Son dönemlerdeki yazılarından anlaşılacağı üzere Borsalino ve Müge 30 yaş krizinin en datlı yerlerini dibine kadar yaşamaktalar. Bu kadar açık bir şekilde içlerini dökebildikleri için de onları kutluyor, 30 yaş civarındaki diğer bütün blog yazarlarını da sahneye davet ediyorum. Onlar biliyorlar da mı oynuyorlar canım alla alla! Şunu okudunuz, bunu dinlediniz, onu da seyrettiniz evet, aranızdan çucuk doğurmuş olanları zaten anında bir kenara sallıyorum, onlar 30 yaş krizlerini bebek boku temizleyerek atlattıklarını sanıyorlar zaten, geçiniz. Peki ama geri kalanlar, peki ama siz 27 yaşından gün almış olanlar! Nerdesiniz yau.
Ben bir şeylerin kötü gitmeye başladığını anladığım andan biraz toparlandığımı düşündüğüm ana kadar hep bir kenarlara bir şeyler çiziktirdim. Ama diyorum, ah diyorum, bir blogumuz mu vardı o zamanlar. Şimdiki gibi böyle kullan at bezler de yoktu, yıka kullan yıka kullan... nerde o günler... ispirto ocağında pişirirdik sabah espressomuzu. Venedik'te daracık bir pencere aralığından sabahın saat beşinde gördüğüm bir hayat parçasıdır beni ekoseli sabahlık giymeye ve her sabah kendi espressomu pişirmeye iten. Ve bunu yapan amcanın 80 yaşlarındaki kırışık elleridir. Belki de bir çeşit ölüme karşı koyma çabası. Film yapacam daha ben, size anlatacak şeylerim var siz dinlemek istemeseniz de...
İşte aynen böyle bırakacaksınız akışına ve bir kere bile okumadan vereceksiniz yayına, bir kaç gün sonra dönüp okuyun o yazıyı, vay be ben neler dökmüşüm buraya dersiniz isterseniz silersiniz zaten. Ama dökülün be abicim ya, dediğim gibi bu insanlar biliyorlar da mı oynuyorlar. Şurda epi topu kaç kişiyiz ne renk don giydiğinizi bilsek ne farkedecek allaşkına!
Korkularınızın rengi donlarınızın renginden daha önemli benim için, biz ki katolik değiliz, yoktur bir günah çıkarma müessesemiz, illa bir rakı masası ya da pskiyatrist koltuğu mu paklayacak bizi, bu kadar kapalı kaldıkça geçirdiğimiz her anı çürüttüğümüzün farkında mıyız arkadaşlar, Romalılar, kardeşlerim!
Bırakın yahu! Salın biraz, salınız bir! O zaman göreceksiniz beyninizin size ne oyunlar oynadığını ve çağrışımların sizi nerelere götürebildiğini.
Bir kamera alın kendinize, karşısına oturun ve anlatmaya başlayın hayatınızı, aklınıza ne geliyorsa nerden geliyorsa. Ben denedim bunu, üç-dört saatlik bir kayıt var elimde. Geçmişinizi deşmeye başladığınızda hep belli bazı şeyler gelir aklınıza ama böyle bir kayıda oturunca hiçbir zaman hatırlamayacağınızı düşündüğünüz şeyler dökülmeye başlar elinize. Utançlarınızı da kaydeder kamera. İsterseniz kırın, yakın, atın yokedin o kaydı. Ama hiçkimseye olamadığınız kadar dürüst olduğunuzu görürsünüz o kayıtta. Ve o müthiş bir bahtiyarlıktır göreceksiniz.
Yaşayalım. Otobüs doluyor, öndekiler arkalara doğru ilerleyelim demeye başladılar. Ortadayım diye sevinmeyin bir noktada arka beşlinin hemen önünde, her fren karşısında korunmasız bir seyahatin içinde bulacaksınız kendinizi. O zaman geldiğinde bir kaç durak kalacak ineceğiniz yere. Dönüp baktığında eğer bir yaşlıya yer verdiğin için kendinle gurur duymuyorsan, bir karşı cinsle hafif bir kesişme yaşamadıysan o zaman Portishead belanı versin zaten senin!
Yorgunum. Gecenin dibi geldi. Uçuşuyor kafam, Small çok fena bir parça. Portishead'in bir dönem eski Peyote'ye gelip Replikoşları dinlediğini ciddi ciddi düşünmeme sebep oluyor, bir yandan da kan dolaşımımı hızlandırıyor, zikre vurgu yapan bu müzik. Allah razı olsun Portishead, sağolasın İzocam.
