Ana içeriğe atla

Bir takım uçuşmalar

Queen'den "who wants to live forever" dinliyorum an itibariyle. Kim sonsuza kadar yaşamak ister ki? Ben isterim. Valla da isterim billa da isterim.

Bu yazıları insan denen hayvanlar olarak kendimizi o kadar da mükemmel görmeyelim diye yazıyorum ben biraz da. Sonsuzluk algımız bile arızalı aslında. Sonsuz değil. İnsanoğlunun kafasındaki sonsuzluğu Şimdi'den başlayan bir zaman çizelgesi üstüne çizebiliyor olsaydık büyük ihtimalle dört yüz yıl sonrasında bir yerlere denk gelirdi. Hadi coşayım bin yıl. Ama o kadar. Yana yatmış bir sekizle ifade ettiğimiz sonsuzluk bizim için aslında bin yıl sonrasına işaret eder en fazla. Daha fazlasını düşünemiyor kafa çünkü. Geçmişin ne kadarını hayalinde az çok canlandırabiliyorsan gelecekte de o kadar ileri gidersin.

Sonsuzluk algısının içinde insan da var elbette. İnsansız bir sonsuz düşünemiyoruz. Geçen gün yüzkitabı internet sitesinde bir video geldi bana. Evrenin insanın ulaşabildiği kısmının grafik animasyonunu yapmışlar. Kamera Himalayaların üstünden kalkıp yavaş yavaş geri gitmeye başlıyor, insanoğlunun ürettiği ilk radyo dalgalarının ulaştığı yer de bilinen evrenin sonu. Animasyonu seyretmek kendini, karıncayı geçtim götü boklu bir atom kadar bile hissetmemene sebep oluyor. Moral bozucu.

Öte yandan bugünlerde National Geographic'te bir belgeselin tanıtımında şerefsiz bir bilimadamı "her yüz milyon yılda bir dünyada 25 kilonun üstünde kalan bütün canlılar yok olur" diyerek daha da moralimi bozuyor. Nasıl yani! Tamam benim muhteşem eserlerimi bir kenara koyalım ama Şekspir de mi yok olacak yani? Dostoyevski de mi? Bir yerde mi okudum hatırlamıyorum. Bir insan kendisinden bahseden kimse kalmadığı gün ölürmüş. Dünyada hiç insan kalmadığı gün, bugüne kadar biriktirdiğimiz müthiş medeniyeti de çöpe atmış olmayacak mıyız?

Yok abi, insan bir yolunu bulur bir yerlerde yaşar be!

de... ya bir yolunu bulamazsa?

Hamiş: Bu 25 kilo meselesine takıldım. Acilen kilo vermem lazım.

Yorumlar

Can dedi ki…
bende "radyo dalgaları" meselesine takıldım. nereye kadar ulaştılar bilmem ama evrende insanın olmadığı yer yok gerçeğine inanır oldum. düşünsene ben bunları yazarkene o hala ilerliyor. ürkütücü.
Gökhan dedi ki…
evreni sadece ilk radyo dalgalarının ulaştığı yere kadar biliyoruz ki o da korkunç bir büyüklük.
M Enes dedi ki…
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!

Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.

Ölmezi bulmaksa biricik niyet;

Bastığınız yerde ebedî hasat.

Sonsuzluk Kervanı, istemem azat.
benkendimfilim dedi ki…
blogun tesadüfler eseri karşıma çıktı.. ne tuhaf ya ben de kendimi özel zannediodum.. ne çokmuşuz.. güzel blog sevdim..
Gökhan dedi ki…
M Enes gecikmeli de olsa katkıya teşekkür ediyorum, bu yazının sonucu olarak Necip Fazıl hatırlamak enteresan oldu benim için de.
İstanbullover hepimizi özeliz aslında aynı zamanda da çokuz :) Bizi izlemeye devam ediniz.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!