHP'nin işiydi.

Ama bir yandan da seçim diye bir bok vardı. En başından yapılmıştı yanlış. Bir yanda idare edilmesi gereken bir devlet ve onu idare etmesi için kurulmuş bir CHP bir yanda da demokrasi. Seçenler seçmeleri gerekeni seçmek yerine istediklerini seçerek saçmalıyorlardı.

60'ların sonlarında bir değişiklik oldu CHP'de. "Ortanın Solu"na geçmeye karar verdi CHP. Çünkü toplumdaki değişim isteği ve enerjisi ülkenin tarihinde ilk defa sola geçmişti ve Ecevit bu debinin farkına varmıştı. İnönü isyan etti, çünkü CHP toplumsal muhalefetin kalesi olmamalıydı. Çünkü ne olursa olsun CHP=Devlet idi.

İşte CHP hem kendi içinde hem de seçmenin gözünde bir ikilem yaşamaya işte o günlerde başladı. Ecevit 80'den sonra kurduğu partiyle özüne döndü. Halkçı Ecevit aslında Devletçi Ecevit olduğunu, son iktidar tecrübesinde hepimize gösterdi. CHP ise Baykal'la özüne döndü. Cumhuriyet'in kuruluşunda CHP'nin -yani devletin- iç tehdit algılaması ne idi? Bugün ne? Fark var mı?

Bir tek biz o ikilemi yaşamaya devam ettik. Hala da yaşıyoruz. CHP'nin bir gerçek kişiliği var, bir de sanatçı kişiliği. Biz sanatçı kişiliğine hayranız aslında.

CHP sosyal demokrat bir parti mi? Değil. CHP sol bir parti mi? Değil. Peki kendini solcu, sosyal demokrat vs. addeden seçmen kime oy veriyor? CHP'ye. Neden? 70'lerdeki "Ortanın Solu" ve 80'lerdeki SHP tecrübelerinin CHP'nin algılanmasında yarattığı yanılsamadan. Alemdaroğlu ne yapıyor? Bilerek ya da bilmeyerek bu yanılsamayı kaşıyor. Baykal ne yapıyor? Hiç sesini çıkarmıyor. Ne de olsa bir oy bir oydur. Aslında sallamıyor seçmeni filan. Tam anlamıyla klasik bir CHP başkanı. CHP devletle seçenler arasında kaldığında hep devletin yanında durmayı tercih etti, ediyor, edecek. Sabırla bekliyor Baykal. Bir gün elbet rejimin artık dayanılmaz bir tehdit altında olduğunu gören ordunun devletin kurucu unsurlarından birisi olması sebebiyle sahip olduğu hakkı kullanıp müdahale edeceğini ve kışlasına çekilirken koltuğu ona bırakacağını düşünüyor. Bekliyor. O zamana kadar da seçimlerle filan idare ediyor işte. Sadece o değil elbette. Bütün CHP.

Yorumlar

Puffy dedi ki…
Böyle bir yazının yakınından uzağından geçemeyecek kalitede adamlar köşe kapmaca oynarken,büyük üstadı okuyabilen kesime mensup olduğum için ne kadar gururlansam azdır...
Adsız dedi ki…
goy goy goy goy...
mumicik dedi ki…
CHP gerçeğini objektif olarak anlatmışsın, harika bir yazı, puffy e katılıyorum.
Gökhan dedi ki…
Puffy! Allah Allah! Allah Allah! Köşe açın lan bana bir gazetede! Geliyorum üleeen!

Müge... Girme aramıza!

Mumicik, Türkiye Solu diye bir kitap okuyorum bir kaç günden beri, onun gazıyla eski dertlerim depreşti, yazayım dedim. Eyvallah! :)
Adsız dedi ki…
yazinin girisine alternatif oneriyorum:

baslangicta chp vardi. soz ve chp birlikteydi. soz chp idi, chp soz idi. sonra chp isigi yaratti ve bunun iyi oldugunu gordu... (john incili, genesis, i can't dance)


bir tost
Adsız dedi ki…
Evet, gördüm okuduğun kitabı. Ayracın da şahaneydi. Hahaha...
Gökhan dedi ki…
tostçuğum o cümleyi yazarken aynısı aklımdan geçti, ayrıca genesis'deki ayet de çok güzelmiş. Phil Jackson söylüyo ama öbürü değil :P

Müge! Ayraç olarak tuvalet kağıdı kullanıyorum, evet! pişman mıyım? hayır. süper pratik bir şey. ayracı kayıp mı ettin? gir en yakın tuvalete kendine yeni bir ayraç yap! süper icat! yaşasın pratiklik!

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!