Ana içeriğe atla

On the Road Again





Kısa bir Sefaköy-Taksim sürüşünden sonra, benim gene bir yerlere gidesim geldi. Zevcemle birbirimizi kesme noktasına geldiğimiz "haydi arabayla Nice'e gidelim" kampanyamızın üstünden iki yıl geçti. O zamandan beri doğru dürüst uzun yol yapmışlığım yok arabayla. Çalıştığım geceler, sabaha doğru, ilk kuşların cıvıltısının gelmeye başladığı, bu cıvıltıları duymamı engelleyecek üst perde sesler daha sahneye çıkmamışken, "Haydi gidelim" diyorum içimdeki tüm Gökhanlara. Şimdi suyun altı ne güzeldir. Dalacak bir yer bulalım, ölmeden mezarımıza girelim bir kere daha. Döngüyü seyredelim balık avlama ayağına.

Ama ondan önce uzun bir araba yolculuğu. Yola, arkadan gelen arabaya, önde fren lambaları görünen arabaya, ağaçların rüzgarla savrulmasına bakalım. Kafamızın içinde yolda olmasak da dolaşacak binlerce tilkiyi rahat bırakalım. Çünkü öyle bir an gelecek ki bütün sesler silinecek, tilkiler sakinleyecek, yoldaki kasisler sakız gibi yumuşayacak ve herşey bir olacak. Ben, araba, yol, yüzünü asfalttan yapılma kara bir usturayla çizik içinde bıraktığımız yeryüzü... Ommmmmmm.

Gitme zamanım geldi gene.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Dilediğinde bir yere gidebilmek ne güzel mutluluk:( Vaktim, isteğim, herşeyim mevcutken param yok a.q
Gökhan dedi ki…
Bence de güzel mutluluktur o, yaşayabilene. Bende de istek var, para var ama vakit yok a.q! :)

Sakın yerleri değiştirelim deme, yanarsın, yıkılırsın! Keşke demeseydim dersin :)
Adsız dedi ki…
"Siz bir yere gitmek isteyeceksiniz." :P
Yalnız kahve makinesini hep unutuyorsunuz abicim, make sure it's off.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!