Ana içeriğe atla

Kadınsan Boku Yedin Olm!

Bu yazıyı yazmak uzun bir süredir aklımda. Puffy biraderimin şu yazısını okuyunca bir kere daha aklıma geldi "Ulan ben bunu yazacaktım!" dedim. Aradan bir ay geçtikten sonra, ilk boş vaktimde çakıyorum efendim.

Ebru Şallı "kilolu kadın çirkindir" demiş. Kate Moss bunu duymuş, durur mu, "Hiçbir şey sıskalık kadar zevk vermez" demiş. Şimdi bu hemen alttaki ablaların gerçekten güzel olduğunu düşünenlere sesleniyorum. Bu fotoğraftaki güzel kadınların hepsine sırayla, uzun uzun bakınız.


Bu iki ablaya çok fena halde katılan birileri daha vardı tarihte. Gerçi onlar sadece Yahudi kadınların iyiliğini düşünüyordu. Yahudi kadınların zayıf daha güzel görüneceğini düşünüyorlardı. Sloganları da "Hiçbir şey Yahudi kadınlarının sıskalığı kadar zevk veremez" idi. Gerçi onlar bir yerden sonra hadisenin bokunu çıkarıp olayı bütün Yahudi cemaatine yaydılar ama olsun.

Şimdi üstteki fotoğrafa uzun uzun bakan ve iç geçiren arkadaşlar bir de şu alttaki fotoğraflara bir baksınlar lütfen. Aynı cinsel çekimi hissetmiyorsanız, biraz önce güzel bulduğunuz kadınlardan sonra bu kadınları da güzel bulmuyorsanız sizde bir sorun var demektir.

Auşvitz'den bundan elli küsur yıl önce kurtulan bu kadınlar insanoğlunun çektiği toplu acıların en ağırlarına maruz kalmış sayılı toplumlardan (Zorunlu Göç sırasında Ermeniler, Vietnamlılar, Kamboçyalılar, Sudanlılar, Etiyopyalılar, Ruanda'nın Hutuları) birinin üyeleri. Şimdi yaşıyorlarsa ak saçlı, torunlarını seven, tombul teyzeler olmuşlardır. Bundan elli yıl önceki hallerinin podyumlarda üstlerinde binlerce dolarlık elbiseleri taşıdığını görünce ne düşünüyorlardır acaba.




Evet obezite gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sorun. Fethiye'de, Didim'de, Alanya'da yazın dolaştığınızda Essex'li domuzcukların dozu kaçmış "seski" elbiselerine ve dozu kaçmış cinsellik fışkırmalarına maruz kalırsınız. İşçi sınıfının çocukları eskiden açlıktan incecik olurken ucuz ve yağlı yemekten aksine obez oluyor artık.

Daha üst sınıflardansan, dış görünüşün sınıfının önemli bir göstergesi ise, şişman olmayı kabul edemezsin. Ayrıca üstyapıdan bakarsak gene aynı yere ulaşıyoruz, şişmanlık tercih edilmeme sebebidir bir kadın için. Ayrıca grup içi statünü de tehdit eder.

Bu zavallı kadınlar için hayat ne kadar zor. Kimliklerini varedebilmek için fiziksel varoluşlarından feragat etmek zorunda kalıyorlar. Yemiyorlar, yiyorlar, sonra kusuyorlar. Yemek onlar için bir suç artık. Yemiyorlar, kanıyorlar, bir de üstüne yüzlerine baktıklarında kusurlu bir yaratık görüyorlar. Dudakları yeteri kadar kırmızı değil, gözleri parlamıyor, ciltleri sivilcelerle ya da izleriyle dolu. Bacaklarında selülit var, göğüsleri yeterince dik değil. Üstelik bu kusurları kapatırken bir yandan da vücutlarının bu kusurlu parçalarını bir miktar göstermek zorundalar. Yoksa tercih edilmezler, yoksa kadınsal kastın en alt seviyelerine düşerler. Gözlüklü, kendine bakmayan inek kızlardan ya da aşırı yemekten kıpkırmızı ve şişkin yanaklı zevksiz işçi kızlarına benzerler. Aynada baktığı kendi cismini beğenmeyen, dışarıda gördüğü başka dişileri beğenmeyen, kendisini hep birileriyle karşılaştırmak zorunda olan kusurlu kadın. Zavallı kadının en büyük kusuru zaten dünyaya gelmiş olmak değil mi?

