4.17. Gene tanıdığım bildiğim saatlerdeyim. Yok. Ben bir sabah insanı değilim, olamayorum. Sabahın dokuzu mesela çok anlamsız geliyor bana, kaldırılsın o saatler bence. Gerek yok. Daha çok gece saati olsun. Bazen gideyim İskandinavya'ya geceye denk geleyim bitmesin o geceler diyorum. Ama o da kar etmez, bir yerden sonra sabahını gecede yaşamaya başlamıştır sonuçta İskandinav insanı. Gürültü yapar, korna çalar, seyyar satıcı geçer orada da istemem.
Ama bak şimdi ne güzel. Uzakta bir yerde durmadan öten alarmın sesi şimdi sustu. Gündüz olsa duyamazdım o sesi. Ya da bilgisayarımın havalandırmasının sesini. Düşük frekanslara aşinayım ben. Böyle sesler varken
beynimi toplayabiliyorum. Karşı apartmanın dingil kapıcısı ve kızı merdivenlerin orda halay çekmeye başlıyorlar, yaz da geldi ya, gene Yozgat'ın kırlıklarında dolaşıyoruz maşallah. Onların konuşmasını duymak zorunda kalıyorum gündüz. Ama şimdi öyle mi? İkisi de osura osura uyuyorlardır. Uyusunlar.
Kafam gidip gidip geliyor. Bir med-cezir hal var. Bugün zynga poker denen haltı oynayarak uzun zamandır farklı bir şey yaptım. Tatil gibi geldi biraz. Sonra sıkıldım. Parayla oynamayınca zevki olmuyor. Parayla oynayınca da ütülüyorum. Üst üste bir kaç el kazanınca coşuyorum bok varmış gibi, olmayacak ellere giriyorum, hırs mı bu aymazlık mı bilmiyorum. Ama hep aynı. Bir kırabilsem iyi poker oyuncusu olacağım ama...
Atlantick City'de Teksas Hold'em oynadım ben boru değil. Kumarhaneleri severim. Gittiğim memlekette kumarhane varsa mutlaka girerim. Büyükler için lunapark. Herkesin ayrı bir duruşu, jesti, mimiği vardır kumarhanelerde. Paris'te, Champs Elysee'de Havacılık Kulübü adı altında bir kumarhane var mesela, girişte zebellah zenciler duruyor. Zevcemle gittik bir kere, no problem. İkinci gidişimizde adam beni durdurdu. Ayağımda spor ayakkabılar ama siyah. Kaale almadı. "Arkadaşım içerde basketbol oynamıyoruz" dedi. Almadı.
Enteresan olan şu bugüne kadar gittiğim bütün kumarhanelerde mutlaka bir ya da bir çok Arap gördüm. İstisnasız hepsinde. Amerikan Arapları, Fransız Arapları, turist Araplar. Kumara bu kadar düşkün bir millet görmedim ben arkadaş! Çoğu da bir kereliğine orada değildir. Garsonu, dealer'ı, inspector'ı tanır bunlar. Bazılarını itin götüne sokar, bazılarına bahşişi gömer. Dünya umurlarında değil, parayı evde basıyor gibi davranırlar çoğu zaman. Lütfedip gelmiş gibi. O ruh haline bürünemedim ya hiçbir zaman, yanarım yanarım ona yanarım.
Elbette ki bir sonradan görmelik halidir o. "Bu kumarhane burda yokken ben burda barbut oynuyordum" hali. Altı boştur aslında. Ama ulan be, şu hayatta bir takım şeyleri iyi yapan, doğru yapan bir insan olarak bir gün olsun "küçük dağların bazılarını da ben yarattım" haline bürünmez mi bir insan. Ah ah! Beni böyle yetiştirenler utansın ne diyim.
Önümüzdeki günlerde dalmaya gideceğim, zıpkınlara malzeme almam lazım bugün yarın, yavrularımın bazı parçalarının yenilenmesi gerekiyor. Sonra ver elini Davud Sulari... Evet çağrışım manyağım. Şişe geçirdiğim balıkların çıplak fotolarını yayınlayacağım artık bu blogda, 18 yaşından küçüklerin haberi olsun.
Ama bak şimdi ne güzel. Uzakta bir yerde durmadan öten alarmın sesi şimdi sustu. Gündüz olsa duyamazdım o sesi. Ya da bilgisayarımın havalandırmasının sesini. Düşük frekanslara aşinayım ben. Böyle sesler varken
beynimi toplayabiliyorum. Karşı apartmanın dingil kapıcısı ve kızı merdivenlerin orda halay çekmeye başlıyorlar, yaz da geldi ya, gene Yozgat'ın kırlıklarında dolaşıyoruz maşallah. Onların konuşmasını duymak zorunda kalıyorum gündüz. Ama şimdi öyle mi? İkisi de osura osura uyuyorlardır. Uyusunlar.
Kafam gidip gidip geliyor. Bir med-cezir hal var. Bugün zynga poker denen haltı oynayarak uzun zamandır farklı bir şey yaptım. Tatil gibi geldi biraz. Sonra sıkıldım. Parayla oynamayınca zevki olmuyor. Parayla oynayınca da ütülüyorum. Üst üste bir kaç el kazanınca coşuyorum bok varmış gibi, olmayacak ellere giriyorum, hırs mı bu aymazlık mı bilmiyorum. Ama hep aynı. Bir kırabilsem iyi poker oyuncusu olacağım ama...
Atlantick City'de Teksas Hold'em oynadım ben boru değil. Kumarhaneleri severim. Gittiğim memlekette kumarhane varsa mutlaka girerim. Büyükler için lunapark. Herkesin ayrı bir duruşu, jesti, mimiği vardır kumarhanelerde. Paris'te, Champs Elysee'de Havacılık Kulübü adı altında bir kumarhane var mesela, girişte zebellah zenciler duruyor. Zevcemle gittik bir kere, no problem. İkinci gidişimizde adam beni durdurdu. Ayağımda spor ayakkabılar ama siyah. Kaale almadı. "Arkadaşım içerde basketbol oynamıyoruz" dedi. Almadı.
Enteresan olan şu bugüne kadar gittiğim bütün kumarhanelerde mutlaka bir ya da bir çok Arap gördüm. İstisnasız hepsinde. Amerikan Arapları, Fransız Arapları, turist Araplar. Kumara bu kadar düşkün bir millet görmedim ben arkadaş! Çoğu da bir kereliğine orada değildir. Garsonu, dealer'ı, inspector'ı tanır bunlar. Bazılarını itin götüne sokar, bazılarına bahşişi gömer. Dünya umurlarında değil, parayı evde basıyor gibi davranırlar çoğu zaman. Lütfedip gelmiş gibi. O ruh haline bürünemedim ya hiçbir zaman, yanarım yanarım ona yanarım.
Elbette ki bir sonradan görmelik halidir o. "Bu kumarhane burda yokken ben burda barbut oynuyordum" hali. Altı boştur aslında. Ama ulan be, şu hayatta bir takım şeyleri iyi yapan, doğru yapan bir insan olarak bir gün olsun "küçük dağların bazılarını da ben yarattım" haline bürünmez mi bir insan. Ah ah! Beni böyle yetiştirenler utansın ne diyim.
Önümüzdeki günlerde dalmaya gideceğim, zıpkınlara malzeme almam lazım bugün yarın, yavrularımın bazı parçalarının yenilenmesi gerekiyor. Sonra ver elini Davud Sulari... Evet çağrışım manyağım. Şişe geçirdiğim balıkların çıplak fotolarını yayınlayacağım artık bu blogda, 18 yaşından küçüklerin haberi olsun.
Yorumlar