Ana içeriğe atla

Ver Örümceğimi, Al Batman'ini

Dark Knight’ı seyrettim. Beyenmedim. Evet beyenmedim. Örümceğin ilk iki filmi yeterince hayal kırıklığı yarattığı için sonuncusunu da seyretmedim. Önce Dark Knight hakkında birkaç kelime. O filmin Kara Şövalyesi kimdi arkadaş? Bence tek kelimeyle Joker’di, Heath Ledger denen rahmetliydi. Pis adam! O kadar fena oynanır mı yahu! Orada sadece Christian Bale dingili yok ki. Abilerin var senin orda (Gary Oldman), amcaların var hatta (Morgan Freeman, Michale Cane). Bir yavaş di mi canım kardeşim. Sanki öleceğini biliyormuş gibi oynanmaz ki bir Joker. Öyle bir haşmetle çıktı ki Joker sahneye, bir daha da inmedi. Batman’in kendisini yakalamayı başardığı yerlerde bütün set-up’ı Joker’in kurduğunu ve Batman’i göt ettiğini gösterirsen sen, o zaman ben Batman’e nasıl kahraman olarak bakabilirim ki sevgili Christopher Nolan? İstediği kadar duvardan duvara post-it etsin, bacaklarından ters assın filan. Sen madara ettin bir kere Batman’i bir daha toparlaman mümkün değil ki. Hikayenin, yani çizgi romanın gerçeğinde böyle bir “Joker yarasa adamın yavuklusunu öldürür” durumu olabilir ama sen bunu filmin en ince işlenmiş hikayesi haline getirip bir de tanrı yerine Joker’i koyarsan ben ona taparım bilader, yemişim Batman’i.


Bu arada Nolan biladerimizi Memento’dan biliriz, severiz, biraz karanlık ve fazlaca zekalı bir kardeşimiz olduğunu biliyorduk. Fekat sen sitidyo sisteminin içine girip de "karakterimi satmayacam kardeşim, ben buyum" dersen ortaya yarı sitidyonun istediği, yarı senin istediğin, göğsünden yukarısı karanlık ve soğuk öte yandan belden altı, yani kıçı taşağı bembeyaz ortada bir Batman çıkıyor ki zaten benim için sarsılmış olan Batman karizması iyice bir yere iniyor.

Bir de bu son iki filmdir yaptığın Batman’i insan gösterme derdi telaşı nedir. Eğer illa bir süper kahramanı insani boyutlarıyla işleyeceksen bas Örümcek Adam’ın setini, sopayla kovala Sam Raimi’yi, geç monitörün başına. Çünkü orada da benim zavalı Örümceğime ayrı işkence çektiriyorlar. Oraya gelecem daha dur.

Dönelim yarasa adamın insanileşmesi meselesine. Yarasa Adam Süperman’le Örümcek Adam arasında bir çizgide durur benim için. Süperman adı üstünde süperdir. Buralı değil, dışarlıklıdır, gavurdur, ne yapsa yeridir. Gavur olduğu için de Türklerin örf ve ananelerine, hayatlarına uyum sağlamakta güçlük çeker. Örümcek zaten benim. Ama Yarasa Adam Ömer Koç filan kıvamında bir emmidir zaten. Yani hem buralıdır, dünyalıdır, hem de çok zengindir, biz ölümlü fakirlerin çektiği bir çok derdi çekmez, öte yandan deli sikmiş gibi bir siyah kostüm geçirir üstüne ve adaleti sağlar. Şimdi sen, bakın yarasa marasa, zengin mengin ama o da acı çekiyor aslında ayağı çektin mi olmuyor Christopher. Zenginlerin acısı gösterilmez güzel kardeşim, ayrıca bir zengine o kıyafeti giydiriyorsan insani yönleri olduğunu göstermemen gerekir çünkü o zaman ben otomatikman “bu adam hafif şizofren herhalde, ne gam ne cassavettes (sağolasın M.Ü) niye bulaşıyosun kardeşim sen biz orta sınıf insanların işine, oturup puronu tüttürsene, V.S.O.P’unu yudumlasana, uşağına şarlasana” diyorum. Batman’in tanrısal bir yönü vardır. Adalet dağıtır. Bunu yaparken de insani bir içerik bulamazsın onda. Bu anlamda rolünü en iyi özümsemiş ve en başarılı iş çıkarmış Batman’in Michael Keaton olduğunu söyleyebiliriz. Çok cooldur, seyirciden uzaktır. Normal ve insani değildir, işerken hayal bile edemezsin Michael Keaton’u o rolde. Dolayısıyla da saygı duyarsın. Ama ben Christina Bale’i o rolde görünce, bir de üstüne insani özelliklerle filan görünce gözümün önüne uşağı Alfred’in kucağına başını dayamış, başparmağını emip “Annem beni doğru dürüst emzirmedi biliyo musun Alfred, o yüzden oral dönem alışkanlıklarımı bırakamıyorum” derken görüyorum ki o zaman da işte insanın gönlü ister istemez, öbür tarafta “skerim dünyayı, sıkıldım sizden yakıcam mına koyim ben buraları” diyen bir Joker’e kayıyor. Rahmetli ve de çizik yanaklarından öperem Heath.