Peki ama 60 ve 70'lerin sütyen yakan kadınları nereye gitti? Ya da onların kazanımları sayesinde iş dünyasında kendisine yer açan 80'lerin kadınları. Bu kadınlar kendilerini gerçekleştirme mücadelesinin farklı biçimlerini yaşamadılar mı? Onların sayesinde şehirli kadınların toplumdaki duruş ve algılanışı bugünkü konumuna gelmedi mi? Peki neden onların kızları Romalı zenginler gibi boğazlararına kaz tüyü sokup duruyor? Sorunun cevabı kendi içinde mi? Romalı zenginler gibi bir ziyafet sofrasında oturdukları için mi acaba? Bizim Türkiye'de yaşadığımız kazanılmamış, bahşedilmiş hak sorunsalının bir başka türlüsünü mü yaşıyorlar? (Türkiye'de kadınlara en büyük kötülüğü Atatürk'ün yaptığına inanırım ben. Bunun üstüne bir yazı yazmıştım di mi? Yazmadıysam hatırlatın bununla ilgili bir yazım da var.) Genç kadınlar, genç kızlar, kendilerinden önceki kuşakların mücadelesi sonucu doğuştan sahip oldukları hakları kazanmamış olmanın sıkıntısını yaşadıkları için mi dünyayı bir kenara bırakıp kendilerine yöneliyorlar acaba? Ya da mücadele edecek yeni bir alanları olmadığı için mi? Gerçekten isteyen ve gerekli kalitelere sahip bir kadın için Billiye Gates olmak eskisi gibi imkansız değil artık. Bu mu acaba sorun? Herşeyin ellerinin altında olması mı? Çünkü insan doğası gereği mücadele etmek ister. Savaşmak insan denen hayvanın hayatta kalmasını sağlar. "Bu beden benim!" meselesi çözüleli çok oldu gelişmiş toplumlarda. "Bu kusurlu beden benim!" çağındayız artık. Estetik operasyonlar, milyarlarca dolarlık diyet, kozmetik, moda endüstrileri ve boyalı (!) basın kadına aynı şeyi empoze ediyor sürekli. Evet potansiyelin var, evet güzel olabilirsin, evet tercih edilen olabilirsin, evet gözde olabilirsin, evet popüler olabilirsin, evet seksi olabilirsin ama bütün bunlar için bizim yardımımıza ihtiyacın var.

Ha şimdi Puffy kardeşimin yazsıına binaen bir eklemede bulunayım. Aynen Puffy'nin de dediği gibi Biz erkeklerin çoğunluğu için kadın dediğin aşağıdaki gibi bir şeydir.



Bu da algılama biçimi de esasında aşağıdaki şeyden gelmektedir, ki aşağıdaki şey binlerce yıl öncesinden gelmektedir.

Ve fakat en önemli noktayı unuttuğumu sanmayınız.
Yukarıda uzun uzun geyiklediğim bahiste erkek hangi kadının umurunda?
Cevap veriyorum. Hiçbir kadının.

Not: Ulan gene nerden girdim nereye geldim allah kahretsin be!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Ulan şurda bi yazı okuycam enişten elli kere birşey söyledi, elli bir kere birşey sordu. Bi müsade et be adam yaa, hayret bişi. Ben nette online'ken hayatta offline'yım. (Hoşuma gitti, slogan gibiymiş, bu lafımı kullanmayın bir yerde.) Ne yorum yazacağımı unutturdu.
Atatürk'lü yazıyı da yazmadın, yazsana.
Adsız dedi ki…
Enişten değil, bacanağın.
Gökhan dedi ki…
"Bacanağa selam yollara devam"

Kamyoncu oldum ben! :)

