Ana içeriğe atla

Gece sayıklamaları

Zevcem içeride uyuyor. "Zevcem içeride uyuyor" diye düşünmek bana bazen acayip tuhaf geliyor. Ne ara lan! Ben ne ara evlendim! Daha liseden mezun olalı şunun şurasında... vay dedeniii! 16 yıl olmuş. Ben son yıllarımda acı biriktirmişim hep anı yerine, onu görüyorum. Zevcemle biriktirdiklerim hariç, birlikte dolaştığımız onca ülke, aynı anda dikkat ettiğimiz onca detay. Başka hiçkimseyle aynı zevki alamazdım onunla yaşadıklarımdan.

Yalnız yaşadıklarım var bir de. Vurduğum balıklar. Sabahın beşinde karanlığın içinden bana doğru süzülen kiloluk levreğin güzelim parıltısı. Kadıköy'de tramvay yolundaki kör bir adamı herkes "niye çekilmiyor yahu bu adam?" diye düşünürken atılıp tramvayın önünden almam. Herkes adamın kör olduğunu görüyordu, ama kimse görmediğini, yani nerede durduğunu görmediğini anlayamamıştı. Empati kurmanın tepe noktalarından birisiydi benim için o an.

Ya da iki kişilik anılar. Barcelona'da, Park Güell'de Sinan'la bir güvercini çöp tenekesinin içinden kurtarmamız. Sonrasında bu olayı düşünüp "Bir lokma ekmek için çöpün içine giriyorsan bir ömür boyu çöpten çıkamazsın" özlü sözünü uydurmam. Gene Barcelona'da Türkiye'de hiçbir maç için yapmayacağım şeyi yapıp, kelimenin tam anlamıyla donuma kadar ıslanarak El Clasico'yu seyretmemiz.

Lisedeyken güruh halinde güzel şeyler yapardık biz. Tiyatro provaları yapardık, maçlarımız olurdu, uzun eşek oynardık, atar tutardık, birbirimize yazdığımız şiirleri okurduk, ders asardık. Herkesin yaptığı şeyler, biliyorum. Bize özgü değildi evet. Ama güzeldi be.

Biraz da ekip ruhunu sevdiğim, bir ekiple çalışmaktan zevk aldığım için bu işi yapıyorum aslında. İşimin bir yanı fena halde kendi başına kalıp konsantre olmayı ve yazmayı gerektirirken diğer yanı da her kafadan bir sesin çıkmasını ve yaratım sürecini gerektiriyor. Ama gene de eskisi gibi değil. Ne kadar geyik yaparsak yapalım bir amaca odaklıyız. Hepiniz öyle değil misiniz? O günün değişen amacına odaklı bir beyinle geyik yapma durumları

Zihinlerimiz mi çok boştu acaba? Biriktirebilme kapasitemiz, birbirimize dayanabilme gücümüz, birbirimizi her şeye rağmen sevme ve kabul etme yeteneğimiz mi vardı o zamanlar? 30 kişiydik, elbette gruplaşmalar oluyordu içimizde. Ama eğleniyorduk yahu. Ben mi çok saftım? Hala mı çok safım? Nostalcik olmak gibi bir sorunum mu var benim?

Sorumluluklarımız mı izin vermiyor artık biraraya gelmeye, değiştik diye mi? Sınıf arkadaşlarımdan bahsetmiyorum, herhangi bir on kişinin toplaşmasından bahsediyorum. O zamanlar da birbirimizden oldukça farklıydık halbuki. Aynı sınıfa kapatılmış olmak mıydı mesele? Şimdi aynı ofise kapatılanlar, o duyguyu takip edebiliyorlar mı? Bilmediğimden soruyorum. Ne biliyim, birlikte bira içerek maç seyreden 5-10 kişilik bir ekürisi olan var mı mesela? Yoksa ikili, üçlü çekirdek aileciklerin piknik, yemek daveti gibi vesilelerle biraraya gelmesinden mi ibaret artık sosyalleşme olanakları?

Yirmi gün kadar Paris'te bir ailenin yanında kaldım pansiyoner olarak, benimle birlikte bir de İngiliz mühendis kalıyordu evde. Dört kişilik bir aile, anne, baba, abi ve kızkardeş. Masalarında sürekli birileri vardı bizim haricimizde de. Sadece akşam yemeğinde değil, eve gelip yemeyi tercih ettikleri öğlen yemeğinde de. Sarko'nun nasıl Bruni'yi kaptığını konuşuyorlardı kakara kikiri yaparak. E peki bu ne?

Bilmiyorum. Gene bilmiyorum. Gene kafam karıştı. Gittikçe yalnızlaşacaksak eğer, niye kendimize bir tekne alıp denizlere açılmıyoruz ki tek başımıza?

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Niye böyle diyorsun Gökhan? Sizde de masada devamlı birileri var; ben! Hahahaha!!!
Gökhan dedi ki…
Sen zaten aileden sayılırsın şekerim, Maya, Kızım ve Müge.
Adsız dedi ki…
Kırıldım, küsüyorum.
Gökhan dedi ki…
Hahahaha! Biliyordum! Dün Zevcem yanımdaydı yazarken. "bak çok kötü bozulacak şimdi" dedim doğru çıktı. Ne var Müge! Sen de ailemizin bir kızı değil misin! Çilek'ten genç kız odası isteyen ben miyim?! Sen insan kızısın onlar Maya kızı, Kızım kızı. Nusaybin'den hurma getirdim sana, artık bankada ilk hesabını açtırmanın zamanı geldi, bundan sonra harçlıklarından biriktireceğin, bayramlarda el öpüp alacağın hurmaları o hesapta biriktireceğiz, college education'ını oradan karşılayacağız canım benim :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!