Ana içeriğe atla

Şarkılar ve Hatırlattıkları-1

Yollar ve şarkılar çok kalıyor bende. Sarya'nın bir önceki yazıya yaptığı  yorumda bahsi geçen "Bahçede Yeşil Çınar" türküsü, bu türküyü dinlememiş bile olsak bana hep o günü hatırlatıyor.

Konya Ovası'nın derinliklerinde ilerliyoruz. Sabah beş, belki beş buçuk. Gün doğmak üzere. Arabayı kuzen kullanıyor, ben yan koltuktayım. Arka koltukta diğer kuzen ve kocası oturuyor. Babalarını kanserden kaybettiğimiz gün. Enişte mi demem gerekir bilmiyorum, iki tanem amcam var, biriyle iyiyimdir, öbürüyle olmak istemem, hayatta gerçekten ve hala amca dediğim tek insandı. Çocukken Susanoğlu'nda çadır kurardık. Çadırı kurma işi onundu, biz çadırın bağlanacağı iplerin kazıklarını çakarak, direkleri birleştirerek filan yardım ederdik. Her sene bize "İyi bakın öğrenin. Gelecek sene ben olmam, o zaman bu çadırı siz dikeceksiniz" derdi. Hafif bir burukluk yaratırdı bu bende. Ama insan -eğer yakınlarından birini çok erken kaybetmediyse- çocukken ölümün çok uzak olduğunu düşünüyor herhalde. Gerçekten ciddiye almazdım onu hiç. Ölmezdi ki. Üç paket uzun Samsun sigarası içerdi, karaşındı, çok görmüş geçirmiş, çok yaşamıştı, ağır bir motor kazası geçirmişti gençken, ağlardan kaya sokarlarını çıkarırken sokarların zehirli iğneleri eline batardı, korkardım bir şey olacak diye ama hiç olmazdı. Bana denizi sevdiren adamdı.

Bütün bunları düşünerek 120 kilometre hızla geçiyordum Konya ovasından. Zor, uzun ve acılı bir süreçten sonra kaybetmiştik kendisini. İlk defa bana bu kadar yakın bir insanı kaybediyordum. Ölüm ilk defa girmişti hayatıma. Ölüm diye bir şeyin gerçekten olduğunu ilk defa o gün kavramış ve aptallaşmıştım. Sonra arkası gelmeye başladı. Birini kaybetmedikçe, bir parça yalnızlaşmadıkça, gidenle birlikte hayatının bir parçasını da kaybetmedikçe bir virajı dönmemiş oluyor insan. O virajı döndüğünde geride bıraktıklarının hepsini göremez oluyorsun artık. Önüne daha dikkatli bakman gerektiğini anlıyorsun, çünkü Musa Eroğlu'nun da dediği gibi "Yolun sonu görünüyor" artık...

İnsanlar onları hatırlayan birileri olduğu sürece ölmezlermiş ya ben de onu hatırlıyorum. Onu ve diğer kaybettiklerimi...

Yorumlar

sarya dedi ki…
offf be Gökhancım içime işledi, ağlattın beni.

Gökhan türkünün adını yanlış yazmışım 'bahçede' değil 'bahçada yeşil çınar' olacaktı. afedersin.

http://www.dailymotion.com/video/xc7j8u_karde-turkuler-bahcada-yeil-cnar-na_music
Gökhan dedi ki…
Hep senin suçun! :)
Ne biliyim aklıma geldi yazdım be Sarya, unutmayı sevmiyorum, zaten kolay kolay da unutamıyorum :)
Bu arada bahçe bahça farketmez, gönüller şen olsun yeter :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!