Ana içeriğe atla

BUNU DA GÖRDÜ BU GÖZLER!

Ofisten biraz önce eve gelebildim. Saat gecenin 1'i. Eve girer girmez kızları dolaştırmaya çıkardım. Hazır çıkmışken Domino's'tan pizza aldım, televizyonun karşısına geçtim kanalların arasında dolaşırken "Yemekteyiz" programına rastladım. Televizyonu zevcemle birlikte seyretmiyorsak normalde bir saniye bile durmam, anında zaplarım. Fakat bu sefer durdum. Nedenini bir paragraf sonra anlatacağım. Sabırsızlar direk oraya zıplayabilirler.

Türk televizyon tarihinin gördüğü en enteresan işlerden birisi Yemekteyiz. Bitmedi, bitmeye de niyeti yok sanırım. Hemen hemen her gün rating sıralamasının ilk 20'sinde yer bulabilen bu kadar ucuza maliyetli bir programı kim, niye bitirsin ki? Üstelik Türkiye'ye çok büyük bir hizmette bulunurken! Türk insanını üçüncü cinsle tanıştırabilmek, bugüne kadar çoğu açık görüşlü, entelektüel ve cinsel özgürlüklere saygı gösteren senaristler tarafından yazılan Türk dizilerinin (BİM hariç) hangisine nasip oldu allah aşkına? Bu program sayesinde her hafta milyonlarca ailenin evine bir adet gey giriyor. Şarkı söylüyor, göbek atıyor, espri yapıp herkesi güldürüyor, adı üstünde neşe katıyor ortama. Üstelik dedikodunun, çekiştirmenin allahını da onlar yapıyor.(Madem seyretmiyorsun nerden biliyorsun diyecek olanlara, konuyla ilgili cümlenin başını bir kere daha okumalarını tavsiye ederim. Ne diyor yazar? "Televizyonu zevcemle birlikte seyretmiyorsak" diyor.) Bence süper, hiçbir itirazım yok. Bu iş üç yıldır neredeyse her hafta yayınlanıyor ve nerdeyse her hafta bir adet gey yarışmacı oluyor. Türkiye'de bu kadar come-out olmuş gey var mıydı? Ben bunu anlayabilmiş değilim. Çünkü bu grubu örneklem olarak alırsak, bu grubun haricinde en azından bir bu kadar da bu programa çıkmayı düşünmeyen come-out olmuş gey olduğunu varsayarsak, bir de bunun iki katı kadar henüz come-out olmamış gey olduğunu eklersek bir milyondan fazla geyimiz olduğu sonucuna varabiliriz. Herhangi bir parti için hayvan gibi bir oy potansiyelinden bahsettiğimizin bilmem farkında mısınız? Bu üçüncü cinsiyet meselelerinde benden çok daha militan bir tavır takınan ve herkesin özgürce cinsel tercihleri doğrultusunda yaşayabilmesini savunan zevceme her zaman şunu söylerim: Türkiye bir "yap ama bahsetme" ülkesidir. Koskoca bir Osmanlı İmparatorluğu tecrübesinden sonra maalesef etnik, kültürel, dini, cinsel ya da herhangi bir azınlık kimliğinin ancak ve ancak ana akıma, çoğunluk kimliğine uyumlandığı, muhalif olmadığı ve o akıma karşı sesini yükseltmediği sürece kendisine yaşam alanı bulabildiği bir ülkede yaşıyoruz. Gey olabilirsin, ama bunu söyleme, ot içebilirsin ama bunu söyleme, Kürt olabilirsin ama bunu söyleme, Alevi olabilirsin ama bunu söyleme. Yaşa. Ama bahsetme. Bu baskıcı toplumsal ruhayility'nin varlığı gene de bugün Türkiye'nin her hafta bir geyin şakır şakır geyliğini göstermesine engel olamıyorsa bu Yemekteyiz sayesinde olayor. Ha o yarışmacılara birisi kamerayı mikrofonu uzatıp gey misiniz diye sorsa alacağı cevap çok büyük bir ihtimalle "Hayır! Ben sadece nazikim. Bir zamanlar sevdiğim bir kız vardı, vermediler, sonra böyle oldum efendim" Zeki Müren cümlesi olacaktır, o ayrı.






