Ana içeriğe atla

12 Eylül

yıllar önce bir abime Kenan Evren'i çocukken bir kahraman olarak gördüğümü söylediğimde çok şaşırmıştı. ama benim için öyleydi. anarşi diye bir şeyden bahsediyordu televizyon bu kötü bir şeydi (o kelimenin ne güzel ne tatlı ne mayhoş olduğunu ben yıllar sonra öğrendim o ayır) ve Kenan Evren de çıkıp onu bitirdiklerinden bahsediyordu. televizyonda habire onu görüyordum muhtelif askeri kıyafetler içinde, süpermen görseydim süpermeni kahraman bellerdim ben de. baskın oran bugün Taraf'ta gençler 12 Eylül'ü bilmiyorlar, bilen çıksın damarımı keserim filan demiş. yazının devamını bile okumadım, sadece bu başlık bile canımı sıkmaya yetti. hayır efendim biliyoruz. bir takım inlerden çıkarılan un çuvallarını biliyorum ben mesela. bir takım kötü adamların "kırsal"da elleri enselerinde birleşmiş bir şekilde bir yerlerden çıkarıldıklarını biliyorum. bir başka takım kötü adamların da şehirlerde aynı şekilde hapishanelere götürüldüklerini biliyorum. bunlar sadece işçi sınıfının çocukları değildi baskın amca, aralarında senin gibi insanlar da vardı. ben 12 eylül'ün ne büyük bir acıya sebep olduğunu kendi çabalarımla öğrendim. 83 doğumlu kardeşim ise bu konuda çok az şey biliyor ve bunun sorumlusu da o değil. insanlar yaşlandıkça boku gençlere atarlar ya bu durum tam da o. kardeşim bir şeylerden haberdar olmaya, etrafında olan biteni anlamaya başladığı yıllarda önceki kuşaklar olarak sen ona -ya da bana- bir kişisel tarih aktarımı yaptın mı? bak evladım biz büyük acılar yaşadık, şöyle şöyle oldu, böyle böyle oldu dedin mi? kardeşim ergenliğini yaşarken Turgut Özal bile hayatta değildi ve de Türkiye onun doğduğu senin de o acıları yaşadığın yıllardaki Türkiye'nin fersah fersah uzağındaydı! sen bu aktarımı yapma, sonra da 12 Eylül'ün sadece dolaylı etkilerini yaşayan bir kuşaktan 12 Eylül'ü öğrenmelerini, anlamalarını filan bekle.
sen zaten damarlarını çoktan kestin güzel abim. çok geç artık.
neden aktarmadık, neden çocuklarımıza anlatmadık diye sormak gerek önce. bunun cevabını kendi içinde delikanlıca verebiliyor olmak gerek. ihtiyarlık belirtileri bunlar. yalçın küçük'ü de böyle kaybetmiştik zaten.

Yorumlar

polente dedi ki…
Yakın tarihimizi öğrenmek için illaki birilerinin onu burnumuza sokması mı gerek yoksa demek istediğini ben tamamen kıçımdan mı anladım
Gökhan dedi ki…
evet biraz kıçından anlamışsın polentecim benim demek istediğim aslında şuydu. genç kuşağa 12 eylül'ü bilmiyorlar diye yüklenmenin haksız olduğunu, onların hayatlarını bambaşka kodlar üzerinden kurduklarını, bu kodların oluşumu sırasında müdahale etmeyip, onlara kişisel ya da yakın tarihini aktarmayan önceki kuşakların sonradan 12 Eylül'ü bilmiyorlar diye bu kuşakları aşağılamalarının yanlış olduğunu söylemeye çalışıyordum ben tam olarak. ama sabahın beşiydi ben de götümden yazmış olabilirim tabi
deryik dedi ki…
"gençler 12 eylülü bilmiyor"un devamı olarak "deniz bilmezler, che severler" de var. böyle gider bu. ben şahsen "kenyadan önce konyayı kurtar"ı bile duydum.

ama baskın oran zamanında siyasal fakültesinde bence yeterince anlattı. hani görece üstüne düşeni yaptı diyebilirim, birey olarak. yine de "bileğimi keserim" filan, abes olmuş. ilk kendisi bilmeliydi liseden çıkıp gelen öğrencinin siyasi bilgisizliğini. eh, herkes de mülkiye'de siyaset okumuyo. hele fenci bi öğrenci hiçbir şey duymadan dede bile olabilir.

kardeşim 92li mesela, "erbakan kim, türkeş ne" filan diyo. onu napıcaz o zaman? artık 90lılar üniversiteli. uğur mumcu öldürüldüğünde 3 yaşındalardı, oy veriyolar bugün.

lise kitaplarına girmiş artık 12 eylül, acebağ nasıl girdi? aynen o çocukluk imajı gibi bence, apoletli kurtarıcılar.
Gökhan dedi ki…
kenyadan önce konyayı kurtar'ı kazıdım aklımın bir kenarına deryik. sabahın benim için kör bir saatinde afyonum patlamadan okudum yorumumu, sonra dişlerimi fırçalarken kendimi kenyadan önce konyayı kurtar kenyadan önce konyayı kurtar derken buldum ya!

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!