Ana içeriğe atla

Nusaybin'den notlar

Bir insanın burda yaşaması için burayı gerçekten çok seviyor olması lazım. Bir insan burayı sevmezse burası çok yaşanılabilir bir yer değildir. (bkz YLMZERDGN)

Hakim ton sarı az sayıdaki tepeler sarı, üstlerindeki taşlar kahverengi sarı arası, ova zaten sarı. İnsanın durmadan Laciveaaart! diye bağırası geliyor

Nusaybin'de kasaplar bir kaç gündür dükkan açmıyor. Nedeni de belediyenin et fiyatlarını 12 liraya çekmek istemesi. Mardin'de et 12 lira. Nusaybin kasapları bokunu çıkarıp 15-16'ya kadar çıkarmış fiyatları, belediye başkanı da 12'ye indirmiş bir kaç gündür et satılmıyor. Tavukçular göbek atmakta.

Sokaklar, caddeler hep çocuk dolu. Hepsi geleceğin işsizleri.

Nusaybin her on senede büyük şehirlere 20-30 bin göç veriyor ve kırsaldan ya da daha fakir ilçelerden 20-30 bin göç alıyor.

Şehirde devlet memurları, askerler ve polis haricinde Türk nüfus yok. Burası bir Kürt, Arap ve Süryani şehri. Herkes kendi arasında Kürtçe konuşuyor. Nereye geldiğimi biliyordum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum.

Belediye başkanı ve milletvekili DTP'den ama ikisi de Nusaybin'li değil. Atanmış adaylarmış. Halk bundan rahatsız. Biri Liceli diğer Diyarbakırlıymış. İlçe kendisini temsil etmesi gerekenlerin etmediğini söylüyor.

Belediye başkanı kadın. Kendisini belediye başkanı değil de feminist bir derneğin başkanı olarak gördüğünü söylüyor buralılar. Sürekli kadınları toplayıp bir takım gösteriler, açlık grevleri yapıyormuş.

Yeni kaymakam ve emniyet müdüründen rahatsızlar. Kaymakamın sokağa inmediğini, halkı dinlemediğini söylüyorlar.

Bir kaç günden beri sınır kapısı kapalı. Suriye'yle yapılan ticaret Nusaybin'in en önemli gelir kaynağı, şu anda durmuş durumda. Kamışlı sınırın diğer tarafı. Oranın valisi bu tarafa geçmiş, bizim vali de onu karşılamaya Nusaybin'e gelmiş. O gün esnaf kepenk kapatma eylemi yapmış. Sınırın kapatılmasının altındaki nedenlerden biri olarak bunu görüyorlar. Diğer bir neden de Türkiye tarafına geçerken çıkan kavgalar.

Sınır kapısında iki tarafı birbirinden sadece bir tel ayırıyor doğal olarak. Karşıdan kaçak getirenler bokunu çıkarıp o kalabalıktan faydalanarak telden diğer tarafa mal atıyorlarmış, şimdi teli yükseltiyorlar ki "bu atem tutem men seni"durumunu engellesinler. Nusaybinli'nin tepkisi: İyice Guantanamo'ya çevirdiler burayı!

Hemen hemen herkes oruç tutuyor, namaz kılanlar çok. Ama ağızlarından da küfür eksik olmuyor. Bugün beni dolaştıran Özgür önce Mardin'de yolda önüne çıkan eşekli amcaya "Atını siken kovboy!" diye bağırdı, bir kaç saat sonra da namaz kıldı. Klasik bir Türkiye manzarası.

Bazı kadınlar baya güzel, gözleri renkli, bütün kadınların kendilerine has, güvenli bir yürüyüşleri var, hiçbiri başı önde dolaşmıyor. DTP'nin en etkin üyeleri kadınlarmış mesela burda.

Kendileriyle dalga geçmeyi seviyorlar. Asık suratlı değiller, sohbet ederken biri bir espri patlatıyor sürekli. Öte yandan aniden sinirlenebiliyorlar da, bir anda kavga çıkabiliyor, bardaklar havada uçuşabiliyor.

İftara gidiyorum devam edicem. Ben ve iftar... çok enteresan ya!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Belediye başkanının kadın olması bir dumur detayı.
polente dedi ki…
Hayırdır nerden esti Nusaybin?

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!