Ana içeriğe atla

MEKTUP

Burada olsaydın yumurta kırardım sana. Yemek olsun diye değil de, işte… Telaşımı seyrederdin; ondan. Bir de yumurtayı yanlış söylememe gülersin. Gülüşünü görürdüm belki.
Bir şişe beyaz şarap saklıyorum yıllardır, onu açardım. Mantarına günün anlam ve önemini yazardım. Sofrayı hazırlardım heyecandan parmaklarım bükülerek. Salatayı yaparken, zeytinyağına bir damla alçak gözyaşı sarkıtırdım, kendimi tutamayıp. Sen görmezdin. Ellerini yıkamaya gitmiş olurdun çünkü o sıra. Temiz kadınsındır neme lazım.
Mutfaktan çıkınca sen, bir an dünyada yapayalnız kaldığımı sanırdım. Sonra gelir, salatayı alır, masaya koyardın. Ardından bakakalırdım, gölgenin uzayıp ayaklarıma değişini seyrederdim. Bildiğim tüm aşk mısralarını dizerdim gölgene. Artık kimseye söyleyemediğim mısraları… Ve sen yokken biriktirdiklerimi. Sonra karşılıklı otururduk masaya. Benim yumurta demeye bile mecalim kalmazdı.
Susardık birlikte. Salatanın zeytinleriyle oynaştırırdık çatallarımızı. Ve birbirimize bakamadan yudumlardık şaraplarımızı. Benim yine midem yanardı şaraptan, ses çıkarmazdım.
Sonra birden, bir zengin düğününde havai fişekler patlardı. Ben balkona gider, bir sigara yakardım. Yüzümde patlardı havai fişekler, alışıktım. Böyle havai gecelerde aklıma gayri ihtiyari sen gelirken, bu sefer sen gerçekten Etinle kemiğinle gelirdin, usulca gelirdin.
Şaşırırdım; hayal ve gerçek karışırdı beynimde. Yanıma gelirdin. Duvara yaslanır bir sigara yakardın. Birlikte efkârlı dumanlar salardık korkunç patlamalarla sarsılan gökyüzüne. Gözlerimi kapatıp Beyrut’u düşünürdüm… Saraybosna’yı, Ho Şi Minh’i, müttefik bombardımanı altında Berlin’i ve daha nicelerini… Ben bu şehirlerden herhangi birinde, seninle yaşamaya veya ölmeye hazırdım.
Bir an sessizliğe bürününce etraf, şaşırıp açardım gözlerimi ve bana baktığını fark ederdim. Göz ucuyla fark ederdim. Anlardın sana bakmadan seni gördüğümü, gülerdin. Dolunay çözülürdü dumanların arasından. Ve biz gömerdik gözlerimizi Galile Denizi’ne. Sana bakardım sonra, dolunayın yüzündeki yansımasına bakardım, dolunayın yüzündeki ışığına bakardım, dolunayın yüzündeki ışığını öperdim. Alnında öperdim önce, ay gibi beyaz alnında. Sonra gözkapaklarında, burnunla yanaklarını ayıran iki ince çizgide, dudağının kenarını öperdim, dişlerinde öperdim...
Koklardım uzun uzun. Derinlerden nefessiz gelip de suyun üstüne fırlayan sünger avcısının yaşam nefesi gibi çekerdim seni içime. Boğulmak üzere olan şehzadenin son nefesi gibi çekerdim. Ama… Artık kokunun bile bana ait olmadığını fark edince… Ağlardım fasılasız, hıçkırıksız, gözyaşlarım yanaklarımı eritene kadar ağlardım.
Biliyor musun? Ben her dolunay gecesi aya bakıp ölmeye çalışıyorum ve ölmenin de yaşamak kadar zor olduğunu öğreniyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!