Atatürk yazısını yazayım en kısa bir zamanda. Bana hep böyle oluyor bu, meseleyi kafamda kurup oturttuysam yazmış kabul ediyorum kendimi. Sonra da ben bunu yazdım lan, yok yazmadım, hayır yazdım yazdım.
No More Virgilius dedi ki…
Dün gece hatunla bu postu okuduk birlikte.
"Ama bunlar [Glamour] şişman aşkım ya" dedi.
"Kilolular ama çok güzeller, zenci haricinde çekici hepsi, yuvarlak hatlılar ve ışıldıyorlar" diye karşılık verdim.
"Fakat bunlar cidden şişko, şu bacağa bak [lizzie miller] ne kadar kalın" itirazında bulundu.
"Aşkım, bir kadını çekicilikten uzak kılan şey kilosu değildir" şeklinde mukabele ettim.
"Ya nedir?" diye sordu.
"Etleri sarkmamış, selülitle kaplanmamış ve pürüzsüz bir cildi olan kadın, o kiloyu taşıyabiliyorsa eğer, parlıyordur ve çekicidir" diye açıkladım.
Bu açıklama üzerine yüzü asıldı. Baktım konuşma aleyhimde gelişiyor,
"tabii bu resimdeki kızlar 22-23 yaşlarında, hayatlarını objektiflere poz verip güzellik salonlarında gezerek geçiriyorlar, doğum yapsınlar, bizler gibi gece gündüz çalışsınlar, bir de çocuk doğursunlar, işte o zaman görürsün onları ne hale geliyorlar" diye kıvırmaya çalıştım.
"Gene de şişko bunlar" dedi.

Baktım şişkolarla rekabet etmek/edememek derdine düştü kendi içinde, o zamanlar senin blogu kapatıp hemen Scarlett Johansonn'ın resmini bulup açtım google'dan, "işte kadın bu ve o resimdekilerin hepsi meleğe kurban olsun" dedim, bu açılım sonrası suratı düzeldi, gülümsedi. Scarlett erkek/kadın farketmez, tüm dünyalılar için ulaşılmaz/yarışılmaz/rekabet edilemez olduğundan ilişkimiz tekrar yoluna girdi hocam:)

Yani az daha bu post mutlu bir beraberliği yıkacaktı :)
Gökhan dedi ki…
Virgilliusçuğum en son isteyeceğim şey yuva yıkan bir post yazmak olurdu, hele seninki gibi zor kurulan yuvaları yıkan adamın cehennemde üstünde adı yazan bir kazanı olur :)
Adsız dedi ki…
Cehennemde insanın adı yazan kazan da pek bir customised dokunuşmuş. Tailored cauldron, initallerle bezeli. Kişiye özel LV çanta gibi. Hımmm...
Gökhan dedi ki…
Zebanileri de zaten Jan Pol Gotiye giydirecek minnoşum, olmazsa olmaz! :) Çağrışım dakikalarımdayım Gotiye'den gidicem bi yerlere ama gitmiyorum iğrençleşmemek çabasıyla!
Talisman dedi ki…
Neee doğru mu söylüyosuun?
Kandırma bak şişmanların ahı çok pis tutar.
hehehe
Bu yazıyı ilişki cv me ekliycem.
İlişki sivisi ne ya, ırıspı gibi.
Bak sevindim, saçmalıyom. :))
Adsız dedi ki…
İlişki CV'si ne güzel lafmış, hihoha... "Size bir CV'mi veriym. Dosyayı hazırlıyorum." gibi mesela.
Gökhan dedi ki…
Talisman bu ilişki CV'si bence çok iyi fikirmiş, ayrıca inan bana, normal erkeklerin çok büyük bir kısmı sıktıklarında kemiğe de değecekleri bacaklar ve de kalçalar istemez.
Adsız dedi ki…
Evet, tecrubeyle sabittir. bi arkadasim (!) bir miktar (!) kilo aldiginda sevgilisi pek bi sevinmisti, `sana sarildigimda kemiklerin elime gelmiyor artik, oh` demisti. Demis yani, ben ondan oyle duydum. :)
Gökhan dedi ki…
bakınız bir arkadaşın (!) tecrübesiyle sabit :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!