bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler"
Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın tacizine uğramadan kitap okuyacak sükunete ulaşabildiğim yer sadece tuvalet. Ha son zamanlarda yatmadan önce de okuyorum ama onun sonu genelde horlamayla bittiği için son beş sayfa her seferinde yeniden okunuyor, çok etkili değil.
Gene alakasız bir yere gittim, hemen geri dönüyorum. 68 bilinen bir tarih, 68 Mayısında Paris de ilk anda insanda "haa biliyorum ya" duygusu yaratıyor. Amma velakin kitaplıktan "tuvalette okunabilecek kitap" araştırması yaparken gözüme çarpan bu kitap şu soruyu sormama sebep oldu: Gerçekten ne biliyorum 68 Fransa'sı hakkında. Bir tek aklıma gelen daha önce de belki anlattığım Abidin Dino fotoğrafıdır. Ki bu fotoğraf da olanın değil olanı resmeden adamın fotoğrafı. Kısaca anlatayım. 68'de öğrenci eylemleri olurken çekilmiş bir foto bu, Dino diğer basın mensuplarıyla birlikte bir köşeden öğrencileri seyrediyor, Paris'in insana "allah belasını versin, bu detaylardır bir şehri şehir yapan!" entel dantel duygusunu yaşadan nefis elektrik direklerinden birine tırmanmış, diğer gazeteciler fotoğraf çekerken elinde bir eskiz defteri, koluyla direğe çengel olmuş, çiziyor. (Söylediğim anın çok benzeri bir anın fotoğrafı şu adreste bulunabilir. http://www.fotoritim.com/yazi/goksin-sipahioglu--monsieur-sipa-fotografci. Körolasın internet! insanda anlatma zevki bırakmıyorsun ki!)
Gene alakasız bir yere gittim, dönüyorum. Sonuç olarak "68'le ilgili çok fazla bir şey bilmiyorsun Kokan!" dedim kendime ve aldım okumaya başladım. Enteresan bir ayrım dikkatimi çekti.
İkinci Dünya Savaşı'ndan yorgun ve zayıflamış çıkan Fransa'yı 45'lerden 68'e kadar tekrar dünyanın sayılı güçlerinden biri haline getirmeye çalışan ve bunu başaran bir eski kuşak var. Öğrencilerin, gençlerin ne istediğini anlamıyorlar. "Ulan biz bunların yaşındayken Nazi bombardımanıyla uğraşıyorduk! Ne istiyor bu eşek herifler! Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında!".
Öte yanda gençler duvarlara 68'in en bilinen sloganını yazıyor "Gerçekçi ol, imkansızı iste!". Üniversiteleri işgal ediyorlar. Protesto eylemleri, yürüyüşler... İşçilerle grevlere katılıyorlar. Ve sağcılarla ve polisle ve jandarmayla çatır çatır çatışıyorlar. Stalinistler, Troçkistler, Maocular, Anarşistler. Hepsi kendi içlerinde üçe dörde ayrılmış (ne kadar tanıdık değil mi?) ama konu eylem koymaya gelince birleşiyorlar. Ve değiştiriyorlar. En önemlisi bu. Değiştirmeyi başarıyorlar. Birlikte.
Biz niye sıkılıyoruz? Çünkü hepimiz tekiz, özeliz ve bu dünyanın bizi haketmediğini düşünüyoruz. Çünkü hepimiz aynıyız, sıradanız ve dünyanın ve hayatın karşısında tek başımıza zayıfız . İnternetten koyuyoruz tepkimizi. İran olmaya karşıyız, Filistin'de katliama da karşıyız, PKK'ye karşıyız, savaşa da karşıyız, AKP'ye karşıyız, YÖK'e karşıyız, türbana karşıyız, bas tuşa, yaslan koltuğuna, rahatla. Aaa yalnız değilmişim aslında, iddia ediyorum benim gibi düşünen birilerini bulmam işten bile değil.
