Hemen hemen hepimiz 80’lerde yaşadık çocukluğumuzu. Anadolu Lisesi Sınavları ilk yarışımızdı. Özel okul sınavları ya da. Sonrasında zaten üniversite sınavı geliyordu. İlkokula başladığımız andan itibaren bizim için planlanan yapının taşlarını üst üste koymaya başladı ebeveynlerimiz. Önce okumayı öğrenecek, sonunda da ÖYS’ye girecek. İçinde kısa, orta, uzun vadeli hedefler olan bir sürü planlar bütünün oluşturduğu bir master plan. Her hedef bir sonraki hedefi doğuruyordu. Sınavlara girildi, sınıflar geçildi, öyle ya da böyle. Hep bir hedef söz konusuydu. Girmeyi başarana kadar hedef üniversiteydi. Girdikten sonra da bitirmek, bitirdikten sonra da iyi bir iş bulmak.
Bütün sınavları hallettik, bütün dersleri verdik, bütün sınıflardan geçtik. Nihai hedeflerimiz de tamam. Yani iş bulduk, askere gittik, evlendik. Her şey tamam, her şey yerli yerine oturdu. 7 yaşından itibaren bizim için kurulan ve bizim de adapte olduğumuz gelecek hedefine 30’larımıza yaklaştığımız günlerde ulaştık. 7 yaşından itibaren yaşadığımız hayat, hedefin anlam olduğu bir hayattı. Hepsine ulaşınca hedefsiz kaldı bünye. Kimse de daha sonrası için bir hedef koymamıştı. Çocuk yapmak, ev almak, yazlık almak, araba almak… bazılarımız bunları da yaptı. Ama bunlar hedef bile değildi ki. Biz her girdiğimiz ve başardığımız sınavda kendimizi iyi hissetmiştik halbuki. Verili hedeflerin hepsi başarıldı, hayatımızdan çekildi, yerine de yenileri koyamadık. Şimdi hedefsiz dolayısıyla anlamsız bir hayatın içinde sürükleniyoruz. Sınavlardan geçemiyoruz, kendimizi iyi hissedemiyoruz. Ne yaparsak yapalım anlamlı gelmiyor. İşte derdimiz budur.
Bütün sınavları hallettik, bütün dersleri verdik, bütün sınıflardan geçtik. Nihai hedeflerimiz de tamam. Yani iş bulduk, askere gittik, evlendik. Her şey tamam, her şey yerli yerine oturdu. 7 yaşından itibaren bizim için kurulan ve bizim de adapte olduğumuz gelecek hedefine 30’larımıza yaklaştığımız günlerde ulaştık. 7 yaşından itibaren yaşadığımız hayat, hedefin anlam olduğu bir hayattı. Hepsine ulaşınca hedefsiz kaldı bünye. Kimse de daha sonrası için bir hedef koymamıştı. Çocuk yapmak, ev almak, yazlık almak, araba almak… bazılarımız bunları da yaptı. Ama bunlar hedef bile değildi ki. Biz her girdiğimiz ve başardığımız sınavda kendimizi iyi hissetmiştik halbuki. Verili hedeflerin hepsi başarıldı, hayatımızdan çekildi, yerine de yenileri koyamadık. Şimdi hedefsiz dolayısıyla anlamsız bir hayatın içinde sürükleniyoruz. Sınavlardan geçemiyoruz, kendimizi iyi hissedemiyoruz. Ne yaparsak yapalım anlamlı gelmiyor. İşte derdimiz budur.
Yorumlar
"Bizim Hayatımız Neden Anlamlı Gelmiyor" yazınızı okurken aklıma bir soru daha geldi... Acaba hedeflerimizi ebeveynlerimiz koymaya başladığı için mi dert sahibi olduk?
:) kendime sordum ;)
bugbend, öncelikle eyvallah. Sonralıkla, bizi hedef manyağı yaptıkları için rahatlıkla onları suçlayabiliriz gibime geloor
evet süperim evlendim, onlardan birisiyim artık. Eee bu da sıkıcı
Evet süperim çocuğum da oldu, dünyanın en değerli şeyi bu kesin! Eeee bu da içimdeki sıkıntıyı gidermedi...
bu böyle uzar.
Bunları nerden çıkarıyorsun? Bozacı Ekin bana hep evliliğin şahane bir müessese olduğunu söyler. Hezeyanım daha müessese müdürü olamadığımdan.
Adsız, buradayız efenim bekleriz.
Bununla birlikte, evlenmemiş olan her şahıs, evlenmek ister. Evlenmiş olanlar da evlenmemiş olmayı. Yani kısacası, her kıvırcık saçlı insanın, düz saçların hayalini kurması gibi bir şey bu.
Ayrıca, hayatın ilk otuz senesini kapsayan ve başkaları tarafından kurulan bu hedeflerin, şu anki hedeflerle uyuşmamasının nedeni de şudur: Şu ana kadar başkaları tarafından konulan hedefleri vurmaya çalışıyorduk on ikiden. Şimdi, hedefleri kendimiz koymak zorundayız. Ama ne yaparsak yapalım, başkaları tarafından onaylanma ihtiyacımız da var. Yani, önümüzdeki otuz yılın hedeflerini de başkaları koysa, ebeveynler olur, arkadaşlar olur, yeter ki biz koymayalım. Bana kalırsa derdimiz biraz da bundandır. İnsanın kendi koyduğu hedeflerde başarıya ulaşması, diğerleri kadar tatmin etmiyor.
Ve amirim kaldığımız yerden devamla, bu sıkıcı olduğu kadar gerekli. Modern hayat denen kabı etrafımızdan attığımızda zaten elimize kalan yemek ve üremek. Sadece bu ikisini yaparak yaşasaydık başka da bir şeycik düşünmeseydik. Ne stres, ne koşturmaca. Hayvanlar gibi. Her eve girdiğimizde boş boş yatan köpeğimize bakıp iç geçirme sendromu bu. Eee şimdi modern dünyanın bizim adımıza ürettiği hedefleri gerçekleştiremeyecek olan biz milyarlarca insan, hayata devam nedeni olarak bir sonraki neslimizin bunu gerçekleştirme ihtimalini ummak ve hatta buna umutlanmak ile yaşıycaz.
Diyeceğim şu ne yazık ki üremek artk fiziksel bir ihtiyaçtan fazlası. İnsanların hayattaki ikinci şansları. Girilecek depresyonlara karşı bir tampon mekanizma. Ama amirim üzülme, senin buna hiç ihtiyacın yok. Zaten adlarına bütün kararları verdiğin onlarca hayat var elinde.
Lanet olsun lan..
Talisman sana ve senin gibi hissedenlere de Umut Sarıkaya'nın deyimiyle bin selam! hahahahaha
Farkındalık içinse insanların kafalarında bunları netleştirmeleri gerekmiyor. Bütün sınıflı toplumlar fakirlerin zenginler üzerinde yarattığı korku üzerine temellenir. Ama işin korkutucu tarafı eskiden adamların gırtlağına kadar gelince kılıçlarını çekip isyan edermiş, şimdi sayısal loto bayine gidip kolon dolduruyor.