Ana içeriğe atla

17.12.2011-2

Yıllar önce, bundan beş sene önce filan, Rakı Masası'na Münir Özkul'un o müthiş monologunu koymuştum. Sonra çıkardım. Adamlar http://www.bakbeyim.com/ diye sayfa kurmuşlar. Şimdi koysan taşak oğlanı yaparlar direk, "seyirci getirmek için yapılmış adi bir oyun" diye çakı çakıverirler. O zaman öyle değildi. O zaman filmi netten indirmiş, durdura durdura her repliği deşifre etmiştim. Sonra facebook çıktı ve her zaman olduğu gibi boku çıktı bir şeylerin. Münir Özkul'un ölmesini aportta bekliyor herkes. Arkasından "ne büyüktü" diye yazmak için. Kişilerin, durumların, olayların, tarihlerin ve buna benzer bir sürü şeyin içini ışık hızıyla boşaltıp yerine istediğimiz o biricik şeyi koymak gibi bir hastalık var artık bizde. Eskilerin yafta dedikleri... Halbuki bu linkte bahsi geçen ropörtajı veren adam da Münir Özkul. Hatta çok daha gerçek bir Münir Özkul. Ne fayda ki bu Münir Özkul kimseyi çok fazla ilgilendirmiyor.

Öte yandan beş yıl önce Rakı Masası'na o sahneyi alma niyetim senaryonun atmosferine, ortak duyguyu yakalama çabasına fena halde hizmet etmesinden kaynaklanmaktaydı. Şimdi görüyorum ki arayışımı doğru bir yerlerde sürdürmüşüm senaryoyu yazarken. Şu filmi bir çekip bitirsem de bir de o zaman görsem neler olup bittiğini. Nasıl bir tepki alacağını o kadar çok merak ediyorum ki...

Yorumlar

Can dedi ki…
abi bişeyler yaz, sürekli bakıyorum bloguna. bakıyorum ama öyle kalıyo. :) başına bişeyler gelmedi demi?
Gökhan dedi ki…
burdayım can hala burdayım :)))

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!