Peki ama neyi değiştirdim? Hiçbir şeyi. Peki bir şeyleri değiştirmek için neyi göze alabilirim? Hiçbir şeyi. Peki ileri doğru bir adım daha atar mıyım? Gerçek bir tepki gösterebilir miyim? Asla! Çünkü o adımı atmanın düşüncesi bile beni korkutuyor. Sahip olduklarımı kaybetmeyi göze alamam. İş aileme, hayatıma gelmeden önce kaybedeceklerim bile gözümü yeterince korkutuyor. Bugüne kadar sahip olduklarımı ve biriktirdiklerimi, işimi, kariyerimi kaybedebilirim.
Halbuki "Herşeyini kaybetmedikçe asla güvende sayılmazsın". Ve sahip olduklarının gerçek değeri onu kaybettiğin zaman anlaşılır. Arabanı yak, arkasından ağlıyorsan, isterse o araba çocukluk hayalin olsun, isterse yıllardır onu almak için para biriktiriyor ol, arkasından ağlıyorsan, sen arabaya sahip değilsin, araba senin sahibin. Ferrarisi'ni satan bilgeye bakma, maçası sıkıyorsa yaksaydı o Ferrari'yi.
68 kuşağı dünyada ve Türkiye'de bir çok şeyi değiştirdi. Türkiye'nin bu kadar kapalı, her alanda faşistleşmeye bu kadar yatkın bir ülke olmasını sağladı 68 ve sonrasında gelen "devrim dalgası". Cuntanın etkileri yavaş yavaş azalırken bize tepki göstermeyi öğretmeyi unuttular, göz ardı ettiler. Eski kitapçıda tanıştığım bir solcu abiden ödünç aldığım John Reed'in "Dünyayı Değiştiren 10 Gün" kitabını geri vermeye gideceğimi söylediğim gün beni evden çıkarmadı annem babam. 16 yaşındaydım. Okuduğum liseyi işgale ya da pankart asmaya gitmiyordum. Yapacağım şey bir kitabı geri vermekti sadece. O kitabı hala saklıyorum, bir gün bir şekilde geri verebilir miyim diye.
Ama bir tek şey var ki onları suçlayamam. 68'ler yaşadılar. Ölürken dünyayı ve ülkeyi kendi istedikleri yöne doğru değiştirmeye çalıştıkları günlerin anıları olacak gözlerinin önünden geçen film şeridinde. Çünkü o film şeridinden işediğin, yediğin, çalıştığın anlar geçmez. Gerçekten "yaşıyorum!" dediğin anlar geçer.
Ben ölürken ne geçecek gözlerimin önünden?
Bu foto sadece kadın veya gay veya biseksüel okuyucunun dikkatini çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Oh bebek, seni memnun etmek için, şu çıbıl halimle sabaha kadar yalayabilirim"
Yorumlar
V: Bana da öyle geldi abi, topçu zannımca ama hangisi olduğunu çıkaramadım kramponsuz. İnternete naked man yazdım fotolardan bu abiyi verdi en dikka çekebilir olaraktan
Gökhan sen bu diziyi biliyor musun bilmiyorum ama bilmiyorsan da öğrenmen lazım. Bayılırsın. Bende 40'lar ve 10'lar var.
Bu arada zenci erkekler de aslında kadınlar gibi meta muamelesi görüyorlar. Sanırım Lars Von Trier abim işlemişti bu konuyu..
http://www.splendicity.com/sheknowsbest/happy-birthday-hugh-jackman/
Talisman, allah canımı alsın geçen yaz aynı böyleydim, sonra araya sakatlık girdi, kilo aldım anasını satıyim!
Tekrar Müge bu kadarlık bir rüyaya bile PG 13 yapıştırmış olman, senin de içinde minik bir ahlak kumkumasının yattığını gösteriyor bence
Sarya devir paket devri, devir teaser devri, fragman güzelse filme gidiyorsun, filmden tiskinsen de önemli değil bir kere bilet alıp girdin bile. Ben de paket yapmaya çalışırım amma velakin çocukluğumdan beri beceremem. İçerik sağlam, dışarık sallanmakta :)
A-ha sana link! Bu da açılmıyorsa "Getty Images 1940'lar" diye ara. Teker teker de alabildiğin, 1900'lerden başlayan 10 kitaplık bir seri.