Ana içeriğe atla

Akıyorum Öööyle

Mad Men'i arada bir seyrediyorum. Sıkı iş. 60'ların müreffeh Amerikası ve reklam dünyasıyla ilgili. "Aşk bizim naylon kadın çorabı satmak için uydurduğumuz bir kavramdır" gibi bir laf ederek beni nakavt etmiştir esas adamımız. Sadece bu cümlenin üzerine bir saat konuşulabilir mesela. Altı dolu. Cümlenin altı doluysa, fokurduyorsa, kendisi de iyi oluyor. Slogan oluyor. 68'in en akılda kalan sloganı. "Gerçekçi ol, imkansızı iste!" Altı dolu, bir dönemi bir cümleyle özetleyiveriyor.

Biz ise hayata sıkı bir başlık atmanın bütün başağrılarımızı gidereceğini düşünüyoruz. İyi cümleler bulmanın yeterliliğine inanıyoruz, içini doldurmana gerek yok, bir tek şey söyle şarkı sözü olsun, dillerde dolaşsın, bir cümle et dillere destan olsun. Vergi dairelerinin, hipodromların, hastanelerin girişine yazılacağını bilmeden cümleler etmişti. O sadece konuşmuştu, biz onun ağzından çıkan herşeyi not ettik. Bir gün bir kafe açarsam ben de Mustafa Kemal'den bir cümle asacağım tepeye.

"Benimki şekersiz olsun"

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Kuran'ın aktarılışı dil yoluyla oldu yazıyla değil. Peygamberin dilinden aktarıldı sureler. Bu yüzden ağzından çıkanı kulağın duysun denir bizde. Dil önemlidir. Söylenen söze değer verilir, söz akılda tutulur. Ama sözün bu kendiliğinden oluşmuş değerine güvenip afilli ama içi boş sözler etmek değildir önemli olan. Cümlenin içini doldurmaktır. Daha da doğrusu şudur. Söz bir yerden gelir, cümlenin damlayan musluğun altına konan tas gibi yavaş yavaş dolar, bir gün ağzına kadar dolduğunda son damla dışarı akar. Birisi çıkar ve bir dönemi, bir durumu, bir hayatı tek cümleye sığdırıverir. Gerisi sadece gevezeliktir.

O halde hep birlikte Jacques Brel'den dinleyelim: Ne me quitte pas. Bu şarkı, bu sefer, bütün kıçına tekmeyi yemişler için gelmesin, bir cümleyle neler anlatılabileceğini düşünenlere gelsin

Yorumlar

an(ı)lık dedi ki…
sadece söylemek için söylemek..
söyl(eme)üyorlar ama...

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!