Ana içeriğe atla

gregor samsa grip olunca

Gregor Samsa o akşam eve geldiğinde evin her zamankinden soğuk olduğunu hissetti. İlk aklına gelen şey o yokken evde bir hayalet gezinmiş olabileceğiydi. İkinci ihtimal de kedisinin o yokken pencereyi açıp dışarı çıkması ve gayri medeni her hayvan gibi çıkarken pencereyi kapatmamasıydı. Birinci ihtimali hemen eledi. Kendisi bile zor yaşıyordu bu evde. Değil hayalet it bağlasan durmazdı. Vücut geliştirmek için aldığı dangılları, akşam yemeğini televizyonun karşısında yemek için aldığı tepsinin altına koyuyor, böylece köyünden bir sini havası yakalamış oluyordu. Bir yandan yemeğini yiyip bir yandan televizyon seyrederken kirlenmesin diye tepsinin üstüne serdiği gazetelerdeki haberleri de okuyarak zamanını aynı anda üç işe harcayabiliyor, ama iş evi temizlemeye geldiğinde şöyle bir etrafa bakıyor, hayalinde bir tam tur temizledikten sonra yoruluyor, daha elini süpürgeye atmadan vazgeçiyordu. Bu altı aydır, yani Samsa bir sabah kalkıp insan olduğunu gördüğünden beri böyleydi. Böcek olduğu zamanlardan kalma bir alışkanlıkla tozu seviyor, kirin içinde kendisini daha güvende hissediyordu. Öte yandan bu durum evi hayaletlere kapalı hale getiriyordu. Demek ki birinci ihtimal devre dışıydı.
İkinci ihtimali de beklenmedik bir hızla elemişti Gregor Samsa. Pencereyi açık bırakan kedi olamazdı. Çünkü Gregor Samsa’nın kedisi yoktu. Daha doğrusu henüz yoktu. Hep bir sonraki haftaya bıraktığı kararlardan birisi de kedi almaktı. Bir gün mutlaka bir kedisi olacak, o da olmazsa kendisi bir kediye dönüşecekti. Pencereyi açarak dışarı çıkan sonra da kapatmayı unutan gayri medeni bir kedisi olmadığı için evin bu kadar soğuk olmasının başka bir sebebi olmalıydı.
Evin soğumasına sebep olan şey kışın gelmesi olabilir miydi acaba? Aylardan Kasım, hava sıcaklığının mevsim normallerinin altında seyrediyor olması evin soğumasında bir etken olabilir miydi? Evet olabilirdi. Gregor Samsa kendini tutamadı, kaşlarını çatarak baktı eve. Ev, hiç olmazsa biraz direnebilirdi, hemen teslim etmeyebilirdi kendini kışa. Ama hayır, diğer bütün evler gibi zora gelemeyen bir evdi Samsa’nın evi de. Duyup alınacağına aldırmadan yüksek sesle eve söylenerek kombinin yanına geldi. Aslında kombiyi yakmayarak evin üşümesini sağlayabilirdi. En azından böyle cezalandırabilirdi onu. Ama bu Gregor Samsa’nın da üşümesine sebep olacaktı. Öte yandan daha aylardan Kasımdı. Kombiyi bu kadar erken yakmaya başlarsa doğalgaz faturası götüne girebilirdi. Hem bir taşla iki kuş vuracaktı. Hem evi cezalandıracak, hem de kol gibi gelecek bir faturadan kurtulmuş olacaktı. Kombiyi yakmamaya karar verdi. Kendisinden memnundu Gregor Samsa, bir taşla birden fazla kuş vurmayı her zaman severdi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde ev iyice soğumuştu. Samsa bir yandan eve gerekli cezayı vermiş olduğunu bilmenin keyfiyle gülümsüyor, bir yandan da artan soğuk yüzünden titriyordu. Yorganı çıkardı çekyatın altından, biraz sonra onun altına girecek ve… Durdu… Yorgan için erken değil miydi daha? Hem şimdiden kullanmaya başlarsa daha Mart gelmeden yorgan kirlenecek bir posta da onu yıkatmak zorunda kalacaktı. Üst üste iki battaniye yeter de artardı bile. Yorganı özenle katlayarak yeniden çekyatın altına koydu Samsa, çift battaniyeyle kıçını başını iyice örttü, evin duvarlarının buz gibi olmasına aldırmadan uykuya daldı.
Ertesi sabah uyandığında iki battaniye de yere düşmüştü. Samsa cenin pozisyonunda kıvrılmış, ellerini bacakarasına sıkıştırmış, titriyordu. Daha yataktan kalkarken şifayı kaptığını anladı. İnsan olduğu yetmiyormuş gibi bir de grip olmuştu. Keyifsiz bir kahvaltıdan sonra dışarı attı kendini. Grip aşısı olacaktı. Grip aşısı birebir gelecekti gribine. Gregor Samsa gripken aşı olmaması gerektiğini bilmiyordu.
Akşama doğru eve geldiğinde çok sevindi. Ev sıcaktı. Üstelik kombiyi yakmamıştı bile. Samsa eve verdiği cezanın işe yaradığını düşündü. Bu sefer ev kendisini teslim etmemiş, sıcak kalmak için var gücüyle savaşmış üstelik başarmıştı da. Samsa üstündeki kazağı attı, tişörtle dolaşmaya başladı evin içinde. Biraz başı dönüyordu ama evin sıcaklığı her şeyi unutturuyordu ona. Ateşinin 39’a fırladığının farkında değildi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde eşofman da fazla gelmeye başladı Gregor Samsa’ya, şortunu çekti, evinin duvarlarını okşayarak onunla gurur duyduğunu söyledi. İsteyince başarılabiliyordu demek ki. Öte yandan okşadığı duvardan dışarı fırlayıp pencereye doğru dört nala yol alan siyah, doru atlar koşulmuş at arabasına uzun bir süre anlam veremedi. Evin ortasından yol geçiyordu demek ki. Üstelik sadece o da değildi arabayı gören. Defalarca tutup atmasına rağmen her seferinde bacağında belirip durmadan vraklayan kurbağa da at arabasını görünce birden kaçmıştı. Bu sırada ateşi 42’ye yükselmişti ve halüsinasyon görmeye başlamıştı bile.
Sonunda üstündeki her şeyi çıkarıp kendisini sokağa attığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı Gregor Samsa. Ama artık ne beyni ne de vücudu onu dinlemiyordu. Rıhtım caddesinin ıslak kaldırımlarında çırılçıplak dansederken bir yandan da var gücüyle şarkı söylüyordu. “Ben bir küçük cezveyim… Köşe bucak gezmeyiiiim!”

