Ana içeriğe atla

bilmiyom bir boka benzedi mi ama...


Herhangi Bir Türk Salonunun Hikayesi

Prelüd

O kapıyı kapat Gökhan!
Salonun kapısını kapat!
Kedi girmesin.
Girmesin anne,
Ben giremiyorsam o salona
Kedi hiç girmesin

Herhangi bir Türk salonu değil aslında,
bu bizimki.
Hangi Türk salonunda dev bir Möet-Şandon şişesi durur ki?
Babama bir boksör hediye etmiş. İsviçre’de taksi şoförü
Üstünde imzalı bir fotoğrafı
Burun dümdüz.

Burnu dümdüz olur boksör dediğinin
Kulağı kırık olur güreşçinin
Bilirim ben bunları

Peki ama neden eski boksör?
Neden İsviçre’de taksi şoförü?
Neden hala imzalı fotoğrafını taşıyor cebinde?
Peki neden İsviçre?
Bu soruları sormaya başladığımda küçüktüm daha
ama salon
zamanın başlangıcından beri duruyordu orda.

Girilmesi yasak bir Türk salonu…
Bayramdan bayrama gelecek misafirlerin
Ve hiç kullanılmayacak yemek takımlarının odası
Zamanın başladığı yerde kristalleşmiş vazo
Son nefesine kadar tozlanan plastik çiçek

Bak görüyo musun!
Siz olmadan da devam ettik yaşamaya!
Acı mıdır acaba hiçbir işe yaramamak?
Acıdır acıdır…  

Herhangi bir Türk salonu değil aslında
Dev bir Möet-Şandon şişesi duruyor duvar kenarında
Evde Formula1 vardı da ben mi bilmiyordum acaba?
­Sadece o da değil üstelik
Yetmiş iki küçük içki şişesi.
Sanki Güliverdim ve cüceler ülkesinde bara girmiş
gülüvermiştim.

Ne büyük hazineydi tanrım!
Yarısını ben içtim yarısını rüzgar.
Kardeşimin adı Rüzgar olsaydı
Ne yakışırdı işbu dize şiire
Ya da ben Tuğrul Hoca’dan önce yazmış olsaydım.

Onlarca küçük şişe ve hatta büyükleri
Hala en bakire halleriyle
Bekliyorlar müzik setinin yanında.
Müzik setinin kendisini bırak, adı bile tarihe karıştı
Ama bunu ona söylemeye asla cesaret edemedim.
Ne ona ne de 70 ekran tüplü televizyona…
Geldiğinde gelinlik kız gibiydi
Bir gece sessizce sokağa attığımda
Çok olmuştu öleli…

Herhangi bir Türk salonu da değil aslında
Hangi Türk salonunda durur
Koca bir Möet-Şandan
Şandon değil, evet Şandan
Kafiye öyle gerektiriyor ondan
Neler neler geçti o salondan

Bir 365 Magnum geçti
Bir kalp spazmı, sinir krizleri,
Pasta savaşları, gözyaşları
Gökhan’ın beline kadar inen saçları
Musa Eroğlu dinleyip ağlarken ütü yapan babam  
Yonan televizyonundan bir Polonya filmi
Sigarayı ilk defa içine çeken iki adet akciğer
Acıdan sarhoş olmak
Ve sevgilimin uylukları
Canım uylukları sevgilimin
Eteğinin altından okşardım ders çalışırken
O ses çıkarmadan ıslanırdı
Ben ses çıkarmadan sertleşirdim
Ses çıkarmadan izlerdi ders

Ne büyük hazineydi tanrım
Zamanda ve mekanda sıkışarak sevişmek
Ve sıcak
Çok sıcak
Daha da sıcak olacak
Dışarıda kar yağmasaydı
Ne yakışırdı işbu dize şiire
Ya da ben Ortaçgil’den önce yazmış olsaydım.

Herhangi bir kedi aslında
Bütün kediler gibi haşhaşin
Ve bütün kediler gibi hain
Ve elbette bütün kediler kadar kayıtsız
Şampanyanın ne olduğuna
Kariyerinde bir zıplama tahtası olarak görmüş şişeyi.
Ama şişe dayanamamış böyle kullanılmaya
Dayanamamış ve patlamış
“Ben” demiş…
Şaka şaka
Hiçbir şey dememiş.
Deli mi ki işbu şişe
Konuşsun.

Herhangi bir Türk salonunun ortasında patlayınca bir şişe şampanya
Ya yılbaşı gelir ya düğün
İnsanın aklına
Kedi gelmez.

Şampanyanın ölümü
Yurtta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde
Hiçbir etki yaratmadı

Ama babanın ölümü
Salonu dağıttı.

Kristal vazo ve Gökhan’ın uzun saçları ve müzik seti
Ve küçük büyük bütün içkiler
Öksüz kaldılar

Bizim salon
Herhangi bir Türk salonu bile değil artık
Boşluk
...

Epilüd

O kapıyı kapat Gökhan!
Salonun kapısını kapat!
Kedi girmesin.
Kedi gitti anne
Kedi gideli çok oldu… 

Yorumlar

ena dedi ki…
"ah"a benzemiş. Hani birdenbire, hazırlıksız söylenen ve hazırlıksız söylenen her şey gibi yüreği delip de çıkan ağızdan...Bir de hep uzatılan "h"si...
Gökhan dedi ki…
eyvallah ena. ne diyim işallah iyidir :) ben bilemedim
ena dedi ki…
Ben iyilikten sağlıktan pek anlamam da, insana "ah" dedirten şey güzeldir bence ya:)
Gökhan dedi ki…
eyvallah :) o zaman bravo bana ya! :)
sarya dedi ki…
''...Kedi gitti anne
Kedi gideli çok oldu… ''

Sonunda öylece kalakaldığım, sebebini bilmediğim bir şekilde uzaklara dalıp gittiğim şiir -yazı- benim için olmuştur.

Valla olmuş be kuzum.
Gökhan dedi ki…
benim de aklıma yatan tamam burası olduğum tek kısım orası oldu be sarya :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!