Ana içeriğe atla

Tesla'nın Torunu

Kendimi kadri bilinmemiş büyük Sırp bilimadamı Nikolay Tesla gibi hissediyorum. Hakkındaki rivayet Edison ve gelişmekte olan elektrik sanayisi tarafından sürekli dürtüklenerek tarihin derinliklerine gömüldüğü şeklindedir. Çok basit olarak Tesla'nın elektrik üretme biçimini geliştirmeye çalışsaydık bugün kolay elde edilen, güçlü, sürdürülebilir, ucuz, hatta bedava bir enerji sistemimiz olacaktı. Ama o zaman dünyadaki en önemli ürünlerden birisi üzerinde kim hak iddia edecek, kim onu satıp kaymağını yiyecekti.

Bu müthiş fikir aklıma geldiğinden beri atomcular da benim peşimde dolaşıyor. O yüzden bu yazıyı başıma bir şey gelmeden yazma ihtiyacı duydum. Eğer bana bir şey olursa lütfen bu projeyi daha da ileriye götürünüz arkadaşlar. Türkiye'nin bir dünya devi olması bu projeye bağlı.

Yapacağımız şey aslında çok basit. Arı kovanının odacıkları gibi bir odacıklar sistemi kuruyoruz. Her odacığa iki ya da daha fazla kadın koyuyoruz. Bu kadınlar sınıfsal özelliklerine göre eşleştirilmiş olacak.

Mesela üniversite mezunu beyaz yakalı kadınları, lise mezunu memur olarak çalışan kadınları, okuma fırsatı bulamamış ev kadınlarını eşleştirerek odalara kapatıyoruz. Beyaz yakalı ablaların önüne Hello, Alem tarzında dergiler konur, memlekette ünlü olmuş bir yerlere gelmiş kadınların çektirdiği muhtelif fotoğralar monitörden gösteriyoruz. Memur kadınların odasına, erkek müdürle kırıştıran bir kadın, ev kadınlarının önüne ise sadece çay, kuru pasta ve börek koymamız yeterli.

Kadınlar iki hoşbeşten sonra mesailerine başlarlar. Görevleri aslında görev bile değildir. İçgüdüsel olarak her gün yaptıkları şeyi yapacaklar aslında. Önlerindeki dergide, etraflarında ya da kendi hayatlarındaki kadınları çekiştirmeye başlarlar. Çekiştirilen objenin selülitinden herkese vermesine, hiç kimseye vermemesinden berbat giyinmesine kadar geniş bir skalada çekiştirme hareketi başlar. Ayrıca nokta objeler de vardır. Gelinler, kaynanalar, eltiler, kuzenler, kızkardeşler... Yelpaze Halide Edip Adıvar'a kadar genişleyebilmektedir. Bir yerden sonra objelerin üstünde oluşan negatif enerji odayı doldurmaya başlar. İşte tam bu noktada odanın tavanında bulunan dinamolar, negatif enerjinin itici gücüne dayanamayarak dönmeye başlarlar. Önce yavaş yavaş dönen dinamolar, kadınları gözlemleyen erkek bilimadamlarının "Ulan ne çekiştirdiler be! Ben o kadının yerinde olsam nazar boncuğuyla dolaşırdım anasını satıyim!" dedikleri noktaya kadar serbest bırakılır. Bu aşamaya gelişin çok dikkatle izlenmesi gerekmektedir. Çünkü eğer bu aşama dalgınlıkla unutulursa çekirdekte kritik çizginin geçilmesine sebep olur. Kadınlar susup iç sesleriyle odada bulunan diğerini çekiştirmeye başlarlar ki bu da radyoaktif dalgaların yayılımı başlar. Reaktörü patlatmamak için kadınların sürekli gözlem altında tutulması gerekmektedir.

Eğer bahsi edilen obje kadının nitelikleri çekiştirme sürecinin tamamlanmasına yetecek miktarda değilse bilimadamları hemen duruma müdahale eder ve çekiştirici kadınların önüne yeni bir konu atar. Erkekler. Erkek arkadaşlar, kocalar, başkalarının erkek arkadaşları, başkalarının kocaları. Zaten bu o gün için gerekli enerji ihtiyacını fazlasıyla sağlayacaktır.

Her şehre bu santrallerden bir tane kursak, ayda bir gün oraya birer çift kadın oturtsak zaten bir aylık enerji ihtiyacımızı karşılamış oluruz. Hem kadınlarımız mutlu olur, hem sanayimiz gelişir. Bu enerji ülkemize sadece özgü bir enerji biçimi olmayıp bölge ülkelerine Yunanistan'a, İran'a, Mısır'a, Azerbaycan'a, Suriye'ye ve İsrail'e rahatlıkla satılabilir. Daha kuzeyde işe yarayacağını sanmıyorum.

İşte böyle sevgili okur. Ben ölürsem birisi lütfen yetkilileri yüzyıllardır atıl duran bu müthiş enerji kaynağı hakkında uyarsın, ülkemiz kalkınsın, kadınlarımız bütün gün birilerini çekiştirmiş olmanın rahatlığıyla evlerine mutlu gitsin, rahat bir uyku çeksin.

Bir kadın çekiştirir, bir ülke kurtulur!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Hahahahahaha, şahane, şahane! Fikir bile zaten yeterince komikken, bir de ne güzel yazmışsın. Neredeyse gaza gelip blog 9.99'a okutulsun diyeceğim.

Fakat Tesla'nın torunu olarak unutmayınız; bu muhteşem fikre zevceniz Borsalino ve beni gözlemleyerek ulaştınız. İlerde olur da bir Nobel alırsanız, o Nobel'de sizin kadar bizim de hakkımız var Gökhan Bey'ciğim.

Ayrıca biz ikimiz bir saatlik dedikoduyla bir metropolün bir aylık elektrik ihtiyacını sağlayacabileceğimiz için en lüks peteğin bizimki olmasını talep ediyorum. Sadece bize yerli dergilerin yanı sıra yabancı dergiler ve somonlu börek, mimoza vs. servis edilsin. Bunu gören diğer kadınlar zaten daha çok dedikodu yapacakları ve enerji üretimini arttıracakları için icabında katalizör gibi de çalışırız.
Gökhan dedi ki…
Mügeciğim bayılıyorum bu güldürürken iğneleyen tarzına, bir yandan gülerken bir yandan da ulan bir tarafım acıyor ama niye acıyor acaba diye düşünmek zorunda bırakıyorsun ya insanı çok vahim, allah cümlemizi korusun diyorum.
Nobel size feda olsun daha ne diyeyim
Ayrıca ikinizi cam bir vitrine alıp herkese ayrı çekiştirme konusu vermek de hiç fena fikir değil.
Adsız dedi ki…
Yani şu şahane fikre bir yorum daha bırakan, "Vaaay şahane bir fikir hakikaten!" diyen çıkmadı ya, herkesi kınıyorum. Gerçekten sanatçılarımızın, bilimadamlarımızın, Gökhan'larımızın kıymetini bilmiyoruz.
Gökhan dedi ki…
Kadersizim Mügeciğim, ne yapayım kadersizim :( böhü
Talisman dedi ki…
Tesla çok seksi bence yaa..
Gökhan dedi ki…
Tesla için yapılabilecek en enteresan yorum bu olurdu herhalde :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!