Görüldüğü üzere... her zamanki gibi... kafam... çok... karışık...
Ben bir şeylerin kötü gitmeye başladığını anladığım andan biraz toparlandığımı düşündüğüm ana kadar hep bir kenarlara bir şeyler çiziktirdim. Ama diyorum, ah diyorum, bir blogumuz mu vardı o zamanlar. Şimdiki gibi böyle kullan at bezler de yoktu, yıka kullan yıka kullan... nerde o günler... ispirto ocağında pişirirdik sabah espressomuzu. Venedik'te daracık bir pencere aralığından sabahın saat beşinde gördüğüm bir hayat parçasıdır beni ekoseli sabahlık giymeye ve her sabah kendi espressomu pişirmeye iten. Ve bunu yapan amcanın 80 yaşlarındaki kırışık elleridir. Belki de bir çeşit ölüme karşı koyma çabası. Film yapacam daha ben, size anlatacak şeylerim var siz dinlemek istemeseniz de...
İşte aynen böyle bırakacaksınız akışına ve bir kere bile okumadan vereceksiniz yayına, bir kaç gün sonra dönüp okuyun o yazıyı, vay be ben neler dökmüşüm buraya dersiniz isterseniz silersiniz zaten. Ama dökülün be abicim ya, dediğim gibi bu insanlar biliyorlar da mı oynuyorlar. Şurda epi topu kaç kişiyiz ne renk don giydiğinizi bilsek ne farkedecek allaşkına!
Korkularınızın rengi donlarınızın renginden daha önemli benim için, biz ki katolik değiliz, yoktur bir günah çıkarma müessesemiz, illa bir rakı masası ya da pskiyatrist koltuğu mu paklayacak bizi, bu kadar kapalı kaldıkça geçirdiğimiz her anı çürüttüğümüzün farkında mıyız arkadaşlar, Romalılar, kardeşlerim!
Bırakın yahu! Salın biraz, salınız bir! O zaman göreceksiniz beyninizin size ne oyunlar oynadığını ve çağrışımların sizi nerelere götürebildiğini.
Bir kamera alın kendinize, karşısına oturun ve anlatmaya başlayın hayatınızı, aklınıza ne geliyorsa nerden geliyorsa. Ben denedim bunu, üç-dört saatlik bir kayıt var elimde. Geçmişinizi deşmeye başladığınızda hep belli bazı şeyler gelir aklınıza ama böyle bir kayıda oturunca hiçbir zaman hatırlamayacağınızı düşündüğünüz şeyler dökülmeye başlar elinize. Utançlarınızı da kaydeder kamera. İsterseniz kırın, yakın, atın yokedin o kaydı. Ama hiçkimseye olamadığınız kadar dürüst olduğunuzu görürsünüz o kayıtta. Ve o müthiş bir bahtiyarlıktır göreceksiniz.
Yaşayalım. Otobüs doluyor, öndekiler arkalara doğru ilerleyelim demeye başladılar. Ortadayım diye sevinmeyin bir noktada arka beşlinin hemen önünde, her fren karşısında korunmasız bir seyahatin içinde bulacaksınız kendinizi. O zaman geldiğinde bir kaç durak kalacak ineceğiniz yere. Dönüp baktığında eğer bir yaşlıya yer verdiğin için kendinle gurur duymuyorsan, bir karşı cinsle hafif bir kesişme yaşamadıysan o zaman Portishead belanı versin zaten senin!
Yorgunum. Gecenin dibi geldi. Uçuşuyor kafam, Small çok fena bir parça. Portishead'in bir dönem eski Peyote'ye gelip Replikoşları dinlediğini ciddi ciddi düşünmeme sebep oluyor, bir yandan da kan dolaşımımı hızlandırıyor, zikre vurgu yapan bu müzik. Allah razı olsun Portishead, sağolasın İzocam.
Görüldüğü üzere... her zamanki gibi... kafam... çok... karışık...
Yorumlar
Mest ettin bu kulunu..!
Sana estafurullah Polentecan, ne demek dışlamak bizim partimiz herkesi içine alan bir yapıda geniş bir anavatandır. Öte yandan 30 yaş krizinde deelsen niye dünyanın öbür ucuna gitmenin hayallerini kuruyorsun Polentum? Kaçmaya çalıştığın Türkiya değil kendinsin güzel kuşum