Ben hep hayalperest bir adamdım. Çocukken de böyleydi bu. Çoğu çocuk karanlıktan korkar ya, ben odamın kapısını kilitler, bir mum yakar, gözlerimi kapar ve dinlerdim. Karanlığın sesini, Üçkuyular çukurunun seslerini dinlerdim. Dışarıda bir gerçek hayat vardı. Beni kıran, hırpalayan, acıtan. Bir de hayallerimdeki hayat. Ben hayallerimin peşinden koştum hep. Hayal dünyamı gerçek dünyaya tercih ederim. İlkokulun bahçesinde sarı kalın plastikten yağmurluğumun boynunu ilikler, kapüşonunu başıma geçirir, kollarımı iki yana açar, dandiriden oyunlar oynayan, (şimdiye çoktan dandiriden adamlar ve kadınlar olmuşlardır) çocukların arasında uçardım. Tepe açı, bahçedeki siyah önlüklü çocuk kalabalığının arasından geçen sarı bir leke. Tevfik Fikret'in hazırlığına başladığım gün aşık oldum. Kendini bilen tombalak, çirkin, doğru düzgün kirpiği bile olmayan bir çocuktum. Dün bir arkadaşla konuşuyorduk. "Platonik benim olayım değildir" dedi aşktan bahsederken. Platonik benim olayımdı. ...