Ana içeriğe atla

Marla Singer ya da post-modern Havva

Fight Club, finaliyle gönlümün orta yerinde taht kurmuş bir kaç filmden birisidir. Bundan yedi-sekiz sene önce girdiğim mağaradan çıkarken humanizma'yı içerde unutmuş, anarşinin A'sını yanıma almıştım. "Yakalım yıkalım amına koyim bu insan denen hayvan adam olmaz, vezir olur bundan ama adam olmaz" diye bağırıyordum içime içime. Sonra kendi anı galerimde dolaşırken buldum yeniden Fight Club filmini. Ben bu filmi çok sevdim evet. Ama Marla Singer'ı ayrı sevdim.

Özellikle de bahtsız bedevi'nin de kendisine profil fotosu olarak seçtiği bu pozdan sonra. Sinema tarihinde çok az kadın kahraman bırak kadını erkek kahramanı da bu kadar ağır ve afili bir giriş yapmıştır bir filme. Bütün boş vermişliği, daha doğrusu sikine takmazlığı, cool duruşu ve karizmasıyla girer Marla. Ağır çekim bir giriştir bu. Öyle bir hissiyat yaratır ki daha ilk anda alaşağı eder insanı. Sigaranın dumanı olayım dedirtir bu duruş. Yemişim Travis'ini, Taylır'ını ben seni istiyorum ulan dedirtir. Bırak onlar -ki "onlar" "o"dur aslında- yağ çalmaya, örgüt kurmaya, dünyayı yoketmeye filan uğraşsınlar. Çocuk onlar ve dünyayı kendi oyuncakları sanıyorlar, siktir et. Biz seninle kırlara koşalım Marlam, sen üstüme döktüğün viskiyi yala, sonra da çakmağı çak, beni yak kendini yak herşeyi yak dedirtir.
İlk karede bir leydi edasıyla karşımızda arz-ı endam eder Marla. Ama daha ikinci karede bir serseri olduğu hem de esaslı bir serseri olduğu ortaya çıkar. Evini yakmaya yıkmaya kalkmaz. Easy Rider da değildir ki kendini kırlara atıp huzur bulsun. Mekanı şehirdir, şehirde koparak yaşar, Matrix'te de görünür o aslında. Morfeus Neo'yla şehrin içine girer hani, bir sürü takım elbiselinin arasında kırmızı kıyafetli bir kadın görür Neo, işte o sırada Neo'nun arkasındaki çöpte bulduğu şapkayı kafasına takmaktadır Marla. Morfeus adamlarına bir işaret yapar ve yaka paça saklarlar onu. Marla'yı görse Matrix'e inanır mıydı hiç Neo?
Kendini acındırmaya çalışan bir bağımlı da değildir ayrıca. Kafasının sürekli iyi olmasını sebebi büyüklük illüzyonu da değildir. Bu dünyayı kaldırmıyor içim safsatalarına girmez. Doğrudan dener, sadece denemiş olmak için, iyi kafayı normal olmak olarak algılar. Bir çeşit Neanderthaldir aslında. Soyu tükenmiş ya da soyu yeni oluşmaya başlamış olan. Yerleşik kavramların hiçbirine sığmaz, "isyan"ın bile yerleşik bir kavram haline geldiği modern dünyada isyankar bile değildir o aslında. Dünyanın en tehlikeli balığıdır, zehirledi mi çok yaşatmaz ama lezzeti müthiş çekicidir bir yandan da.
Bizim oğlan modern dünyadan sıyrılabilmek için eline asit döken hayali bir arkadaş geliştirecek kadar şizofrenleşmek zorunda kalırken Marla'nın anasında sıyrılmış doğduğunu hisseder insan, öte yandan kadın olduğu için, sırf kadın olduğu için dünyanın geri kalanının anasını sikmeye çalışmakla da uğraşmaz. Çünkü bu erkeğe özgü bir korkudur her zaman, insanlığın bütün birikimini yok ederek, tarihi yok ederek de olsa tarihin bir parçası olmaya çalışmak. Sezar'ın, Napolyon'un, Hitler'in açtığı yoldan erkekler gitmeye çalışır. Bu uğurda ebelerini ortaya koyan erkekler olur. Bir isim bırakabilmenin uğrunda ne yediklerinden bir tat alırlar, ne aldıkları nefesten. Neymiş hatırlanacakmış! Sonunda da erkenden ölüverirler. Bu Fight Club'da bile böyleyken Marla kendi varoluşuyla bir mayın olarak dolaşır sokaklarda, her an birinin kucağına oturabilir, her an bir önce aldığı kararın tamamen zıddı bir karar alabilir, her an ortadan kaybolabilir. Ama ne yaparsa o an içinde yapar, o an için yapar, ileriyi düşünmez.
Adem elmayı yesem mi yemesem mi diye düşünürken Havva gelecek senenin yaprak modellerine kafa yormaktaydı. Taylır Dördün ayın dördünde bir sürü plan, bir sürü organizasyon yaparaktan finans merkezlerini havaya uçururken dünyayı yokettiğini düşünüyordu. Marla'nın gördüğü ise biraz fazla gürültülü bir havai fişek gösterisinden başka bir şey değildi. İşte sırf bu yüzden Marla Singer'dır Dövüş Kulübünün esas kahramanı.
Sonuç olarak, "Marla bizi maça götür, Marla bizi hacca götür, Marla bizi nereye götürürsen götür yeter ki sen götür!" demek istiyorum ben.

Yorumlar

bahtsız bedevi dedi ki…
Bi o var bi de çakması olarak ben işte. Gelmez bizden bi daha gelmezz :)
Gökhan dedi ki…
hahaha hadi ordan! :)
Adsız dedi ki…
pucca var bi de. marlanın aynısının tıpkısı değil mi allahaşkına.
Gökhan dedi ki…
yok ya, marla singer pucca'nın yanında melek kalır
Oakland Capitals. dedi ki…
Oakland Capitals'a Hoş Geldiniz, Çalışkan insanlara,% 3'lük bir faiz oranıyla bireysel kuruluşlar için ihtiyaç duydukları fonları hızlı bir şekilde almaları için finansal destek sunuyoruz. Esnek kredi limitimiz var, Milyonlarca kişi tarafından güvence altına alın, Dakikalar içinde uygulayın. Bizim Özelliklerimiz; Hızlı Uygulama, Anında Karar, Hızlı Fonlama, Özel Destek.

İletişim Ofisi: oakland.formal@hotmail.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!