Ana içeriğe atla

New York Sokaklarında-9

Metroya bindin. On beş dakika sonra East Village'dasın. Parka otur, cankiler bir kenarda toplaşmış, bazılarının kafaları iyi. Yaşlı Hippi'ler motorla geçiyor. Porto Rico Kahve Kumpanyası'ndan al kahveni, genç japon mangalcıların şiş yaptığı bir restoranın önünden geç. Punk malzemeleri satan dükkana gir. Sonra yeniden metroya bin.

Yirmi dakika sonra Harlemdesin. İspanyol Harlemi'nde beyaz takım elbisesinin üstüne kırmızı kravat takmış, "San Fransisco Sokakları" dizisinde, bundan otuz yıl önce Michael Douglas tarafından kovalanmaya başlayıp otuz yıl sonra Harlem'de nefeslenen İspanyol abinin yanından geç. Kaşlarını aldırıp kalemle kaş çizdiren, saçlarını gergin bir at kuyruğu yapıp sana pis pis bakan genç kadınların yanından geç, salsa çalan dükkandan çıkan Çinli dükkan sahibine anlam vereme. Üstünden tren geçen köprünün altından geç. Siyah Harlem'e gir.

Siyah İsalar satan dükkanın, saçları bir türlü adam olmayan kadınların saçlarını adam etmeye çalışan göt içi kadar dükkanda saç ören Afrikalı kadınların yanından geç. Sudanlı bir adam geçsin yanından, çölde giydiği kıyafeti giyiyor olsun burada da. Malcolm X caddesinden geç. Buranın adını Atatürk Bulvarı olarak değiştirmeyi düşün. Bütün zenciler sana bakıyor olsun. Koca caddedeki dört beyaz Kafkas görünümlü insandan birini olduğunu düşün. Sonra kızıl saçlarıyla Sinan'ın buralarda nasıl dolaştığını düşünüp haline şükret. Bin metroya.

Times Square'de in. Gündüz ayrı gece ayrı kalabalığın içine gir. Turistler,turistlere stand-up şovu satmaya çalışan adamlar, atlı polisler ve atlarının arasında adım adım yürü. Ünlü müzikallerin oynadığı tiyatroların önündeki uzuuuun kuyruklara şaşır. "Biletlerini önceden aldılar zaten, neyi bekliyorlar ki bu kadar?" diye düşün. James Gandolfini'nin oynadığı oyunun afişlerini gör. Ertesi gün döneceğini hatırla ve "Mına koyim! Ben bunu daha önce niye görmedim ya!" diye hayıflan. Oralı olmadığını, "dışarlıklı" olduğunu gözünden anlayan hot dogcuya 2.5 doları bayılarak bir hot dog al. Yiye yiye in metroya.

Metroda seni beş tane kırk yaşlarında zenciden oluşan bir akapella grubu karşılasın. Biri kontrbasını tıngırdatarak ritm veriyor olsun. Beybeee... yu ar may sanşayyyyn.... yüzün gülüversin bir anda. Kendini iyi hissetmeni sağlayacak binlerce şey olduğunu düşün bu kodumun şehrinde. Bir kere daha sev bu şehri. Sonra bin metroya. İçerde bir de deli homeless olsun. Leş gibi kokuyor olsun. Bütün vagon ahalisiyle birbirinize bakıp bir durak dayanın o kokuya. Sonra kendinizi dışarı atıp gülüşerek diğer vagonlardan birine binin. Vagonda bir Çinli, bir Hassidik, bir zenci, bir Sih, bir Polonyalı, bir İtalyan, bir yippie, bir güzel kız, bir şişman kız, bir Perulu, bir Türk bir de Laz olarak fıkralara konu olun. Sonra in metrodan, çık yeniden dışarı

Central Parka gir. Bisiklete binenler, kaykaya binenler, paten yapanlar, paten kayarken boogie yapanlar, koşanlar, yürüyenler, softball (avam beyzbolu) oynayanlar, futbol oynayanlar, gelinler, damatlar, onların arkasından koşturan kameracılar, fotoğrafçılar, çimlerin üstünde çocuklarıyla top oynayan babalar, güneşlenenler, gelen geçeni seyredenler, kitap okuyanlar, bir kenarda herhangi bir dergi için herhangi bir mankenle çekim yapanlar, koşarak yanından geçen Chris North :) Uzan çimlere, çıkar New York Times'ı. Gazetenin ilk sayfasındaki haber, Uganda'da doğum yaparken ölen kadınlar. Uganda'da doğum yaparken ölen kadınlar. Dünyanın en prestijli gazetelerinden birinin ilk haberi: Uganda'da doğum yaparken ölen kadınlar. Putin'in Pikalevo'da Deripaska'yı nasıl haşladığını öğren. Dünyaya açık olmak. Dünyayı yaşadığın yerden ibaret sanmamak. Daha fazla bilgi, daha fazla renk, daha fazla acı, hep daha fazla... Dünya aslında hiç de sıkıcı bir yer değil. Bunu hatırla.

Ben bu şehri nasıl sevmem?

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Güzel kardeşim, lütfen bu Chris Noth olayını daha fazla kaşımayın yav. Bu arada Borsalino bana o fotoğrafı gösterdi, istiyorum ben onu, bana da gönderin.
Yav düşününce ne enteresan değil mi Gökhan? Sen ve Mr. Big aynı karede. Vay be!
Gökhan dedi ki…
Daha duuur! Chris North'la asker arkadaşı gibi durduğumuz günler de gelecek, kırmızı halının üstünde beeeyle kasım kasım kasılacaaaz bir gün elbet :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!