Ana içeriğe atla
yazmak beni durulaştırıyor. basit bir tweet atmaktan ya da bir sayfalık bir blog yazısı yazmaktan bahsetmiyorum. uzun süren bir yazma işine giriştiğim zaman iki şey oluyor. birincisi daha fazla ve daha farklı şeyler yazmak istiyorum, bir amaç ya da hedef dahilinde değil her zaman... ama sadece yazmak. ikincisi kendimle ilgili her şeyi daha net görmeye başlıyorum. beynimin flusunda kalan cümleler ya da düşünceler, adını koyamadığım, bir anda netleşiveriyor. ben çok kalabalık bir adamım ve bununla gurur duyuyorum. ama bu kadar kalabalık olmak beynimin içinde çok fazla ses demek aynı zamanda. o yüzden aynı anda üç insanla konuşup üçüne de laf yetiştirebiliyorum. bu duruluk hali sabahları olur bende. uyanmamla ilk sigaramı içmem arasında geçen zamanda.  blog yazılarının fikirleri hep o dakikalarda çıkar mesela. bunlar kanılardır işte. yaratıcı fikirler değildir. duruluğun öne çıkardığı net cümlelerdir. şimdi, neredeyse iki haftadır durmadan yazdıktan sonra aynı duru görü haline ulaştığımı fark ediyorum. bazı cümleler taş gibi önüme düşüyor. başı sonu yok bu yazının böyle işte. Erkan Oğur "Mamoş"u söylüyor. ağlamak istiyorsanız birebirdir. ben ağlamak da istemiyorum, ağlamıyorum da an itibariyle. ama komik bir şey yazarken, göz yaşları birden hücum edebiliyor gözüme. kafam eskisi kadar karışık değil mi acaba? bilmiyorum.

bu arada neopren kumaşı Karaköy'deki zıpkın malzemesi satan dükkanlara sorun orada bulabilirsiniz. arayanlara diyorum size değil. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!