Ana içeriğe atla

Atlantic City Sokaklarında-3

Otelden çıktık, otobüs bekliyoruz. O sırada yanaşmış olan otobüsten iri yarı bir amca inmiş, yanımızda. "Bir daha buraya gelirsem beni bütün A.C. düdüklesin!" diyorum zevceme. Yanımızdaki amca "Türk müsünüz?" diye soruyor. İçerden bakınca çok anlamsız bir cümle. "Türkçe konuşuyoruz ne olucaz lan başka?" ama dışarda öyle değil. Bir noktadan sonra herşey Türkçe gibi gelebiliyor adama çünkü.

İkinci bir gurbetçi. 22 yıldır burada yaşayan Konya Akşehir'den Cemalettin İriamca. Sakallar ve Konya yüzünden ağır müslüman olduğunu düşünüyorum ama değil. Çok fena yağmur yağıyor. "Florida'da tropik fırtınalar başladı artık. Bunlar da onun artıkları işte" diyor. Akşehirli Cemalettin İriamca'dan duymayı aklıma bile getirmeyeceğim bir meteoroloji yorumu

"Burası çok kurallı" diyor. "Aslında komünizmle kapitalizmin bir farkı yok" diyor. Çok doğru, çok haklı bir tespit geliyor Cemalettin Akşehirli'den. "Sokaktaki insan"dan bir gol daha. Yıllar önce Sinan'la yarım ekmeğe soğuk sandviç yerken yediğimiz türden bir gol. Sinan daha iyi hatırlar. Belki not geçer buraya. Nihilizmden bahsediyorduk sanırım, Rıhtım Caddesi'ndeki sandviççi Asker'in önünde. Bilenler bilir Asker'i. "Onu bunu bilmem abi, ben annemi kaybettim yeni. Herşey anlamsız geliyor" dedi ve gooool.

"Oraya gidince içiyorsun rakıyı, rahatlıyorsun. Dertlenince, şöyle bir 'heeeeyt' diye bağırıyorsun rahatlıyorsun. Kavga ediyorsun, rahatlıyorsun. Burada yapamıyorsun bunların hiçbirini". Doğru. "Ama oraya gidince zaten ister istemez kavga ediyorsun. Adam yaşlıya bağırıyor, sokağa tükürüyor, dayanamıyorsun giriyorsun kavgaya. O yüzden istemem kalsın oralar, ben burda iyiyim". Bu da doğru. Yanlış diye bir şey yok zaten. Seçtiğin yol var. Sen hangi yolu seçersen o yol doğru, o yol yanlış. Senin seçimin var sadece. Cemalettin Amerikalı burayı seçmemiş. Orayı seçmiş, kurallara uyarak yaşıyor olmanın rahatlığı var üstünde. Çünkü orada hemen hemen herkes kurallara uyuyor. Uymayanı çok kötü cezalandırıyorlar. İşte kapitalizmle komünizmin benzerliği burada Cemalettin Sakallı amcaya göre. On dakika içinde çok insani bir çelişkiler yumağını attı ortaya gitti.

Gitmeden önce senarist olduğumuzu öğrenip Türklüğünü de yaptı tabi. "Bana da bir rol yazsanıza hehehehe..."

Gittikten sonra beni yanına çağırdı. Otobüsün şoför koltuğunda, vitesi gösterdi. 80'lerdeki uzun vitesler vardır ya, mekanik, otobüsün vitesi onlardan. "Bak bunu da yaz" dedi, "Burası Amerika, ama vitesler hala şkrinonik (ingilizce bir kelime söyledi ama hatırlamıyorum ne olduğunu) bizde bir tane bile bulamazsın artık bunlardan."

Yaz dedi yazdım. Aya adam gönderiyorlar ama otobüslerinin vitesleri hala şkrikonik. Ya da chriconic...

Yorumlar

Adsız dedi ki…
asker olayina aciklik: sandvicciye konuyu tam nihilizmden hedonizme baglarken hasil olmustuk sanirim. abi de o ana kadar bizim ne konustugumuzu zinhar bilmeden hikayesini anlatip; "aslinda su hayati keyif almak icin yasayacaksin otesi de yok" diye bizim icin sorunui sipsak cozuverdiydi sanirim.

hani bu baglamayi yapan cok var elbet de (sonradan ogrendim tabii), konuyu baglarken bir yandan da soguk sandvic yapan yok.

not1:
simdi farkettim bak sandvic guzeldi diye hatirliyorum ama tadini ve ne yedigimi hatirlamiyorum. demek ki abide felsefe saglam ama sandvicciligini gelistirmesi lazim.
not2:
canim fena halde sogus cekti. ah su sehirde bulsam bir soguscu kendisiyle ortega y gasset tartismaya bile raziyim

pir dost
Gökhan dedi ki…
"benim annem öldü" kısmı yok muydu peki Sinan? ben mi uydurdum onu?

izmir'e gidicem, buzun içinde göndereyim sana söğüş yiğidim köpeğin olsun!

ne zaman geliyorsunuz yahu bu arada?
Adsız dedi ki…
valla "annem oldu" kismini hatirlamadiydim ama simdi bloga yazmis cocuk, "yok oyle bisey direk uydurmussun" diye yazmak, hemi de burda milyonlarin onunde, hemi de adimi dahi vermeden yazmis olmak... irezil olur cocuk, ayip olur didim, yazmadim yazamadim :o)

temmuzun dokuzusunda gelip agustos sonu donuyoruz, lakin istanbula gelmeyecegiz sanirsam. senin o civarda izmirde olma durumun var midir

pir dost

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!