Bir çeşit hazırlık yapıyorum aslında. Yeni bir hayata doğru bir hazırlık bu. Kendimi hazırlama. Geçen gün son on yılda kendim için yazdığım şeyleri gözden geçirdim. Nefret ettim kendimden. Tiskindim. Yazılmayı bekleyen bir sürü iş var elimde. Hiçbirinde bir adım bile ilerleme kaydedememişim başladığımdan beri. Üç tane iş var ki okuduktan sonra içimden 27-28 yaşlarındaki halim fırlayıp "Hayvan heriiiiiffff! Bunları yazacağına hala onlarla mı uğraşıyorsuuuun! Allah belanı versin seniiiin!" diyerek sopayla dövdü beni. Gıkımı çıkaramadım.
Kimseden farklı değil aslında gidememe nedenlerim. Kardeşim bu sene üniversiteyi bitirdi, "bir alıp şunu karşıma konuşayım" diye düşünüyordum. Geçen gün fırsat oldu, oturduk karşılıklı, "Eee" dedim, "Üniversite de bitti. Ne yapacaksın şimdi?". Bilmediğini söyledi, düşündükçe kafası karışıyormuş o yüzden kafasından uzaklaştırdığını söyledi. Çevresindeki herkesin kendisine aynı şeyi sorduğundan şikayet etti. Ayrıca aynı insanların bir sürü öğüt verdiğinden. Sadece liseden iki iyi arkadaşının beklemesinin daha iyi olacağını, zaten aramaya başlasa da bugünlerde iş bulamayacağını...
O bunlardan bahsederken bir anda kendime geldim. Ne yapıyordum ben! Kardeşimin karşısına geçmiş "Hadi bakalım, artık aylaklık etme, gel bize katıl, bir iş bul, sıkıl, sonra evlen daha da sıkıl, çocuk yap biraz hareketlilik olur, ev al, araba al biraz da o hareketlilik getirir. Ondan sonra sıkılmaya devam edersin" diyordum. Bir sabah uyanmış ve nefret ettiğim insanlardan biri olmuştum. Bir sabah uyanmış ve eşek olduğumu farketmiştim. Silkindim ve kendime geldim. "Siktiret onların senden ne beklediğini" dedim. "Nasıl mutlu olacağını hissediyorsan, düşünüyorsan onu yap." Onlardan birisi olmaya çalışma, seni kendi kısır döngülerinin içine çekmelerine izin verme. İşe filan girme. Bir sene daha Eskişehir'de kalmak mı istiyorsun, kal. Ondan sonra başka bir şey mi yapmak isteyecek canın, yap. Bundan 20 sene sonra birileri sana bir baltaya sap olamadı mı diyecekler. Bırak desinler! Sen o 20 seneyi sevdiğin şeyleri yaparak mı geçirdin? O zaman bırak ne derlerse desinler.
Trene atlamak üzereyken durdurmaya çalışıyorum onu. Aynı trene atlamış, yaşı 30'a gelmiş arkadaşlarıma aynı şeyleri söylüyorum. Ama bu onlarda sadece midenin biraz üstünde başlayan ateşlenme etkisi yaratıyor. Çünkü onlar bu trene bineli çok oldu. Atlamaya korkuyorlar. Korkuyoruz. Hep birlikte. Onlardan bir tek farkım var. Pencereden dışarı başımı uzatıp aşağı bakıyorum ben artık. Ben çocukken gittiğimiz kayalık bir yer vardı. Biz çocuklar için çok yüksek görünen dört-beş metrelik bir kaya vardı orada, başına çıkıp denize atlayabildiğin. İlk defa çıktığımda o kayanın başında uzun zaman kendimi hazırladım, atlarmış gibi ellerimi havada savurdum, dizlerimi kırıp yaylandım, derin derin nefes alıp verdim. Gerçekten de cesaret isteyen bir şeydi çünkü ordan atlamak. En sonunda bir an geldi, hiçbir şey düşünmeden, hiç hazırlık yapmadan bir anda attım kendimi denize. Şimdi de bu trenin kenarından aynı şekilde bakıyorum aşağıda akmakta olan hayata.
