Dün akşam bütün meyhanelerini dolaştım Midilli’nin. Yannis’le bir yandan Midilli köy yerleşiminin sosyolojisi üzerinde konuşurken bir yandan da agoradaki çeşitli kafeneoların (kahve/meyhanelerin) en eski, en otantiğinin önünde uzolarımızı yudumladık. Genç kuşakların buralara gelmek yerine yeni tür kafelere gittiğinden, bu geleneğin yakında yok olacağından bahsetti. Ve daha bir çok şeyden. Barbaros Hayrettin Paşa Midilli’li, Rum bir anneden ve Osmanlı bir babadan doğmaymış. Ayrıca Yunanlıların ikinci edebiyat Nobeli sahibi yazarı Elitis de bu adadanmış. Balık adları, ot adları, denizle ilgili adlar hep Yunan kökenli. Liman kelimesi Yunancadan geliyor mesela.
Sonra Mitilini de geçen yüzyılda yapılmış bir kafeneoya gittik. İçeride yüzyıl başından fotoğraflar, tavan ahşap, içerisi tıklım tıklım, gençler ön tarafta sonradan eklenen kısımda piyanisti ve şantörü dinleyip müziğe katılıyorlar. Yaşlılar içeride sohbet, muhabbet halinde. Bardaki teyze radikanın üstüne zeytinyağı gezdiriyor. Yannis'e dönüyorum. Radika? Gülüyor Yannis, "Evet, radika."
Gecenin sonunda Midilli’deki Türk-Yunan derneğinin başkanı ve süper tontiş eşiyle bir kere daha geldik buraya. Ahbapların oturduğu bir masaya çöktük gecenin son uzosu için. Oradaki teyzelerden biri oğlundan bahsetti. Özgür Çevik’e benziyormuş çocuk. İngiltere’de okuyor, bir kebapçıya gitmişler, adam “Ooo! Niko!” diyerek çekmiş bunları yanına, kebabıydı kolasıydı dayamış, para da almamış. Çocuk şaşkın bir şekilde annesini aramış sonra. “Niko kim ya!” diye. Bu son içtiğimiz uzodan da para almadılar. Gece boyunca ödeyebildiğim tek para ilk içtiğimiz uzonun hesabı olan 5 euro. Para ödetmiyorlar. Ya dükkan sahibi yanımdakilere ödetmiyor, ya yanımdakiler bana. Para harcıycam ulan! Bırakın beni!
Gecenin ortasında gittiğimiz kalabalık masada Sofia oturuyor yanımda. Kırklarında bir antropolog. Sabancı üniversitesinde hocaymış. Son birkaç ayını Dubai’de geçirmiş. Türkiye’den sonra Dubai’ye gidince anlamış farkı. “Çok yaşa Kemal!” diyor. “Mezarına mum yakacağım bir daha gittiğimde. İyi ki varmışsın, iyi ki yapmışsın yaptıklarını. Evet çok garip biliyorum, çünkü ben Yunanlıyım sonuçta. Ama Dubai’de altı ay yaşadıktan sonra Türkiye’yi nasıl değiştirdiği daha iyi anlıyor insan.” Vay be diyorum kendi kendime. Paşam duydun mu…
Sofrada mimarlar, üniversite hocaları, Avrupa Birliği Komisyonu üyeleri var. Türkiye tartışıyoruz, Yunanistan tartışıyoruz. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Uzun zamandan beri bu kadar güzel bir gece geçirmemiştim. Sağolasın Midilli!
Sonra Mitilini de geçen yüzyılda yapılmış bir kafeneoya gittik. İçeride yüzyıl başından fotoğraflar, tavan ahşap, içerisi tıklım tıklım, gençler ön tarafta sonradan eklenen kısımda piyanisti ve şantörü dinleyip müziğe katılıyorlar. Yaşlılar içeride sohbet, muhabbet halinde. Bardaki teyze radikanın üstüne zeytinyağı gezdiriyor. Yannis'e dönüyorum. Radika? Gülüyor Yannis, "Evet, radika."
Gecenin sonunda Midilli’deki Türk-Yunan derneğinin başkanı ve süper tontiş eşiyle bir kere daha geldik buraya. Ahbapların oturduğu bir masaya çöktük gecenin son uzosu için. Oradaki teyzelerden biri oğlundan bahsetti. Özgür Çevik’e benziyormuş çocuk. İngiltere’de okuyor, bir kebapçıya gitmişler, adam “Ooo! Niko!” diyerek çekmiş bunları yanına, kebabıydı kolasıydı dayamış, para da almamış. Çocuk şaşkın bir şekilde annesini aramış sonra. “Niko kim ya!” diye. Bu son içtiğimiz uzodan da para almadılar. Gece boyunca ödeyebildiğim tek para ilk içtiğimiz uzonun hesabı olan 5 euro. Para ödetmiyorlar. Ya dükkan sahibi yanımdakilere ödetmiyor, ya yanımdakiler bana. Para harcıycam ulan! Bırakın beni!
Gecenin ortasında gittiğimiz kalabalık masada Sofia oturuyor yanımda. Kırklarında bir antropolog. Sabancı üniversitesinde hocaymış. Son birkaç ayını Dubai’de geçirmiş. Türkiye’den sonra Dubai’ye gidince anlamış farkı. “Çok yaşa Kemal!” diyor. “Mezarına mum yakacağım bir daha gittiğimde. İyi ki varmışsın, iyi ki yapmışsın yaptıklarını. Evet çok garip biliyorum, çünkü ben Yunanlıyım sonuçta. Ama Dubai’de altı ay yaşadıktan sonra Türkiye’yi nasıl değiştirdiği daha iyi anlıyor insan.” Vay be diyorum kendi kendime. Paşam duydun mu…
Sofrada mimarlar, üniversite hocaları, Avrupa Birliği Komisyonu üyeleri var. Türkiye tartışıyoruz, Yunanistan tartışıyoruz. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Uzun zamandan beri bu kadar güzel bir gece geçirmemiştim. Sağolasın Midilli!
Yorumlar
:))
polentecim, valla barış elçisi olarak gelmedim aslında ama otomatik olarak bir Zülfü Livaneli durumu oluştu :)