Bütün bunlar bir yana, bu gece gördüğüm Yemekteyiz, beni kozmik bir olay gibi çarptı ve hayatın anlamını bir kere daha düşünmeme sebep oldu. Yemekteyiz'de bu hafta gey ikizler var. Bu adresten ulaşabileceğiniz yemekteyiz tanımında kendilerini görmek mümkün. Şimdi bu yazıyı yazarken hadise biraz daha soğumuş olduğu ve google'a "gay twins" yazınca bir sürü ikiz geyle karşılaşınca "evet lan demek ki olabiliyormuş!" diyorum. Ama bir saat önce şaşkınlıkla onları izliyordum. Ve şöyle diyordum: "Vay be! Hem ikizler, hem geyler! Bunu da gördü bu gözler!"

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Ben bu programda gay'lerin "eğlence unsuru" olarak araya serpiştirilmesinden hoşlanmıyorum; sanki gay'lerle gülmüyorlar da, gay'lere gülüyorlar, bir nevi freak show hesabı. Ama kendileri de katılıyorlar yani, ben ne yapayım.
Borsalino dedi ki…
Gökhan Bey, doğrudur, Türkiye bir "yap ama bahsetme" ülkesidir. Ne yazık ki, ben de zevceniz gibi militan bir havadayım bu konuda. Yıllar önce Ankara Lambda'ya gidip, çay içen iki lezbiyen (ortaokul) resim öğretmenini gördüğümde oldukça sevinmiş ve acaba çocukların aileleri bunu biliyor mudur diye de düşünmüştüm. Bilmediklerinden eminim. Ha bilseler, kesin ortalığı ayağa kaldırıp, bu sapıklar çocuklarımınızın aklını bıybıybıybidibidi şeklinde okuldan atılmalarına neden olurlardı. Peki ama ne zaman "yap ama söyle ve gurur duy kendinle" ülkesi olacağız biz? Bu gidişle hiçbir zaman.
Puffy dedi ki…
Kısa ve öz,
Adam gibi şeyler yapıp,bunu doğru düzgün şekilde söylemeyi becerebildiğimizde ve gururu da dozunda duymayı öğrendiğimizde.
Gökhan dedi ki…
Mügeciğim gayler o programa eğlence unsuru olarak serpiştirilmekten müteessir değiller dediğin gibi şekerim, doğru dürüst televizyon bile seyretmeyen bir insan olarak bilmediğinin farkındayım ama bu ülkede televizyona çıkmak o kadar çok insanın istediği bir şey ki...

Sayın Borsalino size Yonanistan'a filan taşınmanızı öneririm Türkiye bütün modernleşmesine rağmen bir Doğu toplumudur. Evet ödaymonizmin her türlü açılımı Doğu toplumlarında da yaşanır. Sadece bilimsel amaçlarla yaptığım bir takım araştırmalar sonucunda cep telefonuyla çekilmiş seks kayıtlarına ulaştığım bir takım arapların görüntüleri var ki ohooo uçuşuyor ortalık, görmeniz lazım. Demek ki neymiş, sadece Türkiya'ya özgü değilmiş, bütün Doğu toplumlarında varmış bu bok. Peki nerden gelmiş? Konuya çok ağır ve entellektüel bir açılım getirerek bitiriyorum yorumumu, İskender ve ordusu Makedonya'dan getirmişler. Sonra da Doğu'da kalıvermiş zevkü sefanın her türlüsü. Amma velakin hala, yap, ama söyleme.

Puffy'ciğim maalesef katılamıyorum sana, asla değişmeyecek. Alışınız. Ya da Vorçistırlı Müge'nin de anlaması için, "get use to it" :P
Adsız dedi ki…
Geçen hafta ben bile, cismen olmasa da ismen o izlemediğim televizyona çıktım Gökhan Bey'ciğim. Bu hafta da çıkıyorum, pek bir heyecanlıyım. :D
Gökhan dedi ki…
Az kaldı yavrucuğum, seni yavaş yavaş alıştırıyoruz, yakında cismen de çıkarıciiz işallah :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!