Kimseden farklı değil aslında gidememe nedenlerim. Kardeşim bu sene üniversiteyi bitirdi, "bir alıp şunu karşıma konuşayım" diye düşünüyordum. Geçen gün fırsat oldu, oturduk karşılıklı, "Eee" dedim, "Üniversite de bitti. Ne yapacaksın şimdi?". Bilmediğini söyledi, düşündükçe kafası karışıyormuş o yüzden kafasından uzaklaştırdığını söyledi. Çevresindeki herkesin kendisine aynı şeyi sorduğundan şikayet etti. Ayrıca aynı insanların bir sürü öğüt verdiğinden. Sadece liseden iki iyi arkadaşının beklemesinin daha iyi olacağını, zaten aramaya başlasa da bugünlerde iş bulamayacağını...
O bunlardan bahsederken bir anda kendime geldim. Ne yapıyordum ben! Kardeşimin karşısına geçmiş "Hadi bakalım, artık aylaklık etme, gel bize katıl, bir iş bul, sıkıl, sonra evlen daha da sıkıl, çocuk yap biraz hareketlilik olur, ev al, araba al biraz da o hareketlilik getirir. Ondan sonra sıkılmaya devam edersin" diyordum. Bir sabah uyanmış ve nefret ettiğim insanlardan biri olmuştum. Bir sabah uyanmış ve eşek olduğumu farketmiştim. Silkindim ve kendime geldim. "Siktiret onların senden ne beklediğini" dedim. "Nasıl mutlu olacağını hissediyorsan, düşünüyorsan onu yap." Onlardan birisi olmaya çalışma, seni kendi kısır döngülerinin içine çekmelerine izin verme. İşe filan girme. Bir sene daha Eskişehir'de kalmak mı istiyorsun, kal. Ondan sonra başka bir şey mi yapmak isteyecek canın, yap. Bundan 20 sene sonra birileri sana bir baltaya sap olamadı mı diyecekler. Bırak desinler! Sen o 20 seneyi sevdiğin şeyleri yaparak mı geçirdin? O zaman bırak ne derlerse desinler.
Trene atlamak üzereyken durdurmaya çalışıyorum onu. Aynı trene atlamış, yaşı 30'a gelmiş arkadaşlarıma aynı şeyleri söylüyorum. Ama bu onlarda sadece midenin biraz üstünde başlayan ateşlenme etkisi yaratıyor. Çünkü onlar bu trene bineli çok oldu. Atlamaya korkuyorlar. Korkuyoruz. Hep birlikte. Onlardan bir tek farkım var. Pencereden dışarı başımı uzatıp aşağı bakıyorum ben artık. Ben çocukken gittiğimiz kayalık bir yer vardı. Biz çocuklar için çok yüksek görünen dört-beş metrelik bir kaya vardı orada, başına çıkıp denize atlayabildiğin. İlk defa çıktığımda o kayanın başında uzun zaman kendimi hazırladım, atlarmış gibi ellerimi havada savurdum, dizlerimi kırıp yaylandım, derin derin nefes alıp verdim. Gerçekten de cesaret isteyen bir şeydi çünkü ordan atlamak. En sonunda bir an geldi, hiçbir şey düşünmeden, hiç hazırlık yapmadan bir anda attım kendimi denize. Şimdi de bu trenin kenarından aynı şekilde bakıyorum aşağıda akmakta olan hayata.
Yorumlar
Ben senden çok ümitliyim ve fekat bir o kadar da kızgınım sana.
Bazı insanlara bir takım yetenekler sunulmuşken bu hediyeyi çarçur ediyor olmaları bi kısım üzüyor beni bildin mi. Vaktiyle evlenirken ben, senin deyiminle yüz kitabında uzun bir yazı yapmış çok fena halde içime su serpmiş idin. Bi tur da ben aynısını yapmak isterim ancak kelimelerin efendisi siz, geveze ben olduğumdan sesli olması tercih sebebim.
Nerde biralanıyoruz?
Bira için de, ne zaman ve nerde sen söyle
hem herkes herkesin birazcık şeytanı değil midir, ki. Nedir