Ana içeriğe atla
Şiir bir süre önce hayatımızdan  sessizce çekildi. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. 300 kelimeden öteye yürümüyor cümlelerimiz. Aynı 300 kelime içinde dolaşıp duruyoruz. Hadi buna bir 50 kelime de marka ismi vs, ingilizce kelimeleri ekleyelim. 350 kelime, 50'si bizim değil zaten. Oysa benim kendimi bu ülkeye ait hissetmemi sağlayan az şey vardır. Bir yolları, bir denizi, bir Fenerbahçesi, bir de şiirleri. Şiiri hayatımızdan çıkardıkca cümlelerimizi de fakirleştirdiğimizi farkediyorum. Duyduklarımızı, sezdiklerimizi, hissettiklerimizi hep aynı kelimelerle ifade eder olduk. Ayrımları, kontrastları belirginleştiremiyoruz artık, birbirine benzeyen her duygu bir ana renkle anlatılır oldu. Acıktım, azdım, pişman oldum, özledim, hata yaptım.O kadar... O yüzden bugün bu blogu açanlar bir şiir okusunlar istedim. Gerçek bir şiir, benim zırvalarımdan değil.

PIRAĞ'DA VAKİTLER

V.

GECE

Doktor Faust'un Evi

Gecenin bir geç vaktında,
kulelerin dibinde, kemerlerin altında,
                                        dolaşıp durdum Pırağ'ı.
Gökyüzü karanlıkta altın çeken bir imbik,
bir simyager imbiği, alevi mavi mavi.
Şarl Meydanı'na doğru indim yokuş aşağı,
orda, köşe başında, kliniğe bitişik,
                               bahçe içinde Doktor Faust'un evi.


Kapıyı çaldım.
Doktor evde yok.
Malum:
İki yüz yıl kadar önce,
                       tavandaki delikten,
yine böyle bir gece,
                çekip aldı onu şeytan.


Kapıyı çalıyorum.
Bu evde ben de senet vereceğim şeytana,
ben de kanımla imzaladım senedi.
Ne altın istiyorum ondan,
                      ne bilim, ne de gençlik.
Hasretlik cana yetti,
                             pes!
Beni İstanbul'uma götürsün bir saatlik...

Çalıyorum kapıyı, çalıyorum.
Kapı açılmıyor, açılmıyor
Neden?
İstediğim olmaz iş mi Mefistofeles?
Yoksa bu lime lime ruhum
Satın alınmağa değmez mi?

Pırağ'da ay doğuyor limon sarısı.
Doktor Faust'un evi önünde duruyorum
çalıyorum açılmaz kapıyı gece yarısı...

Yorumlar

madame butterfly dedi ki…
o halde yorum olarak okuduğumuz şiiri bırakalım biz de

Cehennemde Bir Mevsim


''Eskiden , iyi anımsıyorsam eğer bir şölendi yaşamım , bütün yüreklerin açıldığı , bütün şarapların aktığı.
Güzellik'i dizlerime oturttum bir akşam - Ve acı buldum onu - Ve sövdüm ona.
Önlem aldım toplumsal düzene karşı.
Uzaklaştım. Ey büyücü kadınlar , ey yoksulluk , ey kin , hazinem sizlere emanet edildi.
Başardım usumun arınmasını bütün insancıl umutlardan.Bir yırtıcı hayvanın sessiz sıçrayışıyla üzerine çullandım her kıvancın , boğazlamak için onları.
Cellatları çağırdım , ölürken dişlemek için tüfeklerinin dipçiğini. Afetlere çağrı çıkardım , kumla , kanla soluksuz bırakmak için kendimi. Mutsuzluk tanrımdı benim. Çamura uzandım boylu boyunca. Kurulandım suçun rüzgarında. Ve deliliğe yaman bir oyun oynadım.
Ve budalanın korkunç gülüşünü getirdi bana ilkyaz.
Ama , daha geçenlerde son falsomu yapmak üzereyken aramayı düşündüm , belki de beni inancıma yeniden kavuşturacak olan o eski şölenin anahtarını.
İyiliktir bu anahtar .- Kanıtlıyor bu düşünce düş görmüş olduğumu.
'' Sırtlan kalacaksın... '' falan diye haykırıyor başıma çok hoş bir haşhaş çelengi takan şeytan. '' Bütün tutkularınla , ve bencilliğinle ve bütün günahlarında kazan ölümü.''
Ah ! gına geldi ondan : - Ama daha az öfkeli bir gözbebeği rica edeceğim senden sevgili şeytan ! ve bu arada gecikmiş birkaç küçük alçaklık , lanetli defterimden birkaç iğrenç yaprak kopartıyorum , yazarda betimleyici ya da eğitimci yeteneklerin bulunmamasından hoşlanan sana.

Arthur Rimbaud

Çeviri : Özdemir İnce
No More Virgilius dedi ki…
"usûl" açısından iyi de, bu şiir "esas" yönüyle çok can yakıcı be üstadım...
Hayatımız hasretle geçiyor; kimi evine, kimi toprağına, bazısı da yaşayamadığı hayatına duyduğu özlem ile...

Orda bir köy var uzakta,
O köy, bizim köyümüzdür.
Görmesek de, gitmesek de
O köy, bizim köyümüzdür.
Gökhan dedi ki…
Madame, sabah sabah üşenmeyip Rimbaud ile beni eski günlere götürdüğünüz için mille merci

Üstadım POV, sizi burada ve genelde tekrar blog aleminde görmek ne güzel. Benim derdim aslında "Esas"a vurgu yapmaktaydı be Virgiliusçuğum. Yani o hasreti dile getiriliş biçiminin zenginliğine vurgu yapmaktı. Bunu bir "İstanbul'u özledim" diye söylemek var bir de aha babanın yazdığı gibi. Bu arada yazdığınız şiir de gözümden kaçmadı :)
Adsız dedi ki…
Aaa, ben de dün şiir üzerine epey düşünmüş ve bloga şiir mi koysam acaba demiştim. Enteresan olmuş, ciddiyetle el sıkışalım bari Gökhan Bey'ciğim.

Madame Butterfly'ın şahane fikrine uyuyorum.


Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil
Gökhan dedi ki…
Bu şiiri geçen sene dizide Deniz'e okuttuğumuzu biliyor muydunuz Müge Hanım. Ayrıca Vorçıstayrlı birinin Türk şiirine ilgi duyması da ne hoş
Adsız dedi ki…
Bulamaç pasta yemesi de hoş mu? ;)

Bu arada bilmiyordum tabii ki, nereden bileceğim ayol? :)
polente dedi ki…
Benden de bir tane o zaman, hem zamanın ve olup bitenlerin ruhuna da uygun.

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar

Pablo Neruda

gidiyoruz biz Gökhan Abi, valla sonunda gidiyoruz, ben bile inanamıyorum.
7 kasımda bize bekleriz, baş baş partisine.
öptüm
Gökhan dedi ki…
Ne güzel oldu bu yahu. Çok şiir yaptı bugün maşallah. Polente hanımcım siz de duygu durumunuza çok uygun bir şiir çakmışsınız teprik ediyorum. Geliciiz işallah 7 kasımda, sizin ya da eşinizin bacaaanı kırıciiz ki gidemeyesiniz hehehehehe biz gitmiyorsak kimse gitmeyecek ulan!

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!