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Samsa'nın bu hikayenin sonunda anlatılan şeye ihtiyacı var aslında. 42 derece ateşle ya da on shot tekilayla değil ama, gayet aklı başında... - Rıhtım caddesinin ıslak kaldırımlarında çırılçıplak dansederken bir yandan da var gücüyle şarkı söylüyordu. “Ben bir küçük cezveyim… Köşe bucak gezmeyiiiim!” -
No More Virgilius dedi ki…
"Neyse ki Gregor Samsa bunaltıcı düşlerinden uyandığı bir gecenin sabahında, kendini dev bir kediye dönüşmüş buldu. Canı şiddetle süt istiyordu..."

:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEVRİM YAPACAADIK DA BİZİ BU İNTERNET BİTİRDİ

bu foto sadece erkek veya lezbiyen veya biseksüel okuyucunun dikkatini yazıya çekmek için konmuştur. Görsel meta tüketimi de insanda "çünkü ben buna değerim!" duygusu yaratıyor. "Koçum benim! Bunların hepsi sana vermek istiyor! Bak nasıl da sıraya girmişler" Son bir kaç gündür tuvalet kitabım Fransa'da 68'de neler olduğunu anlatan, unuttuğum adı da bu minvalde bir şey olan bir kitap. Ondan önce de Vietnam Savaşı'nı okuyordum. Benim için sanıyorum tuvalet aynı zamanda bir okuma mabedi haline gelmiş durumda. Tuvalet dışında okuyamıyorum. İşteki tuvalette ayrı kitap evdekinde ayrı kitap okuyorum. İşteki tercihlerim genelde kafa dağlamayan Amerikan romanları. Bir yandan Gore Vidal'in Düello'sunu bir yandan da Mario Puzo'nun Omerta'sını okuyorum işte. Evde ise genelde araştırma kitaplarından daha fazlasını almıyor kafam. Bazen sırf kitap okumak için çişim olduğu halde takılıyorum tuvalette. Evet manyağım belki, ama sanırım dış dünyanın t

"Makinalaşmak İstiyorum" Şiiri Üzerine

Virgillius'un şu yazısını okuduktan sonra bir cevaba girişip yorum kısmına koyacak oldum. Fekat yorumun limitlerinin almayacağı bir yazıya dönüştüğü için yazacaklarım, buraya almaya uygun görmüş bulunmaktayım efenim. Üstat hazır sen yokken meydanı boş bulup atıp tutayım biraz. “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri Nazım Hikmet'in şiirinin gelişme döneminde denediği Fütürist akım dahilindeki bir iki şiirinden birisidir. Fütürist akım İtalya'da Marinetti tarafından başlatılmış daha sonra özellikle Rusya'da faşizme olan açık desteği paranteze alınarak geçmişe dair herşeyi reddeden cesur tavrı öne çıkarılarak Mayakovski ve Hlebnikov tarafından uygulanmıştır. Mayakovski'nin şiirinin bu kadar sert, açık ve kavgacı olmasının sebebi şairin manyak bakan gözleriyle birlikte bu akımdır. Nazım Hikmet'in KUTV'da eğitim görürken okuduğu ve çarpıldığı bu şiir biçimine öykünerek yazdığı bir şiirdir “Makinalaşmak İstiyorum” Biçimsel olarak oldukça özel bir yer tutar Türk şii

Aklıma Takılanlar

Kışın kafelerde, metrolarda filan bir kere bile kitap okuduğunu görmediğim yurdum burcuva kızı neden güneşlenirken kitabına gömülür? Ben biliyom nedenini de, ayıp değil mi güneşin altında kavrulan o zavallı kitabın yapraklarına be güzel ablam ama ya!