Ana içeriğe atla

2 Kasım Cuma

Dün gece sekiz buçukta eve gelip direk horlamaya başladım. İki buçuk gibi kalktım ve o saatten beri ayaktayım. Evdekileri uyandırmamak için yoğun bir çaba. Ama sakarlık baki tabi. Evin hiç beklemediğim köşelerinden ya da hiç ummadığım eşyalardan fena sesler çıkarabiliyorum. Mendilin karton kutusu ne kadar ses çıkarabilir ki demeyin çıkarabiliyor.
Tamburada dinliyorum. Tamburada dinleyiniz. Fantastik, gerçekten de fantastik bir albüm olmuş, özellikle de bin yıldan daha uzun bir süreden aynı yerde duran bir şehirde, hayaletlerin henüz insanlardan korkup kaçmadığı bir saatteyseniz. Antik şehirleri unutmayınız. Onlar yokoldular. İstanbul'la yaşıt olup da yokolan şehirleri unutmayınız. İstanbul'u seviniz. Makamikrion'u sevmeyiniz. Çünkü öyle bir şehir yok, belki ben şu an itibariyle uydurdum, belki bir zamanlar vardı bilemeyiz, ama artık yok. O yüzden Makamikrion'u sevmeyiniz. İstanbul'u seviniz. Sabahın kör saatlerini seviniz. Tamburada'ya özel ihtimam gösteriniz, hayatınıza fon müzikleri bağışlayan müzisyenleri siz de bağışlayınız.
Tembel bir yazar olarak daha önce yazdığım şeyleri buraya kopyalapastala yaparak başlattığım sevgili blogünlüğüm bana çok önemli bir şey öğretti. Uzun yazıyı kopyalarsan bu sütunlarda daha da uzuyor, okunmuyor. O yüzden ne yapmak lazım kısa yazmak lazım şu anda olduğu gibi...
Filmin sıralamasıyla uğraşıyorum son günlerde. Heyecanlanmak gerekli mi? Ben niye heyecanlanmıyorum. Tecrübe mi? Alışkanlık mı? Alışkanlıkla yazmamak gerekmiyor muydu ama? Bilmediğin sularda bildiğin suların rahatlığıyla yüzersen boğulmaz mısın? Yoksa yüzmek her yerde yüzmek midir? Çok fazla soru var aklımda. Ama bu bir şey değil. Bundan bir kaç yıl önce ohoo... Kendime sorduğum o soruları bir kenara yazsam burdan köye yol olurdu. Hangi köy? Mesela bu da bir soru. Benim doğduğum köylerde bebek şimal rüzgarları eserdi. Şimal ne? İşte bu bok maalesef böyle gidiyor. Başlangıçtaki soruyu unutalı çok oldu. Belki de hiç unutmadım o soruyu, bütün bu karmaşa oradan geliyor belki de. Ben kimim? Nedir beni başkalarından ayıran?
Evet, kafam çok karışık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!