Ana içeriğe atla

Fermuar

Ben eline ayağına hakim olabilen bir insan değilim, bir şeyi durup dururken kırabiliyorum farketmeden, ben genelde bu boku kırana değil kırılana atıyorum. Eskimiş olduklarını söylüyorum ama insanlar benimle aynı fikirde olmuyorlar. Farkında olmadan eşyalara kaldıramayacakları miktarda güç uyguluyorum sanırım. Fermuarımın sürgüsünün tutulacak yerine de (bunun için bir kelime var mı bu arada, fermuarın sapı denmez herhalde di mi) aynı şekilde aşırı güç uyguladım herhalde, koptu.

Son bir kaç gündür fermuarın sürgüsüne soktuğum bir firketeyle (böyle durumlarda kendimi Mak Gayvır gibi hissederim) idare ediyordum. Bugün en sonunda dükkanıma giderken montu satın aldığım mağazaya gidip tamir ettirmeye karar vermiştim. Olacakları biliyordum, montumu alacaklar, bana bir makbuz imzalatacaklar, iki gün sonra geri getireceklerini söyleyecekler ve karşılığında da 10-20, bir miktar para isteyeceklerdi. Normal olan budur değil mi?

Yolda bunu düşünerek yürürken ara sokakta konfeksiyon malzemeleri satan bir dükkana rastladım. Kapıdan başımı uzattım, "fermuar değiştirebilir misiniz?" diye sordum. Adam kumaş kesiyordu, işini bıraktı, beni içeri çağırdı. 40 yaşlarında efendiden bir adam, aldı montumu, bir sürgü getirdi, denedi, geçiyor, taktı, sonuna gidiyor, tamam, fakat bir sürgü daha var altta, onunla uymuyor, çıkardı, alttaki düzgün sürgüyle benim sapını kırdığımın yerini değiştirdi, uzatmıyim, bir yirmi dakika filan uğraşıp sonunda yaptı. Ben de memnunum durumdan, cüzdanı çıkardım adama "Borcum ne kadar?" diye sordum. Babacan bir ifadeyle gülümseyerek "Yok canım, ne parası" dedi. Şimdi bunun neresi garip?

Bundan üç dört gün önce aynı montumun cebinin yandaki dikişler sökülmüştü. Nasıl oldu bilmiyorum tabi (!). Cevahir Alışveriş Merkezinin altındaki terziye gittim, montumu verdim, terzi makineye soktu, on santimlik söküğü dikiverdi. Toplamda on saniye. Borcum ne kadar? 5 lira. Tabi ki bu da çok normal, verdim çıktım.

Bu da garip değil. Hangisi kendimi daha iyi hissetmemi sağladı? Tabi ki birincisi. Cimri olduğumdan değil, olmadığımı beni tanıyanlar bilir. İyi hissettim kendimi, olan biten bu. Karşılıksızlık ilkesi. Yardımseverlik. Bu kadar uzak mı kalmışım? Peki ya siz? En son kimin size karşılıksız bir şey yaptığını hatırlıyorsunuz?

Evet takılıyorum ben bunlara, nostalji filan yapacak değilim, "ah ah biz eskiden böyle miydik" filan demek değil derdim. Bu, insanlara özgü bir hassasiyet idi, eskiden sıradandı şimdi az bulunur oldu.

Öğle yemeklerimi bazen yakında bir restorandan istiyorum dükkana, gelen garsona bir gün beyzbol sopasıyla girecem. Her seferinde "merhaba" diyordum artık vazgeçtim. Ulan insan bir kere "merhaba" der, ne bileyim "siparişiniz" der. Ben bunu müşteri/tüketici hakkı olarak istemiyorum. İnsanlara özgü bir iletişim biçimini talep ediyorum sadece. Ama yok, morgda çalışması gereken bir öküz garson olmuş. İnsanı insan yapan önce düşünebilmesi sonra da iletişim kurabilmesidir, bunlar yoksa yoksa sen istediğin kadar insan sıfatında dolaş, değilsin güzel kardeşim.

Eski evimin çok yakınında Ahmet Abi'nin bakkalı var. Adını bilmiyorum dükkanın. Benim için orası Ahmet Abi'nin bakkalı. Taksiye binmişim, cebimden para çıkmıyor, evin önünde inmiyorum, Ahmet Abi'nin dükkanının önünde durdurup arabayı, içeri dalıyorum, Ahmet Abi'den taksi parasını alıp şoföre veriyorum. Çünkü o benim ve bütün Gümüşsuyu'nun kahraman bakkalı. Kelime oyunu da yapmıyorum ayrıca. Bir gün "günaydın kahraman bakkal" diyerek daldım içeri ve Ferhan Şensoy'un "Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı" adlı oyununu yazarken 3 ay dükkandan çıkmadığını öğrendim. Şimdi biraz uzaktayız ama elbet bir gün buluşacağız.

Sonuç olarak kahrolsun kapitalizm, yaşasın esnaf-müşteri ilişkisi diyorum. Sermaye o kadar büyüdü ki esnafları da sosyalist mücadelenin içine kattım ben. Global şirketler kanserli urlar gibi, sürekli büyümeye, sistem adını verdikleri kaosu ele geçirmeye, manipüle etmeye uğraşırken onlar iyi huylu urlar gibi kendilerine bir yer edinip ayakta kalmaya uğraşıyorlar. Böyle ura can kura ya da can kurban be!

Gene kafam karışık benim yav

Yorumlar

an(ı)lık dedi ki…
neyseki sanslıyım ben karsılıksız bır cok sey yasadığım dostlarım var hala:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!