Şimdi dönelim benim adamıma. Örümceğe. Ulan Amarika! Bir süper kahramanın iç çatışmasını derinlemesine inceleyeceksen ahan da orda Örümcek duruyor şerefsiz! Bütün zamanların en insan süper kahramanı duruyor. Çocuk kıvranıyor bir yandan okuluna devam etmek, bir yandan para kazanıp halasına destek olmak, bir yandan sevgilisine, bir yandan da babasını öldürmek zorunda kaldığı can kardeşine zaman ayırmak, bir de bunun üstüne her kendini bilmezin süper kötü adam kılığında tehlikeye attığı şehr-i ramazan New York’u korumaya çalışmak için. Bir de üstüne olaylar ilerledikçe kendisiyle uğraşmaya başlıyor. “Ulan bu süper kahramanlık işine girdik ama ne sigortası var ne geliri, bir de üstüne Altıncı caddenin çocukları ne zaman görseler başıma başıma salıyorlar taşı, ben şunu bir daha mı düşünsem” diyerekten kendisiyle uğraşmaya başlıyor. Şuna bak be abicim! Aslan kardeşimin başında süper kahraman olmaktan çok insan olmanın belaları var. Raskolnikof’tan sonra gelmiş geçmiş en derinlikli ve iç çatışmalı karakterlerden birisidir Örümcek Adam! Ama sen n’apıyorsun, veriyorsun kıyafeti, veriyorsun ağı, veriyorsun örümcek içgüdülerini çizgi romandakinden bile daha iki boyutlu bir tip çıkarıveriyorsun ortaya, bir de üstüne Tobey Maguire denen meymenetsiz, karaktersiz, karizmasız, beybi feys çocuğu veriyorsun başrole Örümcek Adam oluyor sana Cin Ali! Cin Ali’nin bile bir ısrarı vardır ulan bu hayatta “Ali topu at! Ali topu at” diye diye dilinde tüy biter de şerefsiz Ali atmaz o topu! “Al amına koyim! Ne topmuş, kafamı siktin yıllardır!” demez. Cin Ali’nin bile bir paradigması varken Örümcek mahallenin taşak oğlanı! Ulan kahramanımızdır, bir tanemizdir diye iki filmi de seyrettim, Digiturk’e düşsün, elbette üçüncüsünü de izleyecem ama insan biraz dikkat eder be kardeşim. Sanki Peter Parker’in dramını birinci elden sunmuyorsun seyirciye, arkadaş arası geyiğinde anlatıyorsun!

“Bizim bi arkadaş var genetik mühendisi geçen gün bunu örümcek ısırdı tamam mı. Seninki o günden sonra duvarlara tırmanmaya başladı. Hehehe!”
“Vay! Viyagra örümcek ha! Biz de ısırtalım kendimizi o örümceğe abi yaa!”

Yapma bunu! Yapma bunuuu!


Yorumlar

Unknown dedi ki…
:))))
Hahahahaha..
Ya bu yazin harika olmus. Harika yetmez muthis olmus.. Cok hosuma gitti. Imzami da atarim altina.. :))
Talisman dedi ki…
Ben Talisman bu arada..
Gökhan dedi ki…
hala türkçe karakter kullanamadığına göre Rusyadasın :) Rusya'dan sevgilerle diye bir James Bond filmi vardı onu hatırladı şimdi.
I Love Lenin Tişörtü var mı? Varsa allaşkına alsana!
Adsız dedi ki…
Süper olmuş, zaten bayılırım çizgiroman hakkında yazılara biliyorsun.
Dur ben de çiziktireyim bir ara.
Diğer yorumlarımı ise seni gördüğümde yapıcam. Ben senin çizgiroman sevdiğini bilmiyordum bu arada, ne güzel çizgiroman muhabbeti yaparız artık. Kızlar arasında çizgiromancı çıkmıyor efenim.
Adsız dedi ki…
Bir de galiba çizgi roman ayrı yazılıyor, hohoho.... :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!