Ana içeriğe atla

Çakma Tarih Yazıları-2

Topkapı Sarayı’nın adı nerden gelir?


Topkapı Sarayı tarihi boyunca bir çok boğazlama, fingirdeşme, isyan, fingirdeşme, delirme ve fingirdeşmeye tanık olmuştur. Evet her şeyden daha çok fingirdeşme olmuştur bugün turistlerin dünyanın parasını vererek girdikleri Topkapı Sarayı’nda. 4. Murad nam padişahın hareminde 4000’den fazla kadın, hamak ve şampinyon bulunduğu söylenir mesela. Kadın, hamak ve şampinyonun bulunduğu yerde fingirdeşmenin olacağını 3 yaşındaki İnuit çocukları bile bilmektedir. Şampinyonu saraya ilk kez 2. Köprü ya da dünyaca bilinen adıyla Fatih Sultan Mehmet zamanında Hollandalı keşler getirip ağaçların altına serpiştirip kaçmışlardır. Bugün Amsterdam’da Magic Mushroom adı altında satılan bu şampinyonların sporlarını spor olsun diye ağaç altların serpen bu Hollandalılar, mantarların yaşama alanını genişletmek için soğanlarıyla birlikte yoldukları lalelerin ne kadar güzel çiçekler olduğunu memleketlerine dönerken yolda fark etmişlerdir, fakat şampinyon sebebiyle kafaları iyi olduğu için emin olamamışlar, Amsterdam’daki büyüklerinden fikir almaya karar vermişlerdir.

Bu arada sarayın ağaçlarının altında büyüyen mantarları toplayan kötü kalpli büyücü bunlardan yaptığı kırmızı elmayı Pamuk Prensese yedirmiş ve uyumasına sebep olmuştur. Bu durum Yeniçeri Ocağının en küçük ortası olan Yedi Çerilerin kazan kaldırmasına sebep olmuştur. Çorbacıları Öfkeli Şirin liderliğinde hoşaf taşı büyüklüğündeki kazanlarını kaldırarak At Meydanı’na gelen Yedi Çeriler “Ulüfe almazuk! Et sevmezük! Gazoz içmezük! Bir tek Pambuk Prensesi severük, yerük. Onu da büyücü elimüzden aldu! Ya Pambuk’u isterük ya bu kazanı burdan kaldırmazuk!” diyerek isyana gelmişlerdir. Vaziyetten haberdar olan Sadrazam Tepedelenli Matkap Paşa hemen padişaha haber vermiş ve Pamuk Prenses’in uyandırılması için akla gelen her tertibin hal yoluna konulması gerektiğini yoksa devletin leşe, kuzgunun başa dönüşeceğini söyleyerek sultanı uyarmıştır. Padişah bunun üzerine Bizans İmparatoru kılığına girerek sarayın karanlık dehlizlerinde yaşayan büyücü Kalimero’nun yanına gitmiş ve ona meseleyi anlatmıştır. Kalimero biraz deli, biraz salak bir büyücü olduğu için, ayrıca agorafobik olduğu için ve ergenliğinden beri sarayın karanlık dehlizlerinden dışarı çıkmadığı için İstanbul’un fethedildiğinden haberdar değildi. Padişah, koyu bir Bizantionist olan Kalimero’nun fethi öğrendiği anda kendisini jiletleyeceğini ve onu engin bilgilerinden mahrum bırakacağını bildiği için Konstantin Paliologos’un fetih sırasında arkasında bıraktığı geniş gardroptan yararlanarak imparator kıyafetleri giymek suretiyle yanına gelirdi. Kendisinin yeni imparator olduğunu söyler, biraz geyik biraz hoşbeş yaparak Kalimero’nun kafasındaki şüpheleri giderirdi. Yeşillerin son dönemlerde Mavilere fena halde üstün geldiğinden, bunun sebebinin de 15 Milyon Ceneviz Altını verilerek alınan İspanyol At Yarışcısı Guizatos’un fena halde fos çıkması olduğundan bahseder, Kalimero’nun yatırması için kendisine verdiği kuponların hepsinin yattığını söyleyerek durumu toparlar ve asıl meseleye geçerdi.

Kalimero Pamuk Prenses meselesini üstü kapalı bir şekilde öğrenmişti elbette. Saraydaki prenseslerden birisinin yediği bir şeyden zehirlenip uykuya daldığını bunun da kendisinden küçük yedi kardeşini çok üzdüğünü anlatmıştı padişah ona. Kalimero meseleyi etraflıca dinledikten sonra 8. Yannis olduğunu zannettiği padişaha sorunu nasıl çözebileceğini anlatır. Sarayın en dibinde, denize yakın bir dehlizde, ki bu yere “Sarayın Topuğu” denmektedir. Altın bir fanusun içinde, Bizans’ın kuruluşundan beri orada duran bir hap vardır. Eğer onu prensese içirirlerse kendine geleceğini söyler Kalimero. 8. Yannis olarak girdiği kapıdan Fatih olarak çıkar padişah, hemen bahsi geçen yerden hapın alınmasını emreder. Gönderdiği yiğit yeniçeriler alır getirirler topuk hapını, içirirler Pamuk Prensese. Yedi Çerilerin isyanı sona erer. Pamuk Prenses’i yemek için sıraya girerler. O günden sonra sarayın adı Topukhapı sarayı olarak anılır. Yıllar acımasızdır sözcüklere karşı, nasıl rüzgara karşı dayanamazsa bir ağacın kuru dalları, kırılıp düşerse, öyle düşer sözcüklerin kullanılmayan harfleri. Topukhapı olur Topkapı. Bunu herkes bilmez, İlber Ortaylı hiç bilmez.

Yorumlar

Sade dedi ki…
2. Köprü'yü gördüm, gülmekten gerisini okuyamıyorum, orda kaldım :)
Gökhan dedi ki…
Şöyle yapıyosun, her takıldığın yerde baştan alıyosun, böylece bi yerden sonra bünye alışıyo devam edebiliyosun. Ama sonra gene takılıyosun, gene baştan alıyosun, yavaş yavaş da olsa okunabiliyor :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!