Ana içeriğe atla

Erkek Elmas


Şimdi başka biri olsa, hele ki dişi bir kişi olsa neler yazardı kimbilir. Kadının çektikleri, acıları, kıl tüy yün... Ben başka bir yerden bakıcam. Daha önce bir yaz yazmıştım. Büyük adamlar ve küçük adamlar hakkında. Erkek Elmas küçük adamlardan ya da küçük kadınlardan. (Zaten "adam" derken bir cins ayrımı yapmadığımı belirtmek isterim ama kelimelerin kendisi erkegemen ben ne edeyim)
Ben Erkek Elmas'ın şiddetine hasta oldum.
Erkek Elmas’ın elinde bir poşet. Poşetin içinde bir kesik baş. Erkek Elmas üç beş kuruş kazanmak için ayakkabı boyuyor. Ben yazı yazarak onun yüz katı para kazanıyorum. Erkek Elmas’ın içindeki şiddet baş kestiriyor ona. Ben yatıştırıcı alıyorum. Erkek Elmas’ın şiddetine hastayım.
Fotoğrafa iyi bakın. 17-18 yaşında bir oğlan çocuğu. Saçları kısa, yüzündeki kadınsı hiçbir şey yok. Ama tişörtü kırmızı gene de.

Ayakkabı boyuyor Basmane’de. Kaba abilerin cangılı orası. Bir oğlan çocuğu için bile tehlikeli ortamlar, ki Elmas bir oğlan çocuğu değil. 22 yaşında bir kadın. Neresinden bakarsan bak kaynıyordur kanı. Para için erkeklerle yatıyor mudur bilemem… Ama harabelerde yatıyordu onu biliyorum. En azından gazete haberi öyle söylüyor.

22 yaşında bir kadın ya da bir kız, İzmir’in en seksenlerden kalma semtinde, ceketlerinden daha vatkayı atmamış abilerin arasında… O yaşına kadar neler yaşadığını bir o bilir. İçinde biriken şiddet seni beni aşar.

Erkek Elmas’ın içindeki şiddetin kapısını açan bir anahtar var. Sonrası altı yerinden bıçaklanan, büyük ihtimalle henüz ölmemişken kafası kesilen bir adam. Elmas o bıçağı ete sokarken, o bıçakla baş keserken şiddetinden emindi. Senin benim hayatta hiçbir şeyden emin olmadığımız kadar emindi. Yaptı. Sonrasını düşünmeden yaptı. Sonrası ne mi?

Basmane garının önünde bir Erkek Elmas. Erkek Elmas’ın elinde bir siyah poşet. Siyah poşette bir kesik baş. Gözünüzün önünde canlanıyor mu? Ben gördüm o resmi. Daha yazıyı okurken gördüm o resmi ben. Bunun filmi olmaz mı şimdi. “Soğukkanlılıkla” neydi o zaman?

Dönelim Elmas’a. 15 dakikalığına ünlü oldu, bugünkü Milliyet'te üçüncü sayfanın sol köşesinde, büyük ihtimalle Yeni Asır’da da. Fotoğrafları çekilirken gülümsediğinin farkında mısınız. Dişlerini göstermeden gülümsediğinin farkında mısınız. O farkında.
*Düzeltme: Elindeki poşet beyazmış.

Yorumlar

No More Virgilius dedi ki…
İki gündür bu yazıyı okuyup duruyorum... Defalarca...
Her seferinde yorum yapayım dedim, tek kelime yazamadım, çünkü parmaklarımın klavyeye uzanmasını bırak, bu yazıda dişlerimi birbirine kenetleyen,beni zorlayan bir şey var, ifade edemediğim...
Senin yüzünün de yazarken gece kadar soğuk ve sert olduğunu gözlerimin önüne getirerek...

Borges'in "ayna ve maske" diye bir hikayesi vardı, tam şu an bende bu yazıya karşı hissettiğim duyguların çağrışımı...
o iki kelime yazmak için aradığım...
bulamayacağım...

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!