Kısa öyküler okumalıyım, kısa öyküler yazmalıyım bu günlerde; yoo daha fazlası değil, kaldırmıyor kafam daha fazlasını, kısa kısacık...
Bir damak tadından fazlasını beklememeliyim kadınlardan ve onların da benden alacakları bundan fazlası olmamalı; çarpıntılı sevişmeler, hepsi bu...
Adım anılmaya başlayınca çekip gitmeliyim şehirlerden; çünkü sorular gelir hemen ardından biliyorum, adım anılmaya başlayınca sürüp gitmeliyim..
Kiliselere gitmeliyim, ülkemdeki kiliselere, ayrık otu kiliselerine, artık Hıristiyanların bile uğramadığı karanlık ve soğuk kiliselere, İsa'nın unuttuğu kiliselere gitmeliyim, çözümsüzlük kiliselerine, Sent Antuan'a ya da Saint Antoine'a, kiliselere...
Sigaranın, tütünün her çeşidini denemeliyim. Ciğerlerimdeki vapurların sis çığlıklarını duyana kadar, vapurlar birbirlerine çarpana, çarpıp da çırpınana kadar denemeliyim her birine bir kadın ismi verdiğim tütünleri...
Bana yanaşmadığı sürece hiçbir kediye el sürmemeliyim ve köpeklerle her zamanki gibi iyi olmalı aram. Sadece bana sırnaşan kedilere yüz vermeliyim, beyaz dişi kedilere...
İçinde İstanbul manzarası olan filmleri boykot etmeliyim. İstanbul'un kulağımın dibinde, “Ben artık senin de şehrin oldum" diyen orospu kahkahasını duymamak için boykot etmeliyim İstanbullu filmleri...
Gidip kızağa çekilmiş tekneleri mi temizlesem, yosunların yanlış sevdalarına mı son versem? Motor yağı, mazot ve tuzlu suya mı bulasam bedenimi ve sonra falına mı baksam üstümdeki telvenin? Beni hangi büyük maceralar bekliyor?
Kapısı, kulesi ve köyü olmayan bir şehre gidip o şehre kan vermek, şarap vermek, soy vermek istiyorum.. Bir şehir doğurmak belki de... Dionisos şölenleri düzenlemek, filozof kralların saltanatına yol vermek, salt ana olmak için dünyaya gelmiş sıradan kadınlardan dehalar doğurtmak istiyorum. Guido D'arezzo'nun notalar sistemini ortadan kaldırıp hiç duyulmamış melodiler bulacak dehalar... Sur'unu çalmak İsrafil'in, kıyameti başlatacak kudrete sahip olmak... Belki de badem bıyıklarım, deli bakan gözlerim ve Almanya adında bir karım var... Bilmiyorum…
Bir damak tadından fazlasını beklememeliyim kadınlardan ve onların da benden alacakları bundan fazlası olmamalı; çarpıntılı sevişmeler, hepsi bu...
Adım anılmaya başlayınca çekip gitmeliyim şehirlerden; çünkü sorular gelir hemen ardından biliyorum, adım anılmaya başlayınca sürüp gitmeliyim..
Kiliselere gitmeliyim, ülkemdeki kiliselere, ayrık otu kiliselerine, artık Hıristiyanların bile uğramadığı karanlık ve soğuk kiliselere, İsa'nın unuttuğu kiliselere gitmeliyim, çözümsüzlük kiliselerine, Sent Antuan'a ya da Saint Antoine'a, kiliselere...
Sigaranın, tütünün her çeşidini denemeliyim. Ciğerlerimdeki vapurların sis çığlıklarını duyana kadar, vapurlar birbirlerine çarpana, çarpıp da çırpınana kadar denemeliyim her birine bir kadın ismi verdiğim tütünleri...
Bana yanaşmadığı sürece hiçbir kediye el sürmemeliyim ve köpeklerle her zamanki gibi iyi olmalı aram. Sadece bana sırnaşan kedilere yüz vermeliyim, beyaz dişi kedilere...
İçinde İstanbul manzarası olan filmleri boykot etmeliyim. İstanbul'un kulağımın dibinde, “Ben artık senin de şehrin oldum" diyen orospu kahkahasını duymamak için boykot etmeliyim İstanbullu filmleri...
Gidip kızağa çekilmiş tekneleri mi temizlesem, yosunların yanlış sevdalarına mı son versem? Motor yağı, mazot ve tuzlu suya mı bulasam bedenimi ve sonra falına mı baksam üstümdeki telvenin? Beni hangi büyük maceralar bekliyor?
Kapısı, kulesi ve köyü olmayan bir şehre gidip o şehre kan vermek, şarap vermek, soy vermek istiyorum.. Bir şehir doğurmak belki de... Dionisos şölenleri düzenlemek, filozof kralların saltanatına yol vermek, salt ana olmak için dünyaya gelmiş sıradan kadınlardan dehalar doğurtmak istiyorum. Guido D'arezzo'nun notalar sistemini ortadan kaldırıp hiç duyulmamış melodiler bulacak dehalar... Sur'unu çalmak İsrafil'in, kıyameti başlatacak kudrete sahip olmak... Belki de badem bıyıklarım, deli bakan gözlerim ve Almanya adında bir karım var... Bilmiyorum…
Yorumlar