Yollar ve şarkılar çok kalıyor bende. Sarya'nın bir önceki yazıya yaptığı yorumda bahsi geçen "Bahçede Yeşil Çınar" türküsü, bu türküyü dinlememiş bile olsak bana hep o günü hatırlatıyor.
Konya Ovası'nın derinliklerinde ilerliyoruz. Sabah beş, belki beş buçuk. Gün doğmak üzere. Arabayı kuzen kullanıyor, ben yan koltuktayım. Arka koltukta diğer kuzen ve kocası oturuyor. Babalarını kanserden kaybettiğimiz gün. Enişte mi demem gerekir bilmiyorum, iki tanem amcam var, biriyle iyiyimdir, öbürüyle olmak istemem, hayatta gerçekten ve hala amca dediğim tek insandı. Çocukken Susanoğlu'nda çadır kurardık. Çadırı kurma işi onundu, biz çadırın bağlanacağı iplerin kazıklarını çakarak, direkleri birleştirerek filan yardım ederdik. Her sene bize "İyi bakın öğrenin. Gelecek sene ben olmam, o zaman bu çadırı siz dikeceksiniz" derdi. Hafif bir burukluk yaratırdı bu bende. Ama insan -eğer yakınlarından birini çok erken kaybetmediyse- çocukken ölümün çok uzak olduğunu düşünüyor herhalde. Gerçekten ciddiye almazdım onu hiç. Ölmezdi ki. Üç paket uzun Samsun sigarası içerdi, karaşındı, çok görmüş geçirmiş, çok yaşamıştı, ağır bir motor kazası geçirmişti gençken, ağlardan kaya sokarlarını çıkarırken sokarların zehirli iğneleri eline batardı, korkardım bir şey olacak diye ama hiç olmazdı. Bana denizi sevdiren adamdı.
Bütün bunları düşünerek 120 kilometre hızla geçiyordum Konya ovasından. Zor, uzun ve acılı bir süreçten sonra kaybetmiştik kendisini. İlk defa bana bu kadar yakın bir insanı kaybediyordum. Ölüm ilk defa girmişti hayatıma. Ölüm diye bir şeyin gerçekten olduğunu ilk defa o gün kavramış ve aptallaşmıştım. Sonra arkası gelmeye başladı. Birini kaybetmedikçe, bir parça yalnızlaşmadıkça, gidenle birlikte hayatının bir parçasını da kaybetmedikçe bir virajı dönmemiş oluyor insan. O virajı döndüğünde geride bıraktıklarının hepsini göremez oluyorsun artık. Önüne daha dikkatli bakman gerektiğini anlıyorsun, çünkü Musa Eroğlu'nun da dediği gibi "Yolun sonu görünüyor" artık...
İnsanlar onları hatırlayan birileri olduğu sürece ölmezlermiş ya ben de onu hatırlıyorum. Onu ve diğer kaybettiklerimi...
Konya Ovası'nın derinliklerinde ilerliyoruz. Sabah beş, belki beş buçuk. Gün doğmak üzere. Arabayı kuzen kullanıyor, ben yan koltuktayım. Arka koltukta diğer kuzen ve kocası oturuyor. Babalarını kanserden kaybettiğimiz gün. Enişte mi demem gerekir bilmiyorum, iki tanem amcam var, biriyle iyiyimdir, öbürüyle olmak istemem, hayatta gerçekten ve hala amca dediğim tek insandı. Çocukken Susanoğlu'nda çadır kurardık. Çadırı kurma işi onundu, biz çadırın bağlanacağı iplerin kazıklarını çakarak, direkleri birleştirerek filan yardım ederdik. Her sene bize "İyi bakın öğrenin. Gelecek sene ben olmam, o zaman bu çadırı siz dikeceksiniz" derdi. Hafif bir burukluk yaratırdı bu bende. Ama insan -eğer yakınlarından birini çok erken kaybetmediyse- çocukken ölümün çok uzak olduğunu düşünüyor herhalde. Gerçekten ciddiye almazdım onu hiç. Ölmezdi ki. Üç paket uzun Samsun sigarası içerdi, karaşındı, çok görmüş geçirmiş, çok yaşamıştı, ağır bir motor kazası geçirmişti gençken, ağlardan kaya sokarlarını çıkarırken sokarların zehirli iğneleri eline batardı, korkardım bir şey olacak diye ama hiç olmazdı. Bana denizi sevdiren adamdı.
Bütün bunları düşünerek 120 kilometre hızla geçiyordum Konya ovasından. Zor, uzun ve acılı bir süreçten sonra kaybetmiştik kendisini. İlk defa bana bu kadar yakın bir insanı kaybediyordum. Ölüm ilk defa girmişti hayatıma. Ölüm diye bir şeyin gerçekten olduğunu ilk defa o gün kavramış ve aptallaşmıştım. Sonra arkası gelmeye başladı. Birini kaybetmedikçe, bir parça yalnızlaşmadıkça, gidenle birlikte hayatının bir parçasını da kaybetmedikçe bir virajı dönmemiş oluyor insan. O virajı döndüğünde geride bıraktıklarının hepsini göremez oluyorsun artık. Önüne daha dikkatli bakman gerektiğini anlıyorsun, çünkü Musa Eroğlu'nun da dediği gibi "Yolun sonu görünüyor" artık...
İnsanlar onları hatırlayan birileri olduğu sürece ölmezlermiş ya ben de onu hatırlıyorum. Onu ve diğer kaybettiklerimi...
Yorumlar
Gökhan türkünün adını yanlış yazmışım 'bahçede' değil 'bahçada yeşil çınar' olacaktı. afedersin.
http://www.dailymotion.com/video/xc7j8u_karde-turkuler-bahcada-yeil-cnar-na_music
Ne biliyim aklıma geldi yazdım be Sarya, unutmayı sevmiyorum, zaten kolay kolay da unutamıyorum :)
Bu arada bahçe bahça farketmez, gönüller şen olsun yeter :)