Ana içeriğe atla

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim.

Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum”


Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şiirinde. Modern zamanlara gelene kadar görmediğimiz biçimsel yenilikler vardır içinde, ses efektlerini daha 1920'lerde şiirin içine sokar, o güne kadar Türk şiirinde kullanılmamış, daha sonrasında da -sanırım- kullanılmayan "Türbin, dinamo, oto-direzin lokomotifleri" gibi Sanayii Devrimi'ne dair kelimeleri kullanır ve çok özel bir sesi vardır. Fikret Kızılok'un "Not Defterimden" albümünde şarkı yapılmış bir hali vardır, rahmetli şiirin prozodisini çok iyi yakalamıştır.


Şairin, Anadolu’ya methiyeler düzen bir “Türk münevveri”nden devam eden bir devrimin içine düşen ateşli bir sosyaliste dönüştüğü döneme denk gelir “Makinalaşmak İstiyorum”. Şiiri anlamak için dönemi gözümüzün önüne getirmeliyiz. Daha devrim kendi evlatlarını yememiş, Stalin ortalığın …na koymamış, herşey taze, herşey birlikte yapılıyor, ifade özgürlüğü, dünyanın ilk sosyalist devleti kurulmuş, örgütlenme had safhada. Birey olarak değiştiremeyeceği şeyleri toplu halde değiştirebildiğini görmüş insanlar. Kendileri belki birer çark, birer dişli hatta ama biraraya gelince büyük bir makina oluşturuyorlar ve bu makinanın enerjisi eski olanı yıkıp yerine yeniyi kurmayı bir hayal olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştürüyor. Dediğim gibi döneme kendi koşulları içinden bakınca çok anlaşılabilir bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum”. Elbette ki etrafında ve kendi içinde yaşadığı değişimin uç noktalarında dolaşmıştır şair, hece ölçüsünden serbest ölçüye geçme çalışmaları, kendi sesini bulma aşaması ve doğal olarak öykünme. Fütürist etkinin kendisini en yoğun olarak gösterdiği bir iki şiirinden birisidir bu şiir de. Sonrasında kendi dilini bulur Nazım Hikmet. Fütürist şiiri bir kenara bırakır ama etkisi daha sonraki yıllarda yazdığı şiirlerinde rahatlıkla izlenebilir.


Tuğrul Tanyol hocamdı üniversitede. “İyi şair yoktur” demişti bir gün “İyi şiir vardır”. Bu önermenin doğruluğuna inanmışımdır hep. Ama gene de “Makinalaşmak İstiyorum” şiirinin kötü bir şiir olduğunu söylemeye dilim varmıyor. Ya da yanlış bir taraftan yazıldığına. Kendi dönemi içinde çok da doğru bir yerden yazılmıştır, şiir olarak akılda kalıcıdır. Bir iki kere okuyunca


Trrrrum,

Trrrrum,

Trrrrum!

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

Dizeleri aklınızda yer eder. İyi ki de yazılmıştır. Şairin hem biçimsel olarak hem de içerik olarak kendi yolunu bulmasına yardım etmiş bir şiirdir. Daha sonrasında komünizmi, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerini yazabilecek kadar özümsemesini, hem de “Kerem Gibi” ya da “Bahri Hazer” gibi bence Türk şiirinin en önemli biçimsel doruklarını yaratmasını sağlamıştır.

Ama zaten Virgilius "şiirin değil modern/makinalaşmış çağımızın eleştirisini" yapmak için yola çıktığı için benim bu yazdıklarımda boşa gitti aslında. Yani bu yazıyı boşu boşuna okudunuz. Sürünün! hehehehe...

Yorumlar

JoA dedi ki…
siz daha sık paslaşsanız, biz de ihya olsak keşke.
Gökhan dedi ki…
Eskiden edebiyat dergilerinde yapılırdı ya bu, ne denirdi adına hatırlayamadım, münakaşa gibi, nostalcik oldum ben daha yazarken :=)
Bundan sonra da ben Virgillius'a atıcam bir pas
No More Virgilius dedi ki…
son paragrafta zaten barış çubuğu üflemişsin suratıma, hem ben Nazım'ın sanatına bir laf etmedim ki, çarpılırım alimallah. Şunu yazan adamın yeteneğine şapka çıkarılmaz mı?

Stop:
Fren!
Zıııınk!
Durdu!.
Amele
baş parmağını tele
dokundurdu.
Akümülatör, dinamo, motor, buhar, benzin,
elektrik,
Trrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrik!
D U R - D U !!!..

Yüksek tuğla bacalarda dumanlar donakaldı.
Koptu kayışlar.
� Patron, sabotaj var!.
� Koş telefona.
� İşlemiyor...
� Telgraf...
� Teller kesilmiş,
makina bomboş...
� Koş!..
Karşımda durma, avanak!..
Hangarda ne varsa, üstüne atlıyarak,
koşun şehre...
Sarjant, polismen, asker,
kırk ikilik, tayyare, tank,
ne bulursanız,
yetiştirin...
Birden
bisiklet, motosiklet, otomobil, omnibüs
tozu dumana kattılar, dumanı toza...
Fakat
yine birden
ekşi boza...
Ne ileri
ne geri.
Paaaaah!..
Fıııııss...
Patladı lastikleri...
Geç kaldılar, geç!..

Drran
drrrn
drrran...
Tiki taka frev...
Edildi ilân
Umumî grev!!!..



Not: Benim anlatmaya çalıştığımı sen anladın zaten postta :-)
Gökhan dedi ki…
Çok enteresandır ki geçen gün Nazım Hikmet'in bütün şiirleri adlı İncil'i rastgele açıp bu şiiri okumuş idim efenim
Gökhan dedi ki…
Elbette anladım Virgiliusçuğum, hepimiz moderniteden çekmedik mi nasırımızdan çektiğimiz kadar :)
nergis dedi ki…

Sarışın ve her zaman yarrak delisi kızlarla muhteşem sarışın porno sikiş sahneleri ateşli olduğu ortada

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!